Kâinatı ‘Doğru okumak/anlamak, yansıtmak’ hem İslam’ın hem ilim/bilimin temel öznesidir. Kâinâtın yaratıcısı Allah’tır. Allah, kâinattaki mikro ve makro elementlerin hem yaratıcısıdır hem en iyi bilenidir. Allah, sonsuz ilmiyle zerreden evrene her şeyi ‘mutlak doğru’ yaratmış ve o ‘mutlak doğrular’ı, İslam’ın temel iki referansı olan Kur’ân-ı Kerîm ve vahyin ışığında Kur’ân-ı Kerîm’in mübeyyini (açıklayıcısı) olan Rasûlullah (s) aracılığıyla (risâlet), ‘derin ilme sahip’[1] ilim/bilim adamlarının doğru analizlerle tesbit ve sentezlerine bırakmıştır.
‘Doğru Allah’a inanmadan ‘doğru’lara varmak mümkün değildir. ‘Doğru Allah’a inanmadan ‘doğru din’e inanmak; dolayısıyla ‘mutlak doğru’lara ulaşmak mümkün değildir ki ‘tek, yegâne doğru din’ İslam’dır.[2] ‘Doğru Allah’ı, tavsif ettiği sıfatlarla tanıtan yegâne ekol, Ehl-i Sünnet’tir. Ehl-i Sünnet’e göre ‘din’, ‘Allah’ın tesbit ettiği ve Rasûlü aracılığıyla bildirip akıl sahiplerini kabul etmeye davet ettiği ilkeler manzumesidir.’[3] Dolayısıyla bu tanıma uymayan inançları ‘din’ olarak kabul etmek mümkün değildir. Nitekim kökenleri İlahî de olsa, bu tanımın dışına çıkan Musevîlik ve İsevîlik gibi inançlar ‘din’ olarak reddedilmiştir. [4]
Bu bağlamda ancak din-bilim ilişkisi ele alınabilir ve değerlendirilebilir.
‘Doğru din’i anlayabilmek için Kur’ân-ı Kerîm’i ve Rasûlullah (s)’ın hadîsleri/sünneti doğru anlaşılmalıdır ki bilim yanlış algılara kanalize edilmesin. Örneklendirelim:
1. ‘Serbest atmosferde, buz kristalleri ve su damlacıkları gibi gözle görülür parçacıkların bir araya gelen yoğun sis çeşitlerinin tamamı Türkçe’de ‘bulut’ kelimesiyle ifade edilmektedir. Oysa Kur’ân-ı Kerîm’de, bu ‘sis kümeleri’ farklılıklarına göre 32 kavramla ifade edilmektedir.[5] Hem ‘sehâb’ hem ‘akr’ hem ‘tahârîr’ kavramları ‘bulut’ olarak tercüme edilirse bu Kur’ân-ı Kerîm’i ‘doğru’ değil yanlış anlamak ve yorumlamak olur ve yanlış sonuçlara götürür. Bu paradigma, Kur’ân-ı Kerîm’in ve Rasûlullah (s)’ın kullandıkları her kavram için geçerlidir.
2. Kur’ân-ı Kerîm, Yunus (as) ile alakalı ‘fe’l-tekemehu’l-hûtu/hût onu lokma yaptı’[6] buyurmaktadır. Türkçe meallerin-neredeyse-tamamı ayeti, ‘onu bir balık yuttu’ şeklinde tercüme edip anlamlandırmışlar ki bu Kur’ân-ı Kerîm’i ‘doğru’ değil, yanlış anlamak demektir.
‘Lokma, ağza alınan gıda parçası’ iken ‘yutmak, alınan parçanın mideye indirilmesi’ demektir ki aralarında büyük fark vardır. Bir canlının 40 gün bir yana 40 saat bile herhangi bir canlının midesinde erimeden canlı kalması mümkün değildir.
Yunus (as)’ı dünyanın en büyük canlısı balina (mavi) yutmuştu. Mavi balına 180 ton ağırlığa ve 30 metre uzunluğuna ulaşabilmektedir. Dişi yoktur. Ağzı normal bir odadan daha büyüktür. Günde bir defada ağzına aldığı 3 ton su içindeki en küçük deniz canlılarından kırk milyon plankton/kril yutarak beslenmekte ve her 15 dakikada suyun yüzüne çıkıp oksijen almak zorundadır. Dolayısıyla Yunus (as), balığın midesinde değil, her 15 dakikada oksijenle dolan adeta bir odada yaşamıştır ki Allah insanoğluna denizaltıların yapımına örnek vermiştir.
Kur’ân-ı Kerîm ve peygamberlerin, evliyaların hayatlarında görülen ve ‘İnsanı aciz bırakan olağan üstü eylem’ anlamına gelen her mu’cize,-Kur’ân-ı Kerîm ve hadîsler hariç- insan tarafından bilimsel olarak gerçekleştirilebilen bir buluşun örneğidir. Kâinâtta ‘dağınık olarak mevcut olan verileri usûlune uygun sentezlemek’ anlamına gelen ‘buluş’ kavramı doğru bir ifade iken ‘icat’ kavramı yanlış bir kullanıştır. Zira Allah’tan başka hiç kimse ‘yoktan var etmek’ manasına gelen ‘icat’ yapamaz.
‘Doğru din’ olan İslam doğru anlaşılıp kabul edilmediği için gayr-i Müslim bilim insanlarının buluşlarının çoğu yanlış ve zararlıdır. ‘Doğru din’de ‘bir kişiyi öldürmek, insanlığı öldürmekle eşdeğer’[7] bir cinayet iken, ‘doğru’ bir inanca sahip olan hangi akl-ı selim sahibi insan atom, hidrojen, misket, kimyasal, biyolojik bombaları üretebilir ve milyonlarca masum insanı hunharca katledebilir?
Hz. Peygamber (s), Allah’tan ‘faydalı ilim’ talebinde bulunmuş[8] ve ümmetine tavsiye etmiştir. ‘Müslüman, insanların dilinden ve elinden güvende olduğu kişidir’[9] insanî yaklaşım da Rasûlullah (s)’ın inananlarına tavsiyelerindendir.
‘Eşyada asıl olan ibahadır (helal olmaktır) nasıl temel ilke ise ‘var olma’da asıl olan da ‘fayda’dır. Allah ‘zarar’lı hiçbir şey yaratmamıştır. Olan ‘zarar’lılar bilim insanlarının eserleridir. Makrodan mikroya varlıklar arasındaki koordinasyon ‘fayda’ya dayanmaktadır. İslam’ın bütün parametreleri bu ‘fayda’yı göstermektedir. Bilimin gözlem ve hipotezleri ‘doğru’yu odaklanırsa ‘doğru din’ ile çakışır ve faydalı hale gelirler.
Tarih boyunca din, insanları en fazla etkileyen faktör olmuştur. Tarihsel cinayet ve katliamlar ya yanlış dinlerden veya doğru dinleri yanlış anlamaktan ve yorumlamaktan kaynaklanmıştır. Dünyanın en fanatik ‘dindarları’ Yahudiler iken en büyük ve hunharca cinayet ve katliamları yapanlar da onlardır. Çağımızdaki teknolojik buluş ve zararlı ürünlerin patent sahibi bilim insanlarının %96’sı Yahudi kökenlidir.
Kan ve gözyaşıyla yoğrulan dünyamız, yanlış dinlerden kaynaklanan yanlış bilimin eseri değil midir?
[1] Âlu İmrân, 3/7.
[2] ‘Allah nezdinde tek (hak) din İslam’dır.’ Âlu İmrân, 3/19. ‘Tek, yegâne’ manasını, ‘din’ kavramının ‘’lâm-ı ta’rîf’ denilen edatla kullanılmasından anlıyoruz. Ayrıca bkz. Âlu İmrân, 3/85; Mâide, 5/3; En’am, 6/125.
[3] Cürcânî, Seyyid Şerîf, Kitabu’t-Ta’rîfât, ‘dîn’ md.
[4] ‘Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin I, kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edelerden olacaktır.’ Âlu İmrân, 3/85.
[5] Bkz. Seâlibî, (Ebû Mansûr Abdülmelik b. Muhammed b. İsmâîl es-Seâlibî, v. 429/1038), Fıkhu’l-Luğa ve Sırru’l-Arabiyye, Dâru’l-Hikme, Beyrut 1409/1989, s. 293-4.
[6] Saffât, 37/142.
[8] Tirmizî,19 /Da’avât 128; İbn Mace, Mukaddime 23.