Sabah servis vizitinde, iki yıllık asistanımıza soruyorum:
-Senin baban doktor mu?
-Evet.
-Cerrah mı?
-Evet, hocam kimden duydunuz?
Kliniğe yeni başlayanları, başasistanımız sırasıyla tüm hocalarla tanıştırır. Bana geldiklerinde, hangi okullardan, hangi tıp fakültesinden mezun olduklarını, girdiği kaçıncı TUS sınavı olduğunu, ailesini, yabancı dil bilgisini enine boyuna sorarım. Öz geçmişlerini yazarak getirmelerini isterim. Daha sonra kliniğe giriş tarihiyle birlikte, bilgisayarımdaki asistan dosyasına kayıtlarını yaparım. Uzman olduklarında da, uzmanlar dosyasına terfi ettiririm. Bu benim kliniğe girdiğimden beri yapageldiğim özel bir hizmet. Bazen hocalar bir uzmana ulaşamadıklarında, çalıştığı hastaneyi, ilini, telefonunu gelip benden sorarlar.
Asistanlar, arada bir sorunları olduğunda gelip anlatırlar. Konuyla ilgili gerektiğinde fikir ve görüş alırlar. Mecburi hizmete gideceklere, gittikleri yerde tanıdığım meslektaşım veya başka meslekten bir yakınım varsa, adını verir, hatta açıp bizzat telefon ederek yeni uzmanımızı önce onlara gönderirim. Onlar bir yerde bize emanet edilmişler, onların tasaları da bizim, sevinçleri de. Ne diyelim, bazıları belki bu nedenle bana “asistan babası” diyorlar.
Nasıl olmuş da atlamışım bir meslektaş çocuğunu. Hemen kaydına yazdım, babası doktor diye. Aslında doktor çocuğu olan başka asistanlarımız da var. Onlar gelip baştan söylüyorlar. Arada bir, babalarına selam gönderiyorum.
Ancak beni burada en çok şaşırtan, asistanımın, doktor çocuğu olduğunu herkesten saklaması oldu. Klinikteki çalışma arkadaşları bile ancak bu sayede öğrendiler. Doğal olarak, çok da şaşırdılar.
İnsanlar bazı durumlarda yakınlarının mesleklerini saklayabilirler. Örneğin; babası tefeci, kumarbaz, uyuşturucu taciri ya da hapiste olsa, kim olsa saklar. Doktor olunca neden saklanıyor? İşte ben, onu anlamakta çok zorlanıyorum.
Gözümde hatıralar canlanıyor. Üniversite giriş sınavına, tek başıma Anadolu’dan gelip girmişim. Kararlıyım, Ankara’da okuyacağım. Bizim zamanımızda, kazandığımız fakülte yerine sadece puan bildiriliyordu. Puan belgesini alınca, Ankara Cebeci’deki Kütahya Talebe Yurduna yerleştim. Ankara Tıp ve Hacettepe, iki tıp fakültesi var. Birine kayıt olacağım.
Ertesi gün ön kayıt var. Güle oynaya, arkadaşlarla birlikte yayan olarak yola çıktık. Hacettepe’de diğer bölümlerin de kaydı yapıldığından, oldukça kalabalık. Etrafta inşaat molozları var, ayrıca ön kayıt belgesini de alıp geri vermiyorlar. Vazgeçip karşıdaki Ankara Tıp’a yaptırdım ön kaydımı.
On beş gün sonra, asil listede adım çıkınca, gidip kayıt yaptırayım dedim. Dedim de, emdiğim süt burnumdan geldi. Kayıt memuru “İki yıl Orta Doğu’da okumuşsun, oradan belge getir.”’ dedi. Aslında, lise diplomamın arkasına kaydımın silindiği yazılmıştı. Belediye otobüsü yok. Ertesi gün dolmuşla gidip, akşama kadar belgeyi ne zorluklarla aldığımı bir ben bilirim. Geçti mi iki gün. Ertesi gün sabahında, aynı kayıt memuru, “Senin yaşın ileri, git askerlik şubesinden de belge getir.” dedi.
Ver elini Cebeci Askerlik Şubesi. Askere gideceklerle birlikte olduk mu, ikinci yoklama. Akşam oluyor, tecil evrakı bir türlü çıkmıyor. Oradaki havacı binbaşının yakasındaki yılan armasını görünce derdimi ona anlattım. Adam da hak verdi bana. “Albayım, bu genç tıp fakültesini kazanmış, askerlik tecil belgesi istiyor, bir an önce verelim de kaydını yaptırsın.” diyene kadar çaresiz bekledim. Neyse emir çıktı da, o ana kadar beni bekleten yazıcı, belgeyi imzalatıp getirdi.
İşte böyle, son gün son saniyede kaydımı ancak yaptırabildim. Bugün git yarın gel, işler bir gün daha gecikse, kayıt dahi yaptıramayacaktım. Güler misin, ağlar mısın halime. Yol gösterenim yok, elimden tutanım yok.
Doktorluk saklanacak, gizlenecek bir meslek midir, hiç sanmıyorum. Keşke benim babam da doktor olsaydı, göğsümü gererek söylerdim. Bizim ailede ilk tıp doktoru olan benim. Bu nedenle, aileden bir yol gösterenim hiç olamadı.
İşte sevgili meslektaşlarım, ulvi meslek dediğimiz, tanrıyla kul arasında bir yerde gördüğümüz “doktorluk”! Saklanacak, başkalarından gizlenecek bir meslek haline gelmiş, getirilmiş durumda. Bizi bu hale getirenlere selam olsun.