Bildiğiniz gibi, bu köşede sizlerle paylaştığım makalelerimi daha önce “Rabbim Beni Doktorlardan Koru!” ve “Ah Bu Doktorlar!” isimleri ile iki ayrı kitap olarak yayınlamış ve siz okuyucularımın beğenisine sunmuştum. Her ne kadar bu iki kitapta hekim meslektaşlarımız ironik olarak eleştiriliyor gibi gözükse de, aslında tıp eğitiminin, hekim ve hekimliğin maruz kaldığı asla kabul edilemeyecek makûs talihini konu olarak ele almıştım.
Ayrıca, tababetin düşürüldüğü durumu, eğitimimizi, sebeplerini ve çözüm yollarını, kendimizi de eleştirerek ortaya koymaya ve bu yolda sorumluluk duygusu olan makamlara ve yetkililere bir ışık ve tetikleyici faktör olmaya çalışmıştım.
İşte bu sebep ve faktörlerden biri de, çok fazla ehemmiyetli olarak gözükmese de, özellikle meslektaşlarımızı da rahatsız ve rencide eden “Doktor Efendi!” nidası ile olan bir “hitap” şeklidir.
Hasta ya da sağlıklı(!) bazı kişilerin, sözüm ona hakaret(!) amaçlı olduğunu zannederek, bazı yerlerden aldıkları cesaretle kullandıkları “Doktor Efendi!” tabirini, doktora gitmek için her halükârda bir bahanesi olan hasta(!) oldukları zehabına kapılanların da dillerine dolamaları, bu acı mülevves haset çorbasını kaynatan ateşi körüklemektedir.
Nitekim “Efendi” tabirinin gerçekte çok müstesna bir “saygın sıfat” olduğunun bilincinde olarak, mesleğimizi ve meslektaşlarımızı aşağılamak(!) ve küçültmek(!) amaçlı, kinleri gözlerini kör etmiş ve kendilerini aşağılık kompleksinden bir türlü kurtaramayanların toplumda alışkanlık hâline getirdikleri “Doktor Efendi!” hitap şekli, kendini bilmeyen insanların ağızlarına pelesenk olmuştur.
İşte bu söz konusu tabirin, aynı amaç ve gaye ile etkin ve yetkin kişilerce de sık sık ifade edilmiş olması, toplumda daha önceleri doktorlara karşı olan hürmet, saygı, itimat ve sevgi duygularını zedelemiş, baltalamış, köreltmiş ve hatta düşmanlık seviyesine kadar düşürmüştür.
Ayrıca, “Efendi, Efendi! Hanım, Hanım! Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” tehditleri ile hekimi “kapısında köle” olarak gören zavallı, kara cahil, yontulmamış, haddini bilmez, insan olduğunu zanneden ebleh ve yobaz zihniyet, ister istemez toplumda bazı hasta ve yakınlarını da pervasızlaştırmakta ve hekim düşmanlığını provoke etmektedir.
Keşke, içerisinde hakikaten var olan (şimdi kaldı mı bilmiyorum) sevgi ve saygının ifadesi olarak “Doktor Efendi Oğlum!” veya “Doktor Hanım Kızım!” gibi bir hitap şeklini kullansalardı!
İşte o zaman, doktor da dikkatle hastasını dinler, şefkatle elini hastasına değdirir, muayene eder, ilacını sevgi ile yazar, cerrah ameliyatını istek ve heyecanla yapardı. Onlar da, bir sıfatı da “Şâfi” olan Allah’tan gelen şifaya müyesser olurlardı!
Şimdi de, Güngörmemiş, Nefes ve Hicran kokan bir rubaîmizle sizleri baş başa bırakıyorum (İsmail Hakkı AYDIN, Nefes’im, YÂ HAYY!, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014).
NEFES’İM
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Sevdim seni, aşkın ile yandım Nefes’im.
Her andına kalbimle inandım Nefes’im.
Hicrandı Nefes’ten bana hep arta kalan,
Candan da hayattan da usandım Nefes’im.