Doğrusu gün geçmiyor ki, doktor hatalarından söz eden bir gazete yazısı veya televizyon haberi duymayalım. Bu haberlerin çoğunun gerçek dışı olduğunu, haberi yapanların iki yönlü araştırmadan haber hazırladığını söylememe gerek yok. Eğer bir hasta mahkemeye başvurduysa veya bir şikayet dilekçesi verdiyse veya basına gittiyse bunun haber olma olasılığı çok yüksek. Yani, basın bu tür olayları haber yapmayı çok seviyor. Bir ara gizli kamera ile haber yapma teknikleri de çok gelişmişti.
Ama ben bu tutumun nelere yol açtığını vurgulamak istiyorum bu yazıda. Doktor hatası haberlerinin çokluğu olayın üç tarafının da (hasta-hekim-sağlık sigortası ödeyenler) önlemler almasına yol açmaktadır. Bunlar nelerdir derseniz:
1-Hastaların önlemleri: Hastalar doğal olarak hekim hatalarından korkarak önlemler aldılar. Doktor mağdurları derneği gibi kurumlar oluştu. Bazı avukatlar bu davalarda uzmanlaşmaya başladı. Hukuk fakültelerinde konunun uzmanları yetişti. Tazminat davalarında kazanırlarsa alınacak tazminatın yüzde 50’sini hastadan almak üzere sözleşen avukatlar türedi. Adli Tıp Kurumunda dosyalar katlanarak arttı. Buna ekler yapılabilir. Ancak daha önemlisi, hastaların “Hekimler sürekli hata yapmaktadır” kanısına varmalarının yol açtığı gerekli tedavilerden kaçma ve/veya alternatif (bilim dışı) yöntemlere başvurması oldu. Bilim dışı tedavi yapanlar (yaptığını iddia edenler) ceplerini doldurdular. Doğrusu işin bu kısmının maliyetini hesaplamak zordur. Doktorlardan çekinen, korkan, hatta nefret eden, onlara her an şiddet uygulama eğiliminde olan bir nesil yetiştirildi. “Hata yaptıysa o hekimin cezasını ben veririm” diyen bir hasta grubu ile karşılaşmaya başladık. Hekimlere şiddet arttı.
2- Ödeyenin sigorta kurumlarının önlemleri: Yakın zamanda devlet bir hekim sorumluluk sigortası yapılmasını zorunlu kıldı ve resmi kurumda çalışan hekimlere bunun yarısını ödeme zorunluluğu getirdi. Bu durum yine hekimlerin başına patladı ve ciddi bir sigorta primi ödediler. Beyin ve sinir cerrahisi, anesteziyoloji gibi uzmanlık alanlarında bu rakam (hekimin ödediği miktar) 700 liranın üzerinde oldu. Bu sigortadan bazı sigorta şirketleri iyi para kazandılar. Kamuoyunu pek fazla meşgul etmedi bu sigorta primleri.
3-Doktorların önlemleri: Doktorlar son uygulamalar ve kanunlarla ve de kendilerine uygulanan şiddetle başetmekte zorlandılar. Ancak ne hastalarımızın ne de sigorta kurumlarının -devletin- pek fark etmediği bir savunmacı -defansif- tıp uygulaması oluştu. Bunun hangi yöntemlerle yapıldığını hepimiz biliyoruz. Ancak ben de özetlemeye çalışacağım:
a)Hastayı kabul etmeme veya başka yere yönlendirme. Az hasta ile karşılaşmaya çalışma.
b)Sorunsuz, basit sorunları olan hastaları seçme. Zor, riskli ameliyatları yapmama (Doğrusu performans sisteminin de bunda rolü vardır).
c)Gereksiz hasta yatırma ve hemen taburcu etmeme. Böylece sorun çıkacaksa bunun hastanede çıkmasını bekleme.
d)Fazla -gereksiz- tahlil ve konsültasyon isteme. Bir tıbbi hata davasında “Niye tahlil istemedin?” diye sormalarını engelleme.
e)Hastaların istediği tahlilleri, ilaçları daima yazma. Böylece onlarla çatışmaktan kaçınma.
Sanırım bu liste uzatılabilir. Ancak savunmacı tıbbın yukarıda saydığım veya sayamadığım bütün yöntemleri günümüzde uygulanmaktadır. Bunun sağlık sistemimize maliyetini hesaplamak mümkün olur mu bilemiyorum. Ancak ben kişisel olarak her beli ağrıyana lomber MRG, her başı ağrıyana kraniyal MRG çekildiği bir dönemi yaşamakta olduğumuzu vurgulamak isterim.
Bu kadar hekim hatası haberi ve hekimlere yönelik şiddetten sonra ne olmuştur? Artık hastalara daha mı iyi tanı ve tedavi yapılmaktadır? Bundan hastalar ve sigorta kurumları ne kadar yararlanmıştır? Doğrusu bu sorulara olumlu yanıt vermek mümkün değildir. Ne yazık ki sonuçta kaybeden sağlık hizmetleridir ve hastalardır.