Her nedense, 12 Eylül Darbesi’nden itibaren başlamak üzere sürekli olarak doktorlarla uğraşılıyor ve düzeltilebilir gerçekler göz ardı edilerek başka netameli yönlere saptırılıyor. Neymiş, “Bayrağın ucundan tutun desek bile alacakları parayı düşünürlermiş, doktorlar sadece para peşindeymiş, hastaları ve hastalıklarını istismar edip hep parayı düşünüyorlarmış.” Yani, amaçları “Hem üzüm yemek hem bağcıyı dövmek.” imiş.
Böyle konuşanlar ve olayı bu şekilde maddileştirenler, yıllardır hem biz doktor ve sağlıkçıları anlama yetenekleri olmayan ve zaten anlamak istemeyenler hem de bence bu işi çözmekten aciz olanlardır, beceremeyenlerdir diye düşünüyor ve çok üzülüyorum.
Bizlerin uğraştığı kişiler sağlam değil, hasta olanlardır. Ve bu aşamada kişi kesinlikle yalan söyleyecek durumda olmayandır. En usta sahtekâr yapıda olsa bile, bu sırada kişi artık doğru olandır ve doğru konuşandır. Çünkü tek düşüncesi ve beklentisi sağlığına kavuşmaktır. İşte bu nedenle de biz hekimler de, en masum hali ile kendini bize teslim etmiş olan kişiye en dürüst ve masum halimizle yaklaşmak isteriz. Biz de bu yaklaşımımızdan zevk alır ve karşılıklı duygusal bir bağ kurarak onun mutlu olmasını ve mutluluğuna bakarak mutlu olmayı hedefleriz. Çünkü onun mutluluğu bize de yansır ve biz de mutlu oluruz. Başka hiçbir meslekte, insanın bu yalın ve masum hali ile uğraşma şansı yoktur. Ve hiçbir meslekte, Allah’tan sonra, insana yardımda ve sağlığına kavuşturmakta kendini yetkin görme ve görülme şansı ve duygusu bulunmamaktadır. İşte bu nedenlerle de, her insanın bilinçaltında doktor veya sağlıkçı olma isteği gizli olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla da hekimlik, açık veya gizli imrenilen ve de kıskanılan bir meslektir.
Bence, hekim ile hasta arasındaki bu düzeyli ve masum ilişkide hiçbir şekilde ve doğrudan maddi bir alışveriş olmamalıdır. Çünkü bu sırada hasta, karşısındaki hekime büyük bir güven, iyi niyet ve teslimiyet duygusu içindedir ve bunun da hiçbir şekilde zedelenmemesi gerekir. Bunun olmaması için de hekimin hak ve sorumluklarının farkında olarak titizlikle uyması yanında, hastanın ve hasta yakınının da hak ve sorumluluklarını çok iyi bilmesi gerekmektedir. Bu nedenle de hem tüm sağlık kuruluşlarında bu haklara ilişkin panolar mutlaka yan yana konulmalı, aynı yan yanalığı içeren broşürler bulundurulmalı, sık sık medya kanalıyla aydınlatıcı bilgi spotları yayımlanmalı, acil servis çalışma yönergeleri hakkında da bilgiler verilmelidir. Her hastalık ve girişimin kaçınılmaz komplikasyonları açıklanmalı ve bunların kesinlikle hekim hatası olamayacağı vurgulanmalıdır.
Ve de en önemlisi, aralarındaki bu güven duygusuna zarar verebilecek maddi istismarın hiç olmaması şarttır. Tabii bu iki konuyu sakız gibi çiğneyip, sorunu çözme beceriksizliğini hekim ve sağlıkçıların üzerine atarak, onları rencide edecek gerçek dışı konuşmaların ve hedef saptırıcı yaklaşımların sonlandırılması da olmazsa olmazlardandır. Çünkü bu yaklaşım ve konuşmalar, hasta ve yakınlarında mağduriyet ve aldatılmışlık duygusu temelinde haklılık duygusunu körüklemekte ve hekime-sağlıkçıya saldırma dürtüsünü kışkırtmaktadır.
Sorgulandığı takdirde görülecektir ki, bütün hekim ve diğer sağlıkçıların bir numaralı sorunu, emekli maaşı güvenceli, belirlenecek ve eş değerde kabul edilecek bir bürokrat maaşına indeksli istikrarlı bir maaş sistemi olmasıdır. Ailesini geçindirecek ve çocuğunu okutup geleceğini güvenceye alacak bir maaşa kavuşmaktır. Bu arada, fazla mesaisinin başka iş kollarından daha düşük olmayacak ve istismar edildiği duygusu yaratmayacak bir şekilde değerlendirilmesidir. Belirlenecek aylık ve yıllık asgari çalışma sınırının üstündeki çalışma ve fedakârlıklarının, çabalarının da ek prim şeklinde (performans değil) veya ikramiye ismi altında ödüllendirilip, hakkının yenmemesidir. Üniversite veya bir eğitim kurumunda ise sağlık aktiviteleri yanında araştırma, bilimsel aktiviteler ve eğitim faaliyetlerinin daha da önemsenerek değerlendirilmesi ve ödüllendirilmesidir. Ve dikkat edilirse, bu önerilerin hiçbirinde hekim doğrudan hasta ile karşılıklı kalacağı maddi bir alışverişte değildir.
Mademki 20 bin hekim açığımız var. İşte bu açığı bir nevi kapatacak olan çift mesai yapmak isteyene bu fırsatı tanımak en akılcı yol gözükmektedir. Bu amaçla, düz hastane veya eğitim hastanesinde (devlet veya üniversite), isteyen her hekim mesaiden sonra çalışmakta olduğu kurumda belirlenecek saat ve yerde özel hasta bakabilmelidir. Ancak, hekime ve yardımcılarına kalacak miktar kuşa döndürülmeden, zahmete değecek ve tercih edilecek bir miktar olmalıdır. Bu hekimin yapacağı aylık ve yıllık asgari iş hacmi sayıları belirlenmiş olmalı ve bu sayının üstündeki işler ya ek prime veya özel işlemlere dâhil edilmelidir. Yine bu sistemde hekim ve hasta maddi bir alışverişe girmeden, ücret resmi olarak tahsil edilmelidir. İster asgari iş yükünün üstündeki ek bedel, isterse de özel ücret aynı miktarda olmalıdır. Böylece ek ücret miktarını tutturan hekim, isterse mesai dışı özel hasta işine girmeyebilme tercih hakkını kullanmış olur.
Veya isteyen hekim hem kendi kurumunda, fakat diğer meslektaşları ile aynı maaş ve yan ödeme ile çalışmalı ve mesai dışında kendi kurumunda değil de muayenehanesinde veya anlaşacağı bir özel kurumda hasta bakabilmelidir. Tam maaş verilmeli, çünkü yine tam gün çalışacak ve diğer meslektaşları için belirlenmiş olan aynı aylık ve yıllık asgari işleri yerine getirecektir. Kendi özel muayenehanesinde çalışacaksa, bekleme odasına asılacak “Fiat tarifesi” ile yapacağı işlemlere göre ücretleri belirlenmiş olmalı ve yapacağı özel işlemleri yine hastanın tercihine göre ya normal mesai saati içinde ek ücret almadan kendi resmi kurumunda veya yine mesai saati dışında ya kendi kurumunda veya özel bir kurumda ek ücreti o kuruma resmi olarak ödetmek üzere yapabilmelidir. Resmi kurumda hastadan alınacak ücret ve bunun hekime verilecek yüzdesi, özel hastane getirisine yakın olmalı ve orayı aratmamalı, dolayısıyla tercih ettirmemelidir. Bu amaçla da, özel işlemlerden yapılacak resmi kurum kesinti yüzdeleri çok az olmalıdır. Mesai saati dışında ek özel girişim fırsatı tanınırsa, zaten mesai saati içinde ek özel işlem yapma gereği kalmamış olacaktır. Yine dikkat edilirse, bu önerilerde de hekim ve hasta maddi bir alışverişe girmemiş olmaktadır. Yine dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri, hekimin kendi kurumunda ek çalışmasından elde edeceği ile dışarıda özel bir hastaneden elde edeceği arasında rahatsız edici bir farkın olmamasıdır.
Bu uygulamalar ile hem hekimden ve yardımcı sağlık ekibinden daha fazla yararlanılmış olunacak ve açık nispeten kapatılmış olacak hem hekim ve diğer sağlık çalışanı, emekliliğine yansıyacak makul ve istikrarlı bir maaşa kavuşmuş olacak, hem kurumun geliri artacak hem de hasta aradığı özel ilgi beklentisine kavuşmuş olacaktır. En önemlisi de hekim, birkaç çürük elmanın konuşanlara ve kaos yaratan uygulayıcılara koz vermiş olduğu “paracı” ithamından kurtulmuş ve hasta-hekim ilişkisi karşılıklı güven ve duygusal doygunluğa kavuşmuş olacaktır.
İnşallah diyelim ve aklıselimi bekleyelim bakalım!