Yazının başlığı “Doktorlar” oldu. Çünkü ülkemizde sadece biz doktorlar ve bizimle beraber çalıştıkları için diğer tüm sağlık çalışanları da bizim bulunduğumuz kazanda. Neye maruz kalıyorsak, onlar da aynı olumsuzluklara maruz kalıyorlar. Bu nedenle makalede yazılanlar tüm sağlıkçıları ilgilendirmektedir.
Sağlık Bakanlığının belirttiği toplam hekim sayısı 112 bin ve bu sayıya göre de 100 bin kişiye 153 hekim düşmekte olup, bu rakam Avrupa ülkelerine göre oldukça düşük kalmaktadır. Örneğin; Romanya’da bile bu rakam 192 olarak bildirilmiştir. İşte Sağlık Bakanlığı bu verilere dayanarak, Türkiye’de de hekim sayısının bu rakamlara ulaşmasının ancak 2023 yılında mümkün olacağını belirlemiştir. Dolayısıyla biz hekimlerin özellikle şu konularda dişimizi sıkacağımız anlaşılmaktadır:
• Şu anda sadece doktorlara uygulanmakta olan devlet hizmet yükümlüğü veya eski adıyla mecburi hizmet devam edecektir. Bu hizmet yükümlülüğüne dayanarak, yine sadece doktorların mezuniyet diplomalarına el konulabilmekte, Doğu veya Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne giden bir doktorun ne kadar kalacağı ve ne zaman başka bir bölgeye atanacağı bilinmezliği halen sadece doktorlar için devam etmekte ve bu bilinmezlik, hem doktor için hem de ailesi için bir zulüme dönüşmektedir. Demek ki bu zulüm 2023 yılıma kadar devam edecek.
• Mecburi hizmet nedeniyle tıp fakültelerinde uzman hekim olanlar başladıkları bilimsel aktivitelerine devam edememekte, akademik özellikli olanlar mecburi hizmet nedeniyle akışkanlıklarını kaybetmekte, bilimsellikten uzak kalmakta ve çoğu tekrar dönmeyi düşünmemektedir. Bu durum ise zaman içinde tıp fakültelerinde akademik kaliteye olumsuz olarak yansıyacaktır. Bu olumsuz yansıma şüphesiz ileriki yıllarda mezun olacakların kalitesine de yansıyacaktır. Halbuki tıp fakültelerinin geleceği için, gerekli kurulların olur kararları ve rektörlüğün istemi doğrultusunda mecburi hizmet, akademik öğretim üyeliğine uygun bulunan kişinin bulunduğu tıp fakültesinde yaptırılırsa, bu olumsuzluk önlenmiş olacaktır. Yoksa bu olumsuzluk 2023 yılına kadar devam edecek.
• Mecburi hizmet keşke hiç olmasa ve doktor olarak bizler, diğer meslek grupları ile eşit haklara sahip olabilsek. Ve madem ki bir devlet hizmeti yükümlülüğü olarak dayatılıyor, o zaman sadece tıp fakültesi mezunu doktorlara uygulanması gerekmez mi? Çünkü devlet sadece tıp fakültesi öğrencisinin eğitimine katkı sağlamaktadır. Asistanlık dönemi, doktorun 657 sayılı Yasa gereği memur olduğu ve maaş almaya başladığı kişi konumunda ve artık bu aşamada devletin ekstradan herhangi bir katkısı söz konusu değildir. Dolayısıyla uzman olan doktor için ayrıca ikinci kez bir mecburi hizmet açıkça haksızlık olmaktadır. Üstüne üstlük yan dal uzmanlıktan sonra da üçüncü bir mecburi hizmet daha var ki, ört de ölem misali. Demek ki bu uygulamalar, haksız da olsa 2023 yılına kadar devam edecek görünmektedir.
• Biz doktorların güçsüzlüğü ve yetkinsizliği devam edeceği için erkek olanlarımızın, askerlik hizmetlerine mahsuben bir sağlık kurumunda yapmaları sağlanamayacak ve polislerin elde edeceği askerlik avantajına ulaşamayacaklardır. Erkek bir doktor yine hem pratisyen olarak ve hem de uzman olarak iki defa mecburi hizmet yanında ayrıca askerlik için de yaşamında belirsizlikler içinde 2023 yılına kadar çırpınmaya devam edecektir.
• Sağlık Bakanlığı, bu hekim azlığını bahane ederek ve Türkiye tıp fakültelerinden mezun doktorların yabancı bir ülkede çalışabilmesinin ön şartlarını göz ardı ederek yabancı uyruklu doktor ithal etmeyi uygulama düşüncesini gerçekleştirmek için her yolu deneyecektir. Tabii bu uygulamaya yasal engel çıkmazsa, yabancı doktor ithali 2023 yılına kadar devam edecek.
• Biliyoruz ki tıpta uzmanlaşmalar ve yan dallarda üst uzmanlıklar bilimsel gelişmelere paralel bir yapılaşma içinde gelişme becerisini bir şekilde ve Sağlık Bakanlığının ayak uyduramamasına bakmaksızın gerçekleştirirken, Yargı teşkilatı yargının çeşitlenmelerine yönelik yapılanmayı şimdiye kadar tam gerçekleştirememiş görünmektedir.
Mahkemelerin yapılanmalarına baktığımızda: hukuk mahkemeleri içinde ihtisas mahkemeleri olarak iş, ticaret, kadastro (tapulama), icra tetkik, fikri ve sinai haklar mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, ceza mahkemeleri içinde de ihtisas mahkemeleri olarak aile, çocuk, fikri ve sinai haklar hahkemeleri ile idare, bölge idare, vergi mahkemeleri ve askeri yargı mahkemeleri bulunmaktadır.
Mahkemelerin bu yapılanmasında herkesin çok önemsediği sağlık konusuna yönelmiş bir yapılanma maalesef yok. Hekim haklarının es geçildiği, hasta haklarının abartıldığı ve hasta yakınlarının şımartılıp kafalarına estiğinde çabucak hekime veya sağlık çalışanına saldırdığı veya kolayca davalar açtığı, sağlıktan anlamayan konumdaki hakimlerin kanaatine kalındığı zorlu maratona devam etmeye devam edeceğiz tabii. Basından öğrendiğime göre “spor mahkemeleri” nin kurulması gündemdeymiş. Bu nedenle spor camiasını, bu girişimlerinden dolayı kutlamak gerekir. Avrupa ülkelerinin bazısında oluşturulan “sağlık mahkemeleri” uygulaması, maalesef yine biz hekimlerin etkin gücümüzün olmayışı nedeniyle 2023 yılına kadar, bu önemli yapılanma herhalde yine gerçekleşemeyecektir.
• Gerek tıp fakültelerinin, gerekse eğitim hastanelerinin bölgesel dağılımı yanında, bu hastaneler yine belirli tıbbi müdahalelere göre de organize edilmesi (Örneğin; kardiyoloji, her tip transplantasyonun yapıldığı, nöroloji ve nöroşirürji ağırlıklı, serebral ve/veya periferik girişimsel vasküler işlemlerin ağırlıklı olduğu, fiziksel tıp ve rehabilitasyonun ağırlıklı olduğu, göz hastalıklarının ön planda tutulduğu, yanık ünitesi, strok ünitesi gibi spesifik ünitelerin bulunduğu vs.) gerekirken, böylesi bir yapılanmaya dair herhangi bir hazırlık duyumu almadım. Demek ki bu yapılanma için de 2023 yılını beklememiz gerekecek.
• Tıbbi cihazlar, bu bölgesel dağılımlı hastanelerde ve bunları etkin bir şekilde kullanabilen ekibin görev yaptığı merkezlerde toplanırsa, cihazsız doktorlar veya kullanabilen doktorsuz cihazların varlığına rastlanmayacaktır. Böylesi bir hayalin gerçekleşmesi yine 2023 yılını bekleyecektir.
• Her bir tıbbi cihaza düşen nüfusun belirlenmesi ve ülke genelinde gerektiği kadar cihazın ithal edilmesi organize edilip, gereksiz sayıda cihaz yığılmaları ve cihaz mezarlıklarının oluşumunun engellenmesi oldukça önemlidir. Bakalım bunun için de 2023 yılını beklemek gerekecek mi?
• Ülkemizin, eğitim olanaklarına ve sosyo-ekonomik gelişmişliğine göre bölgelere ayrılması her ne kadar gerçekleşmiş gibi görünse de, doktorlar da dâhil olmak üzere 657 sayılı Kanun’a tabi görev yapmakta olan tüm kamu görevlilerinin eğitim ve hizmet yılına göre bu bölgelerdeki hizmetlerine yönelik ortak kriterlerinin belirlenmesi ve hiç kimseye herhangi bir ayrıcalığın tanınmadığı, torpil, rüşvet ve kayırmaların kesinlikle söz konusu olmadığı, belirlenmiş ve kazanılmış olan puanlara göre bölge rotasyonlarının uygulanması doktorlar olarak en büyük hasretimizdir. Bu hasretimize kavuşmak galiba 2023 yılını beklemeyi gerektirecek.
• Her sağlık kurumunun bekleme salonlarında “hasta ve hasta yakını hak ve sorumlulukları” ile “hekim hakları ve sorumlulukları” mutlaka yan yana birlikte asılmalı iken, bugüne kadar bu birlikteliği görmedim. Bunun için de ya daha başka doktor veya sağlıkçının saldırıya uğraması veya yine yeter sayıda doktora ulaşılacak olan 2023 yılı beklenecek.
• Sadece tıbbi donanımı tam olan sağlık birimlerine doktor ataması yapılması ve uygun olmayan birimlere kesinlikte doktor ataması yapılmaması, böylece de doktorların heba edilmemesi en idealidir. Doktorların etkin güçte olacağını beklediğim 2023 yılına ulaşmamız gerekecek.
• Milletvekilleri, müsteşarlar, askeri personel, yargı elemanları ve üst bürokrasi emniyet elemanlarında olduğu gibi ödenmekte olan tüm net maaşlar, emeklilikte alınacak maaşa yansırken, böyle bir yansımanın doktorlar için söz konusu edilmeyeceği ve yine Hz. Eyüp sabrı misali “Ya sabır!!!” çekip durmaya yine 2023 yılına kadar devam edeceğimiz anlaşılmaktadır.
Ha gayret sayın meslektaşlarım ve cengaver arkadaşlar, şunun şurasında 2023 yılına az kaldı, kalırsa sıkın dişlerinizi. “Gecenin en karanlık anı, aydınlığa en yakın andır.”