Bir yıl daha geçti. Nasıl geçti derseniz, galiba deldi de geçti! Sağlık politikalarındaki dönüşüm süreci çoğumuz için sancılı ve can acıtıcı oldu diye düşünüyorum. Benim canım acıdı! Hem de çok. Meslek hayatımın bir günü bile serbest hekimlik yapmadım; sadece üniversiteyi biliyorum. Biraz saf biraz da romantik hep üniversite, bilim, insan sevgisi, öğrenmek, öğretmek gibi günümüzde çok da işe yaramayan boş kavramların peşine takıldım gittim. Yıllar önceden beri hekimle hasta arasında para ilişkisini çok da sevimli bulmayan bir ruh hali içinde oldum.
Günün birinde tam gün yasası çıkacak, herkes bilim yapacak, ders anlatacak türünden iflah olmaz garip hayaller kurdum. Yüzüme vurmayın lütfen, ben de farkındayım saflığım nerelere varıyor. Ve bir gün, “Tam gün çıktı.” dediler ve ben içten içe sevindim. Nereden bilirdim ki bu tam gün, tam anlamıyla tam güncüleri vuracak. Elde yok, avuçta yok. Yıllarca burnumuzdan kıl aldırmadık; hanım ağa rollerinde elimize geçen üç beş kuruşu harcadık. Hoş yine de aynısını yaparım ya neyse. Alnımız açık, başımız dik, devlet ne verdi ise rıza gösterdik. Bizler bilim erleriyiz. Çalışmak, üretmek ve çevremize ışık saçmak bizim işimiz. Yapabildik mi? Doğru yeteri kadar yapamadık, ama çabamız var.
Yeni sağlık sistemi bize vurdu! Biz eskiden de parasızdık, yine öyleyiz. Şimdi çile daha büyük, zira her şey keyfiyete kaldı. Üniversitede haller böyle. Muayenehanesi olan arkadaşlarım da mutsuz, ama onların sorunları başka. Ben onları anlatmak istemiyorum; onlar zaten kendilerini anlatıyorlar. Kendini ifade edemeyen ve her daim ezilen bizleriz.
Biliyor musunuz, ben bir hafta nöbetçiyim, diğer hafta da diğer profesör arkadaşım icap nöbetçisi. Siz biliyor musunuz gece telefonlarımız kaç kez çalar? Ben uyanınca uyuyamıyorum da artık. Kim ne derse desin, galiba yaşlandım. Sizi duyamadım, bunun karşılığında ne mi alıyorum? HİÇBİR ŞEY! Durum bu. Hastalarımız karmaşık ve zor üç ay beş ay yatıyorlar. Yatarsa yatsın elbette. İşim onlara bakmak, tedavi etmek, ailelerine kavuşturmak, iyileştirmek. Ben bunun için hekim oldum. Siz ne sandınız?
Ders anlatmak en sevdiğim iş, yenilikleri öğrenmek ve öğretmek… Akademisyen olma sebebim bu. Üniversitedeki varlık nedenim. Kongreye gitmeye korkar olduk, gelir kaybı var. Ders anlatınca ne mi alıyoruz? Utanırım söyleyemem. Fısıldıyorum çok az çok.
Sayın YÖK Başkanım, ben biraz safım. Size itiraf ediyorum! Bana inanın ki, benim gibi binlerce saf akademisyen var üniversitelerde. Bizim derdimiz öğrenmek, öğretmek. Hep tüm günümüz üniversitede geçti. Böyle olsun istiyoruz. Niye bizi duymuyorsunuz? Hepimiz para için buralarda kalmadık. Ama emeğimizin karşılıksız olması bizi üzüyor, yıldırıyor. Gereğinden fazla işe bölünüyoruz. Nasıl yetişecek yeni nesiller? Ben ne zaman araştırma yapacağım?
Tam günün artık tam güncüleri ezmek için çıkarılmış olduğunu düşünmeye başladım. Tam güncü derken, tam gün oturucu demek istemiyorum. Bu yazıları yaza yaza, az olmayan düşman sayımı daha da artırdım. İçimden yükselen isyan dalgasına artık hakim olmak bile istemiyorum. Neden hep travmaya uğrayanlar çalışanlar, üretenler ve bu kurumların yükünü çekenler? Neden herkes aynı kefede? Neden kimse bizleri duymak istemiyor? Biz kim miyiz? Bizler bu ülkeyi seven, insanı seven, çalışmak üretmek isteyen, başını dik tutmaya çalışan, hak yemeyen, ama hakkını yedirmek de istemeyen insanlarız. Bizim emeğimizden başka sırtımızı dayayacak bir şeyimiz yok. Bizler öyle büyük torpillerle, kayırmalarla gelmedik buralara. Dişimizle, tırnağımızla geldik. Bizler çoğunluğuz, sessiz çoğunluk. Bizler insanı sevmiş, bilgiye inanmış, yorgun hekimleriz. Bizler, yarınından umut duyamaz olmuş akademisyenleriz. Bizler, bizleriz işte… Başınız sıkıştığında gece yarısı aradığınız, canınız sıkılıp şefkat aradığınızda koştuğunuz, canınız yandığında bağırdığınız, daha da olmadı vurduğunuz kardeşleriniz, çocuklarınız, anneleriniz, babalarınızız.
Bizler, yani saf olan, sizin için çalışan bizler, sizler için varız. Hatırladınız mı, sabahlara kadar ders çalışan komşu kızını? Hatırladınız mı, gece yarısı kapısını çalıp da yatağından sıçrattığınız ve sabaha kadar uyumayıp çocuğunuzun ateşini düşüren hekimi? Hatırladınız mı, acilde annenizi yaşatmaya uğraşırken yumrukladığınız genç kadını? Bunlar bizleriz. Bizler sizleriz…İşte geçen yıl ruh halim buydu! Bu yıl iyi geçecek, buna inancım tam. Tamam, biliyorum safım. Nice mutlu, huzur ve sağlık dolu yıllara…