“Karamsar bir gençten daha üzücü bir sahne yoktur.”
Mark Twain
Her gün ekranlarda şiddet haberlerini izliyoruz ve üzülüyoruz. Hele şiddetin en uç noktası olan cinayetleri duyduğumuzda kalbimiz parçalanıyor. Ben şimdi size daha önemli bir şeyden bahsetmek istiyorum.
Cana kıymak bir insanın yeryüzünde işleyebileceği en büyük suçlardan biri olabilir ama bence bundan daha acıklı olanı bir insanın, yeryüzündeki en önemli kişinin yani kendinin canına kıymasıdır.
Araştırmalara bakılırsa her yıl neredeyse bir milyon insan intihar yoluyla hayatına son veriyor. Amerika ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin özellikle genç nüfusundaki en önemli ölüm nedenlerinden birisidir bu girişim. Üzülerek söylemeliyim ki benim ülkemde de günde ortalama sekiz on insan intihar nedeniyle hayata veda etmektedir.
İnsanların çoğu bir gün daha fazla yaşamak için can atarken, bilim insanları ömrü uzatacak formüller için laboratuvarlara gömülmüşken bazı insanlar neden yaşamak istemez? Bu insanları kendi canına kıyacak kadar bunaltan şey nedir?
Bu sorunun yanıtını değil beş dakikada okuyacağınız bir makaleye, bir kitaba sığdırabilsem harika bir iş yapmış olurum. Ben sadece çarpıcı bulduğum birkaç noktayı paylaşmakla yetineceğim.
İntiharın nedenlerini araştırırken ilk başvuracağımız kaynak sanırım bu insanların kendileridir. Bizimle konuşmayacaklardır elbette ama kendi canına kıyan insanların büyük bir çoğunluğu geriye bir kısım mesajlar bırakmaktadır.
İntihar notları incelendiğinde ilginç şeylerle karşılaşırsınız. Mesela pek çoğunun intihar gerekçesi bir başkasının yaptıklarıdır.
Oysa felsefecilere göre hayattaki en önemli şeylerden birisi kendin olmak, kendine yeten özgür bir birey olmaktır. Ve “Herkes, kendi geleceğinin mimarıdır,” der bir İngiliz Atasözü.
İyi veya kötü; umutlu veya karamsar bu hayat bizim tercihlerimizin ürünüdür. Biz izin vermedikten sonra dünyadaki tüm insanlar bir araya gelse kendi canımıza kıymamıza neden olacak kadar üzemezler bizi. Öyleyse intihara meyilli insanlara “kendine yeten özgür bir birey” olmanın hayattaki en önemli şeylerden birisi olduğunu anlatarak bir dramın önüne geçmek mümkündür.
İntihar notlarında en çok karşılaştığımız şeylerden birisi de “Hayatın boş olduğu ve uğruna yaşamaya değer bir şeyin olmadığı” şeklindeki ifadelerdir. Bu da bir başka düşünce hatasıdır.
Filozoflar asırlardır şu soruları soruyorlar:
İnsan neden yaşar?
Yaşamın amacı ne?
Hayatımıza anlam katacak olan şey nedir?
Kendimize hayatımızın en önemli sorularını sormazsak cevap da bulamayız. Ama bu yola girdiğimizde karşılaştıklarımız bizi şaşırtır. Örneğin toplam 302 adet nöronla bilinen en küçük canlı beynine sahip bir solucan bile toprak verimliliğini arttırmaktan erozyonların azaltılmasına varıncaya kadar önemli görevler üstlenirken; milyarlarca sinir hücresi ile en gelişmiş beyne sahip canlı olan insanın bir amacının olmaması düşünülebilir mi?
Asırlardır filozofların bulduğu cevap nedir peki? İnsanları huzurlu kılacak, içindeki anlam boşluğunu giderecek, hayata sıkı sıkı sarılmalarını sağlayacak olan şey nedir?
Aslında bu bir sır değil. İnsanların çoğu ihmal etse de pek çok insan hayatın bu önemli sorusu üzerinde düşünmüş ve pek çok cevap bulmuştur. İnsanların dinlerken huzur bulduğu bir müzik icra etmekten, harika bir şiir yazmaya; gözünüzü alamayacağınız hoş bir tablo yapmaktan iz bırakan bir roman yazmaya varıncaya kadar yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki?
Mesela küs olan komşumuzu barıştırabilir, mahallemizdeki kavgayı bitirebilir, ülkeler arasındaki savaşları durdurmak için elimizden geleni yaparak binlerce insanın hayatını kurtarabiliriz.
Özetlemek gerekirse yaşamsal önemdeki bu soruya bulduğum en etkili ve özlü yanıt şu ifadelerdir:
“Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.”
Kendisinden önce gönderilen kitaplarda doğru namına ne varsa içeren son dinin mesajı hayatın en önemli sorusunu böyle yanıtlıyor. Sizi bilmem ama ben daha ikna edici bir cevap bulamadım.
Mutluluk için güzellik, zenginlik ve şöhretin peşinden koşanlar büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü kendi eliyle yaşamına son veren pek çok insan bahsettiğim bu şeylere sahipti ama mutlu değildi. Örneğin Nobel ödüllü meşhur yazar Hemingway her şeyin boş olduğunu düşünüp kendi hayatına son vermiştir. İlginç bir şekilde annesi ve babası da intihar etmiştir yazarın.
Ve yıllar sonra Hemingway’in torunu da bu kervana dâhil olmuştur. Margaux Hemingway, düzgün fiziğiyle aranan modeller arasındaydı. Yani güzellik, servet ve şöhret dediğimiz üçlünün hepsine de sahipti. Ama belli ki hayatındaki en önemli soruyu sormadığı ve cevap aramadığı için hayatı yaşamaya değer bulmamıştı.
Hayatın bu en trajik ve en dramatik ölüm biçimine engel olmak için yapmamız gereken en önemli şeylerden birisi, doğru bir yaşam felsefesi edinmek ve doğru bir hayat sürmektir. Bilgi, burada da ışığımız ve kılavuzumuz olacaktır.
Eşiyle yaşadığı problemler nedeniyle mutsuz olanlar, eşinden ayrılanlar ya da eşini kaybedenler, intihara diğer insanlara göre birkaç kat daha fazla eğilimlidirler. Yine dağılan yuvaların kurbanları olan masum yavrular da gerek çocukluklarında, gerekse büyüdüklerinde ciddi psikolojik sorunlar yaşamaktadırlar. Yani aslında aileyi koruyarak, aile kavramını önemseyerek ve doğru bir evlilik için titiz davranarak pek çok insan için depresyonun ve de intiharın önüne geçmek mümkündür.
Araştırmalar gösteriyor ki, inançla ilgili sağlam düşünceleri olmayan kişiler intihara daha meyilli oluyorlar. Buna hiç şaşırmamak gerekir. Çünkü sağlam olan bir inanç sistemi, evrensel olarak kabul edilen erdemli yaşam ilkelerini ve evrensel mutluluk ilkelerini bünyesine barındırır. Yine neredeyse tüm inanç sistemleri aileyi önemser ve huzurlu bir yuva kurmak için gereken kuralları koyar.
“Karamsar bir gençten daha üzücü bir sahne yoktur,” der Mark Twain. Yaşamın aslında güzel olduğunu hatırlatarak sadece bir insanı bile kurtarsak hayatımızdaki en önemli işlerden birini yapmış oluruz. Deniz Yıldızı hikâyesinde olduğu gibi…
Huzurla, sağlıcakla kalın.
2 yorum
Yüreğine sağlık hocam…
Maddi imkanlar insanın mutlu olmasına yeterli olmuyor…
Güzel tesbitler…
Muvaffakiyetler dilerim
Guzel.her makalen yaşamaya olan arzunun biraz daha artmasini sagliyordur diye düşünüyorum ve umuyorum. Rabbim hayırlısıni versin.