Hiç kuşkusuz dinin itikat, ibadet ve ahlaki ilkeleri üzerinde nasların varlığı hepimizi bağlamaktadır. Bu konularda da zaten kimsenin itirazı da olmamıştır. Ancak İslam’ın içtihat alanındaki hukuki ve sosyal hükümlerinin şartların değişmesiyle bu hükümlerin durumu konusunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Desene nasların zannî alanındaki pratikleri tartışma konusu olmuştur. Bu nasların yürürlüğü konusunda, ehlisünnet yönteminin yani ortak akılla alınacak kararların durumu önem arz etmektedir. Bugün hemen her kurum, alanındaki uzman heyetle alacakları kararlar, ehlisünnet yolu ve yöntemi olsa gerektir. Zira Peygamberimizin sosyal olayların çoğunda Sahabesiyle istişare etmiş olduğu da bilinmektedir. Hemen her konuda ayet, “sosyal işlerde sahabeleri ile istişare edilmesini” önermektedir. Desene meşveret, toplumsal hayatın ve yönetimin ana unsuru olmuştur. Sûra ile icma, birlikte yaşamın temel prensibi kabul edilmiştir.
Öte yandan ehlisünnet yöntemi ile yani ortak akılla alınan kararlara, herkesin tevhidi açıdan uymasının da zorunlu olduğu anlaşılmaktadır. Bugün İslam dünyasında “ehlisünnet algısı” ne kadar da yozlaşmıştır. Ehlisünnet denilince her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes kendisinin ehlisünnet olduğunu iddia ediyor. Öyle ki bugün Müslümanların bir kısmı, kendilerinin ehlisünnet olduklarını diğer bir kısım Müslümanların ise ehlisünnet düşmanı olduklarını iddia ediyorlar. Desene bir kısmı Allah’ın has kulları, diğer kısmı da Allah’ın düşmanları gibi duruyor. Bu anlayış içerisindeki insanlar, adeta Yahudilerin müzmin hastalığına tutulmuşlardır.
Bugün, ehlisünnet algısı adeta yatağından / otağından ayrılmış sûni bir nehir gibi aktıkça akmaktadır. Oysa ehlisünnet, Resulullah’ın vefatından sonra doğrunun belirlenmesinde ortak aklın işletilmesidir. Ehlisünnet, Resulünden sonra hakikatin belirlenmesinde izlenmesi lazım gelen metodolojik bir ilke olsa geretir. Peygamberin pratik örnekliğinin ümmet tarafından sürdürülmesini de ifade etmektedir.
Bugün, farklı fırkalar için geliştirilen ehlisünnet ve’l cemaat kavramı, bir tür siyasi ve resmi ideoloji haline gelmiştir. Bunun için ehlibeytten birinin olması, masumiyeti doğuracağı ilkesinden ziyade, Peygamberin bıraktığı ümmetin ortak akılla gelecek nesle örnekliğini ifade etmesi daha isabetli bir karar olsa gerektir. Ayetin ifadesiyle “Peygamber nasıl size örneklik teşkil ettiyse siz de ortak akılla alacağınız kararla gelecek nesle örneklik teşkil edersiniz” buyrulmaktadır. Demek ki ümmetin veya müçtehitlerin (alanında uzman olanların) ittifakı, nitelikli çoğunluğu veya salt çoğunlukla alınacak kararlar, sıratı müstakim yolu olan ehlisünnet yolu olmaktadır. Yoksa Peygamberin cübbe, sakal, misvak gibi günün şartlarının getirdiği şekilde düzenlemeler olmasa gerektir.
Ehlisünnet yolu ve yöntemi, kâinata konulmuş yasal düzenlemelerin, ortak akılla doğruyu ve hakikati yakalama mücadelesidir. Ehlisünnet yolu ve yöntemi, Peygamberimizin yaşadığı hayat yoludur. Keza bugün Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu, alanında olabildiğince uzman heyet birliğinin, hukuki ve sosyal problemlerde müzakerelerden sonra aldıkları karara ehlisünnet yöntemi gereği herkesin uyması zorunlu olsa gerektir. Tevhidin tek devlet olma ilkesi bunu zorunlu kılmaktadır. Devlet terbiyesi de bunu zorunlu kılmaktadır. Bu tevhidin birlikte yaşam projesine isyan edilmemelidir. Sosyal hayatta da bu ilkeler temel alınmalıdır. Bugün diyanet mutlak müçtehit anlayışından vaz geçip alanında uzman, konunun yan dallarında uzmanların da iştirakiyle yapacağı müzakerelerde alacağı kararlar, ehlisünnet yolunun ilkesine uymak olsa gerektir.
Hemen her kurumun akil insanlardan oluşan istişare heyetleri, Yargıtay ve Danıştay’ın yüksek kurul heyetleri, meclis, hukuk dairelerinin bir hukuki meselede ortak kararları, içtihadı birleştirme kararı görülmesi bir tür ehlisünnet yolunun tabî görüntüsü olsa gerektir. Yoksa klasik dönemlerde yapılmış olan içtihat alanındaki ittifak kararları dâhil, bireysel mezhep içtihatları, dönemlerinin problemini çözmüş olsalar da çoğunun günümüzün problemlerini çözemeyeceği de açıktır. İçtihatların nass gibi görüldüğü toplumlarda, zaten putçuluğa yolculuk başlatılmış, bu toplumların kıyametleri çoktan kopmuştur.
Sonuçta ehlisünnet, ümmetin ortak aklının pratik göstergesidir. Desene önerilen orta yoldur. Klasik dönemdeki şura ile icma yolu ve yönteminin kurumsallaşmasıdır. Günümüzdeki dini ve dünyevi işlerde alınan adeta ortak kararlardır. Bugün herkes kendini ehlisünnet diye ifade ediyor. Kur’an ve sünnet yolunda olduğunu iddia ediyor. Kur’an ve Sünnet yolunda gitmiyorum diyen yok ki zaten… Sorun ehlisünnet kavramının içeriğinin nasıl doldurulduğu ile ilgili olsa gerektir. Sonuçta ehlisünnet yöntemi, sosyal hukuk alanındaki birlikte yaşam projesinin, tevhidi birliğin kurucu unsurlarından biri kabul edilmelidir. Saygılarımla.