Çözümü artık Rahmet-i Rahman’a kalan(!), yoğun mesleki problemlerimizi bir an olsun unutup, nefeslenebilmek açısından, ahde vefa, sanat ve kabiliyeti teşvik ve takdir amacı ile bu yazımda sizlere, bir duayen meslektaşımızdan, bir sanatkâr ağabeyimizden bahsetmek ve özellikle genç meslektaşlarımıza örnek olabilmesi düşüncesi ile de onu özellikle sanatsal yönden daha yakından tanıtmak istiyorum.
Kendisi ile şahsen tanışmak nasip olmamıştı ama, musiki ile yatıp musiki ile kalkan, yılların yorgunluğunu engin ve zengin iç dünyası ile yoğurup, his, düşünce ve duyguları ile süsleyerek, can verip yaşatmaya çalıştığı şaheserleri, “yarın hayaline bile değinilmemesi ve girye kalmasının gerektiğini”, “baharın şevkinin de çok sürmeyeceği” gibi nice gerçekleri ve Tamburi Ali Efendi gibi birçok bestekârımızın ölümsüz eserlerini, gönüllere nüfuz eden o buğulu sesinden hep dinlerdim.
Gözlerimi kapayıp tarihin derinliklerinden unutulmaz ziyafetler sunan icrası, beynimde yankılanıp, iliklerime kadar işleyerek, estetiğin benliğime ve ruhuma kaçınılmaz nakşı, her şeyin ötesindeki fevkalade gayretleri yanında, asla rekabet kabul etmez, ısrar, irade, inat, sebat ve azim sembolü olan hanendeliği beni kendisine hayran bırakmıştı.
Yıllardır kendisini çok yakından tanıyormuşum gibi bir his vardı içimde. Sanki onunla musiki sohbetlerine katılmış, Yesari Asım Arsoy’u, Itri’yi, Abdülkadir Meragi’yi, Dede Efendiyi ve III. Selim’i birçok kez konuşmuş, aynı noktaya bakmış, aynı besteleri mırıldanmış, ortak Dostumuz, Udi Bestekâr, Osman Nuri Özpekel’in udu eşliğinde ayni usulleri ve makamları birlikte geçmeye çalışmış, aynı yemeklerden haz almış, aynı suyu yudumlamış, Saz Heyetinin icra ettiği Yürük Semai ruhlarımızda aynı etkiyi yaratmıştı adeta. Kıdemli bir meslektaşım olması hasebiyle de kendisini tıbbiyeden bir ağabey olarak telakki etmeme rağmen, Dr. Bülent Gündem ile hiç karşılaşamamış ve elini sıkamamıştım.
Birkaç yıl öncesine kadar, Muhterem, Aziz ve Kadim Dostum, Sevgili Kardeşim, Bestekâr ve Hanende, Mustafa Fatih Salgar’ın yönetimindeki Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Musikisi Korosu’nun, Cemal Reşit Rey’deki konserlerine zaman zaman, daha sonra ise sıklıkla iştirak ediyordum. Bu konserlerde nerede ise Saz ve İcra Heyeti ile akraba-aile olmuş gibi yakınlık kazanmış, dinleyicilerle de dostluklar kurmuştum.
Ancak bütün konserlerde, her defasında, sahnenin önünde, dinleyici koltuklarının sağ bloğunun en öndeki sırasının, soldan birinci koltuğunda oturan, zamanın aksi gözlerine, tarihin enginliği yüzüne, musiki sevdası bedenine ve tecrübesi saçlarına aks etmiş bir anıt adam oturuyordu. Yağmur, kar, tipi demeden, Cemal Reşit Rey’in çok da yakınında olmayan evinden yürüyerek, bu musiki ziyafetlerine katılıyor ve hiçbir konseri kaçırmıyordu. İşte bu, tıbbı, musikiyi ve tarihi sırtında taşıyan adam, seksen beş yaşındaki abidevi delikanlı, İç Hastalıkları Mütehassısı olmasının yanında, nağmeleri ve musikiyi kendisine hayat tarzı olarak seçen Dr. Bülent Gündem’di. Onunla yüz yüze görüşebilmek, çok büyük mutluluk ve bahtiyarlık olmuştu benim için.
Her ne kadar, daha sonra lütfedip, İstanbul Aydın Üniversitesindeki ofisime kadar gelerek, beni sonsuz derecede gururlandırmış ve onurlandırmışsa da, karşımdaki koltukta otururken ve bana eserlerini imzalama nezaketini gösterirken, onu çocukluğumdan beri tanıyor, bir ağabeyin kardeşini ziyareti gibi algılıyordum.
Daha sonra, büyük emekler vererek, bizzat tertip ettiği ve hem hanende olarak eserler icra ettiği, hem de koro şefi olarak yönettiği müstesna konserlerinde, kendisi için yaptığım konuşmalar, hep yüreğimin ve ruhumun derinliklerinden kaynaklanıyordu.
Dilerim, daha nice sağlık dolu uzun yıllarda, Dr. Bülend Gündem’in duruşu, bakışı, hekimliği, koro şefliği, sesi ve nefesi, gönüllere hep esenlik ve huzur, yolun başındaki meslektaşlarımıza da ilham versin, örnek olsun!
“NEFES”imizden (Eser Matbaacılık, 2010), Aksak Semai, Şehnaz Buselik makamında bestelenmiş (Beste; M. Osman Erol Ünal), Güngör’i bir rubai ile soluklanalım.
HASRETİNLE GİRYANIM
Hasretinle giryanım, her nefes bir ah olur,
Mazide unutulan bir hazin ey vah olur.
Gün biter devran döner, küllenir günahlarım,
Pişip yanar bu gönül, mukaddes dergâh olur.