Medyanın güncel flaş haberlerini, önce TV ekranlarından izliyoruz, Son olarak, Validebağ korusuna inşaat yapılması, büyük direnişle karşılaştı ve sonra da Danıştay’dan geri döndü.
İstanbul’da bina dikilecek park mı yok. Müteahhitler, ellerindeki işler azalıp, iş makinaları ve işçileri boşa çıkmaya başlayınca, bina dikmek için inşaatına soyunacakları yeni ‘okazyon’ yani beleş yerler aramaya başlarlar. Bu türden işler için en uygun yerler de, özellikle vatandaşın kullandığı ve nefes aldığı parklardır.
İstanbul’un cadde ve sokaklarını, karış karış dolaşarak, kenarına kıyısına inşaat yapılabilecek parkları bulup kayda geçerler. Arazinin alan olarak genişliğini, ve üzerine bina konduracakları yerleri bir bir tespit ederler. Daha sonra, bununla ilgili olarak yapmak istedikleri projeyi hazırlayıp, ilgili makam ve kişiden randevu alarak, ona bir güzel anlatırlar.
‘Efendim, biz işe Topçu Kışlası diye izin alıp başladıktan sonra, oranın etrafını tahta perdelerle çeviririz. Başlangıçta, hafriyat temel diyerek başlayıp, işe hızlıca devam ederiz, önceden kimseler görmez. Binalar göğe doğru çıktıktan sonra da, ne yaparlarsa yapsınlar engel olamazlar. Gösteri yapanları, bir çırpıda terörist ilan ederek, üzerlerine polisimizi göndeririz. Zaten polis te adliye de sizin elinizde. Esas olarak şu plandaki gördüğünüz rezidans ve AVM leri, eğer karşımıza engel çıkarılmazsa çok çabuk yaparız. Buradan size de, beş dükkan, üç rezidans daire çıkarıveririz’ demeyi de ihmal etmezler.
Gezi Parkı olaylarını, unutma hastalığına muzdarip necip milletimizden pek çokları unutsalar da, orada direnişte bulunurken çadırları yakılanlar, coplananlar, polisimizin derdest ederek alıp götürdükleri, hatta bu uğurda canından olanlar ve onların mağdur olan aileleri, yanan ateşler gibi unutmuyor, unutulmuyor.
Yöneticiler için, parkmış, ağaçlık alanmış, koruymuş, çocuk bahçesiymiş, denizin kenarında canım kumsallarmış, plajmış, (bk Ataköy sahiline dikilen, şimdi kimlerin sahip olduğu bir sır gibi tutulan, utanç verici rezidans binaları), halkımızın nefes aldığı mesirelik alanmış, koşu parkuruymuş, çocuklarımızın, gencinden yaşlısına yararlandığı, şehrin nefes aldığı alanlarmış, birileri için hiç far etmiyor. Nerede bir rant olayı varsa, müteahhitlerle birlikte, rantiyeciler de orada. Çok şükür, Gezi Parkı’ndan sonra, Validebağ Korusu’da onlardan kurtarıldı. Kuşkusuz birileri, şimdi harıl harıl, üzerine çökecekleri başka parklar arıyorlardır.
Maliye Bakanlığı’mız, tasarruf için bilindiği gibi memur servislerini de, çok yanlış bir kararla toptan kaldırmıştı. Büyük illerimizdeki memurlar, bu uygulama hayata geçirilince, işlerine ancak, birkaç vasıta değiştirerek gidebileceklerdi. Otobüs, Metro, Metrobüs ücretlerini, her gün gidiş dönüş olarak, hesap edin bakalım. Memurların aldığından, ev kirası ve yol giderlerini çıkarınca, geriye ancak belki de soğan ekmek parası kalacaktı. Tepkiler artınca, bakanlık yanlış kararından dönmek zorunda kaldı.
Bir üçüncüsü, medyada yayınlanan son haberlerden birisine göre, tasarruf tedbirlerinden olarak, bir valiliğimiz, okullarda öğretmen odalarında kullanılan su ısıtıcılarının kullanımını da yasaklamış. Artık, öğretmenler odasında çay içmek de mümkün olamayacakmış. Oldu olacak, fazladan su harcanmasın diye, tuvaletleri de kapatsalardı da, öğretmenler ve öğrenciler hacetlerini çalı diplerinde görselerdi.
Olur olur, bu türden işler ülkemizde hep olur. Akıllının biri, ‘kur korumalı mevduatı’ /KKM) çıkardı, devletin hazinesinden milyarlar gitmeye başladı.
Çinliler, ‘kedi fare tuttuktan sonra, onun siyah mı, beyaz mı oluşunun önemi yoktur’ derler. Bizde ise hala, ‘kedi fare tutmasa da olur, illaki beyaz olsun’ yani ‘bizden olsun, çamurdan olsun’ zihniyeti hüküm sürüyor.
Ülkemize tüberkülozlu ve hasta hayvanlar bile ithal edildi. Afrika’da denizi olmayan ülkelerle deniz anlaşmaları, adı sanı değişmiş üniversitelere rektör atamaları yapıldı, Her gün medyada, akıl dışı ve saçma bir uygulamayı gören normal vatandaşlar, saçlarını başlarını yoluyorlar. Bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları yanlışlıkları, geç de olsa fark eden yetkililer, ‘sehven yapılmıştır’ diyerek işin içinden, ak kaşık gibi sıyrılıveriyorlar.
Son bir haber daha: Bakanlar özel uçaklarla, Filenin Sultanları, Dünya Şampiyonu olan voleybolcu kızlarımız ise, 13 saatlik tarifeli uçak yolculuğuna, maalesef ekonomi bölümünde gidebildiler. Kızlarımızın çoğunun boyu 1.90 nın üzerindeyken, şikayetler artıp olay açığa çıkınca, federasyon, Türk Hava Yolarını, onlar da, federasyonu suçluyorlar. Olayın bir başka trajikomik yanı ise, THY’nin voleybolcularımızın ana sponsor firması olması.
İş bilmezlik işte böyle bir şeydir arkadaşlar. Beyaz kedi, siyah kedi olayı farkıdır bizim işlerimiz. İşi bilenler dışarıda, iş bilmezler karar mevkilerinde ve işin başında oldukça, başımız dertten, burnumuz da bir türlü, b*ktan kurtulmaz.