Düşünce ve akıl çapımız ne ise hayatımız da odur. Hayatımızı değiştirmek istiyorsak öncelikle düşüncelerimizi ve akıl çapımızı geliştirmek zorundayız. Değişmemenin tek yolu düşünmek ve aklı kullanmaktan geçer. İnsan aklının çapı düşünme yaptıkça genişler.
Akıl ise ya sistemli ya da sistemsiz düşünür. Sistemli akıl yani felsefi düşünce kişilerle değil fikirlerle meşgul olur.
Sistemsiz aklın ne kuralı vardır ne ilkesi bulunur. Sistemsiz aklın ne düşünme sistemi ne de metodu vardır.
Sistemsiz akıl kendisini tatmin etmek için hayali mitoslar üretir ve onlara tabi olur ve onlarla kendisini tatmin eder.
Oysa sistemli akılın kuralları ve ilkeleri vardır. Dinler aklı sınırlandırmaz. İslam dini yetmiş kez namaz kılmayı emrederken; yedi yüz kez düşünmeyi ve aklı kullanmayı öğütler.
Felsefe sınırsız aklı, dinler sınırlı aklı kullandığı iddia edilir ki adeta taklit sistemi aklın sınırlı kullanma sistemi görülmüştür. Başkasının aklıyla ve kafasıyla gezen insanların düşünmesi de mümkün değildir.
Bugün en zor iş, çağdışı, tarihte kalmış insan malzemesiyle, çağı inşa etmek, çağdaş işler yapmaya kalkışmak olmuştur.
Oysa kabile ve aşiret anlayışı insanlığın çocukluk dönemi ifade eder, toplumların yetişkinlik dönemi, sürü mantığından kurtulup hakkın etrafında kenetleşen bireysel özgürlüklerini kazandıkları dönemlerdir.
Her çağın akıl çapı farklı farklıdır. Bir sonraki çağın akıl çapı, öncekilere göre daha geniştir. Müslümanlar çağımızın akıl çapına ayak uydurmak zorundadırlar. Aksi takdirde varlıklarını sürdürmeleri imkânsızlaşır.
İnsanoğlu mevcut akıl çapı genişlemedikçe mevcudun ilerisine geçmesi ve terakkiye ayak uydurması mümkün olmayacaktır.
Örneğin; çağımız öncesi akıl çapında insan bedenine uygulanan fiziksel cezaları ahlaki görürken; çağımızda bedene uygulanan fiziksel cezaları gayri ahlaki bir işkence saymaktadır.
Kadın – erkek eşitsizliği çağımızdan önceki dönemlerde rasyonel görülürken; çağımızda kadın – erkek eşitsizliği çağ dışı ve irrasyonel görülmektedir.
Çağımız öncesi kabile ve aşiret anlayışları dönemlerinde rasyonel görürken; günümüzde kabile ve aşiret anlayışı, demokratik olmayan irrasyonel bakış açısı görülmektedir.
Desene toplumlar da çocukluk, erginlik, olgunluk ve yetişkinlik dönemlerini geçirirler.
İnsanlığın çocukluk dönemlerinde çocuk; ana babasının, karı kocasının, köle efendisinin, yönetilen halk ise yöneticinin adeta mülkü sayılırdı.
Toplumların yetişkinlik dönemlerinde insanoğlu başkasının mülkü olmaktan kurtulmuş sadece kendisinin sonuçta Allah’ın mülkü olma statüsünü kazanmıştır.
Toplumlarda bireyler gibi eğitilerek ve sürümleri yükseltilerek statülerini yükseltebilirler.
Statülerini yükseltemeyen birey ve toplumlar, atalarını överek ve övünerek tatmin olma yerine, bugün büyük sayılan tekâmüle ayak uydurmalı ve yeni icat ve buluşlar yapmalı (Selçuk BAYRAKTAR ve ekibi gibi) teknolojiye sahip olmalıyız. Yoksa geçmişteki atalarını överek, benim babam ve atam şöyleydi diyerek bugün büyük devlet olunmuyor.
Algı kalıplarımızı genişletmek ve çağdaşlaştırmak zorundayız.
İnsan gelişmiş fikirleri algılaması için onun algı kalıplarını çağdaş düzeye yükseltmek zorundayız. Düşüncesini çağımızın aklına getiremeyenler birey ve toplumlar, varlıklarını sürdüremeyecekler, toplumlar arasından ayıklanıp gideceklerdir. Saygılarımla.