‘Akademik Akıl’da yazan, çoğunluğu benden genç, çok sayıda arkadaşımız var. Vakit buldukça, burada yazılanların çoğunu okumaya çalışıyorum. Hatta, bazılarının sonuna, yorumlarımı da ekliyorum. Yazılanlarla ilgili, bazı görüş ve öngörülerimi sizlerle bu kez kendi kulvarımda, yeniden paylaşmak istiyorum. Bu sayede belki yazarlarımızdan ve okurlarımızdan değişik görüşte öneriler de çıkabilir.
Yazdıklarıma bir örnekle devam edeyim. Diyelim ki, tekstil konusunda bir yazı hazırladınız. Tekstilin tarihçesi, dünyada ve ülkemizde tekstilin durumu, pamuk, yün ve sentetik elyaflar dahil olmak üzere tekstilde kullanılan iplikler, diğer malzemeler, ipliklerin kalınlığı, büküm şekilleri, dayanıklılığı, boyama teknikleri, tekstil makinaları, çeşitleri, tarihsel gelişimleri, desenler, renkler, tekstil tiplerinden, ihracat, ithalat, hatta pazarlamaları dahil, konunun tamamını bir kitap bölümü gibi, etraflıca yazıldığını düşünelim. Bu durumda, hem yazı çok uzun oluyor, hem de konuları çok dağılmış oluyor. Böyle olunca da yazılanlar çok sıkıcı oluyor. Başlangıçta ilginç görünen bir makale, birkaç satır okunduktan sonra bırakılıp başka yazıya geçiliyor.
Aslında, yazılarımızda kullandığımız dil ve sözcükler de çok önemli. Bazı yazılardaki eski Osmanlıca terimleri anlamak için, elimizde sözlük devamlı açıp bakmamız gerekiyor. Metin içine sıkıştırılan Arapça yazıları, ilahiyatçılar dışında, okuyup anlayan da çok az oluyor. Okuyanların tamamı da, ayni ya da yakın mesleklerden olsa ne ala. Onlar, kullandığınız dil ve sözcüklere zaten çok aşinadırlar. Ancak, ‘Akademik Akıl’, toplumun tamamına açık olduğundan, her meslekten, her eğitim düzeyinden ve her yaştan okurlarımız olabiliyor.
Kendi alanlarımızda, yıllardır kullanageldiğimiz artık klasik olmuş sözcüklerin yerine, yenilerini kullanmaya başlamak, hem külfetli hem de bir o kadar da zordur. Hoş, ‘benim yazdıklarım, daima çok yukarılarda kalsın, okuyan herkes tamamını anlamasın’ diye bir düşünce içinde olanımız varsa, (her ne kadar onaylamasam da) fikir fikirdir, ona da saygı duyarım. Ancak, bizim işimiz yazmak, görüş ve fikirlerimizi okurlarla paylaşmak. Bu nedenle, yazılanların, çoğu okurlarımız tarafından, kolay ve anlaşılabilir olmalı diye düşünüyorum. Okuyan sayılarının, yazının başında verilmesi, bir yerde yazarlar için, iyi bir endikatör oluyor. Bu sayede kendimizi, ayni konulardaki diğer yazıları da okuyup değerlendirerek, test etmiş de oluyoruz.
Bazı uzun konuların tamamını, tek bir yazıyla anlatmaya bilmem gerek var mı? Bir kitap bölümü olacak kadar uzun olan konular, seri yazılar şeklinde, bir kaç yazıya bölünerek, 1,2,3 şeklinde de pekala anlatılabilir. Önceden de yazmıştım, ‘bir yazı, en fazla iki sayfayı geçmeyecek uzunlukta olmalı ki, kolay okunabilsin. Özellikle, konunun devamı olduğunda, devamına ilgi duyacaklar için, yazının sonunda, ‘gelecek yazımda şunlardan bahsedeceğim’ şeklinde diye bir hatırlatma da yapılabilir. Başlığında 1,2 şeklinde ifade edilenler, oldukça ilgi çekiyor ve daha fazla okunuyorlar. Lafı çok dolandırmadan, konuyu bir kongre haberiyle bitireyim:
Paris’te, Dünya Atçılık Kongresi yapılıyor. Konuşmasını yapacak olan profesör salona girdiğinde, dinleyici olarak sadece bir kişinin olduğunu görünce biraz burulmuş. Cesaretini toplayıp, o tek dinleyiciye yaklaşarak ‘konuşmayı yapayım mı yapmayayım mı’ diye sormuş.
Dinleyici, -‘efendim ben basit bir seyisim, bu konularda çok cahilim. Bu işlerden de anlamam. Ancak ahırdaki atlarımın hepsi dışarı kaçıp da içerde tek bir at kalsa bile , ahırımda kalan o tek atı beslerim’ demiş. Bu cevaptan çok memnun olan profesör, teferruatlı, uzun ve süresini oldukça aşan bir konuşma yaparak, konuyla ilgili olan her şeyi detaylarıyla anlattıktan sonra, salondaki tek izleyici olan seyise seslenerek, ‘konuşmayı beğenip beğenmediğini sormuş.
Seyis, -‘size konuşmanızın başında da söylemiştim, ben bu işlerden pek anlamam. Ancak, ahırda kalan o tek atıma, ahırdaki tüm atların yemlerini vererek, onu çatlatmam’ deyivermiş. Kongrede konuşma öncesi ve sonrasında, duyduklarımız kısaca bu kadar. Bu işlerden anlamadığını söyleyen seyisimiz, profesörden başka, yazarlar ve okuyanlar dahil olmak üzere, herkese, bir şeyler anlatabildiyse ne ala.
6 yorum
Tek kelime ile Harika
Harika bir hikayedir pekçok açıdan tartışılır şeyisin bakış açısı çok hoş ama profesör anlatımı seyise indirgiyememiş bu hata ve maalesef bu hatayı pratikte yapan çok Kalemine sağlık Haldun
Güzal bir son, tebrikler Haldun hocam.
Size katılıyorum Hocam.Makalelerimiz bilgi paylaşımından öteye gitmiyor.Bilgi üretmeli ve Ülkemizin sorunlarına alanında -pratikte kullanılabilecek -çözüm önerileri üretmeliyiz.
Teşekkürler Haldun kardeşim. Seyis çok şey anlatmış.
Çok doğru bir konuya değinmişsiniz Haldun Hocam. Yazı ve konuşmaların, hitap edilen grubun sosyal ve eğitimsel durumuna göre ayarlanması gerekiyor. Sahada Aile Planlaması çalışmaları ve sohbetleri yaparken bunun ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşama imkanını bulmuştum