Bu yazımda, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yayımladığı, 4 Nisan 2011 tarihinde güncelleştirilmiş olan 2009 yılı genel sağlık istatistik profilini sunmak istiyorum. Bu verilerin çoğunluğunda Türkiye Avrupa ortalamasına yakın duruyor. Bu iyi gibi görünen durumun esas nedeni, DSÖ’nün değerlendirmede Avrupa bölgesi içine Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Moldova, Ermenistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan gibi ülkeleri almasıdır. Yukarıda sıralanmış ülkelerin sonuçları yanında, bizim ülkemizin verileri iyi imiş gibi durmaktadır. Aslında ülkemiz, çoğu başlıkta, gerçek Avrupa ülkeleri içinde “sonuncu” durumdadır. Bu konuyu dikkate alarak verileri incelemek çok yararlı olacaktır. Yayımlanan önemli başlıkları şöyle sıralayalım:
Nüfusun şehirlerde yaşama oranı ülkemiz için yüzde 69 olarak bildirilmiştir. Bölgesel averaj (DSÖ’nün tanımladığı Avrupa bölgesi ülkeleri) yüzde 70, dünya ortalaması ise yüzde 50’dir (Aşağıda bundan sonra parantez içindeki ilk veriler bölgesel, sonrakiler ise dünya ortalamaları olacak). Şehirlerdeki nüfus oranı ülkemizde yüksek görünmektedir, ancak “köyşehir” kavramından hâlâ çok uzaklaşabilmiş değiliz.
Beklenen hayat süresi ise her iki cinsiyet için 75 (75, 68); 15-59 yaş arası adult mortalite oranı binde 104 (146, 176); beş yaş altı ölüm oranı binde 20 (13, 60); yüz bin canlı doğumda anne ölüm oranı 23 (21, 260) olarak verilmektedir. Ancak, örneğin; beş yaş altı ölüm oranı ele alındığında bu sayı Lüksemburg için 2, Finlandiya için 3, Almanya için 4, Bulgaristan için 11’dir. DSÖ tarafından Avrupa bölgesi içinde sayılan ve ortalamayı yükselten ülkelerde ise bu sayılar şöyledir: Ermenistan 22, Gürcistan 29, Kazakistan 29, Azerbaycan 33, Özbekistan 36, Kırgızistan 37, Türkmenistan 45, Tacikistan 61. Yani bizim verimiz bu ülkelerden daha iyi görünüyor; ancak hemen her kategoride gerçek Avrupa kıtasında yer alan ülkelerin sonuncusu durumundayız.
Difteri, boğmaca, tetanos aşılamasında Avrupa ortalamasını yakalamış durumdayız. AIDS bin erişkinde 1 (4, 8), tüberküloz ise yüz binde 41 (63, 201) oranında bildirilmektedir. Bunlar gerçek Avrupa ülkelerini saymazsak güzel rakamlardır, ancak hastalık bildiriminde ne kadar titiz davranıldığı konusunu tartışmamız gerekmektedir.
Sağlık çalışanlarının sayısına baktığımızda, ülkemizde on bin kişiye 14,5 (33,3) hekim; 18,9 (74,7) hemşire ve ebe düşmektedir. Demek ki ülkemizde en büyük sorun, hekim dışı sağlık çalışanı eksikliğidir.
On beş yaş üstü sigara içenlere baktığımızda erkeklerde 51,3 (44,6), kadınlarda ise 19,5 (24,3) oranları dikkat çekmektedir. Bu verilerden yola çıktığımızda ülkemizde erkeklerin yarısı, kadınların ise beşte biri sigara içmektedir. Bu yüksek oranları aşağıya çekmemiz gerekiyor. Obezite oranları ise erkeklerde 22,8 (20,4), kadınlarda 35,6 (23,1)’dır. Kadın obezite oranı Avrupa ortalamasının oldukça üzerindedir.
DSÖ, ülkemizdeki gelişmiş içilebilir su kaynaklarını kullanma oranını yüzde 99 olarak vermiştir. Bu oran tüm Avrupa kıtası ülkeleri için yüzde 100’dür. Listenin sonlarında yüzde 80 ile Azerbaycan, yüzde 70 ile Tacikistan bulunmaktadır. Besin güvenliği konusunda ise tüm Avrupa ülkeleri yüzde 100’lük oranda iken ülkemiz yüzde 90 oranıyla en alt sıralardadır. Besin güvenliği konusunda hepimiz büyük endişeler taşıyoruz. Gün geçmiyor ki zehirli/hormonlu besin maddelerinden söz edilmesin. Eğer bu konuya dikkat edilmez ise çok yakında kanser, multipl skleroz gibi hastalıklarda büyük artışlar beklenmektedir.
Ülkemizdeki sağlık hizmetleri her geçen gün tedaviye yönelik hizmetlere yönlendirilmektedir. Daha çok tedavi için kurumlar tarafından adeta hastalıklar uydurulmakta, endikasyonlar aşırı zorlanmakta ve daha fazla kişi sözde iyileştirilmek için yollardan/evlerden servis araçlarıyla “toplanmaktadır”. Para transferinin bu şekilde aktarılması ile koruyucu hekimlik büyük bir sekteye uğramaktadır. Öte yandan, performans alabilmek için kayıt altına alınan sanal tıbbi girişimlerdeki abartmalar, arşivlemenin hiçbir zaman başarılamadığı ülkemizde tutulan sözde ve sanal sağlık kayıtları da bizi nispeten başarılıymışız gibi göstermektedir. Ancak, arşivi/kaydı/istatistiği olmayan bir ülkede rakamlar ne kadar düzenlenmeye çalışılırsa çalışılsın, sağlık alanında hızla gidilen kötü sonda, DSÖ istatistiklerinde daha da aşağılara düşeceğimizi tahmin etmek zor değildir.