Bu yazımda, tıp tarihi ile ilgili bazı hatırlatmalarda bulunacağım. Ancak bu buluşlar tıp etiği için de yararlı oldu. Çünkü anestezi, asepsi ve antisepsi bulunduğu zaman cerraha korku azaldığından hastalar ameliyatı kabul ederek iyileştiler ve böylece en önemli tıp etiği ilkesi olan yararlı olma ilkesi zedelenmemiş oldu.
Bilindiği gibi orta çağlarda tıp, kütüphanelerin etrafında çevrelenmişti. Sonraki üç yüzyıl boyunca klasik antik devirde olduğu gibi hasta yatağı başında klinik dersleri verildi. Ancak 19. yüzyılda tıp mesleği hastanelerin etrafında toplandı. Hastaneler, hastane tıbbı devri olarak karakterize edilen 19. yüzyılın başlarında, tıbbın gelişimine etki eden önemli bir faktördü.
Lokalizm, anestezi ve asepsi, 19. yüzyılda cerrahinin ilerlemesine yardımcı oldular. Humoralizmin etkin olduğu yıllarda, cerrahın hastaya bıçağı uygulaması pek kolay olmuyordu. Cerrahi araştırmalar, anestezi ve asepsinin bulunuşundan önceki 10 yıl içinde büyük ölçüde genişlediler. Böylece eski cerrah tipinden çok çok değişik olan yeni bir cerrah tipi doğdu.
Modern asepsinin tarihi, trajik bir görünüm içinde başlar. Modern cerrahinin başlamasından önceki yıllarda lohusalık enfeksiyonu bulundu. Ancak bazı çevreler, bu enfeksiyonla ilgilenmediler. Macar Bilgin Ignaz P. Semmelweis (1818-1865), Viyana Üniversitesinin I. doğum kliniğinde çalışırken, buradaki lohusalık ölüm hızının diğer bir klinik olan II. doğum kliniğinin lohusalık ölüm hızından 3 kat yüksek olduğunu buldu. Çünkü ikinci klinikte yalnız ebelerin öğretimi yapılıyor, birincisi ise tıp öğrencilerine açık bırakılıyordu.
Semmelweis, 1874 yılında birinci klinikteki lohusalık hummasının, otopsi odasından gelen doktorların ve tıp öğrencilerinin elleriyle bulaştığını bildirdi. Bu bilgin, hastayı elle muayene etmeden önce, ellerin klor solüsyonu ile yıkanmasını önerdi. Sonuç olarak lohusalık ölüm hızında bir azalma oldu.
Semmelweis, lohusalık hummasının yara hummasına benzer nedenlerle olduğunu açıkladı. Ancak meslektaşları, onun bu buluşu ile pek ilgilenmediler. Sonunda Viyana’daki işinden çıkarılan Semmelweis, Budapeşte’ye dönmek zorunda kaldı. Semmelweis, kendine özgü prensipleri olan bir insandı; her yıl doktorların bilgisizliğinden hastanelerde ölüme gönderilen binlerce anneyi gördü. Ancak bu konuda verdiği öğütlerin hiçbiri çoğu kimse tarafından duyulmadı. Bu ünlü bilgin 1865 yılında Viyana’da bir akıl hastanesinde sepsisten öldü.
Joseph Lister, 1880’lerde Semmelweis’ın çalışmalarının cerrahiye bazı asepsi prensipleri vermiş olduğunu açıkladı. Ancak bu devrede cerrahlar, araç açısından yetersizdiler.
Diğer en önemli büyük buluş olan anestezi, hastanın ameliyat sırasında ağrı duymasını engelliyordu. 19. yüzyılda anestezi alanında da gelişmeler oldu. Bu gelişmeler, bazı maddelerin anestezide kullanılması açısından hem eczacılığı hem de farmakolojiyi ilgilendirir. Eter ve diazotmonoksit neşe verici maddeler olarak bilinirlerdi. Ancak 1800’de Sir Humphry Davy ve daha sonra bazı bilim adamları bu tip gazları anestezide kullanmaya başladılar. 1844’te Connecticut’lu dişçi Horace Wells (1815-1848), diazotmonoksitle hastalarını anestezi etmeye başladı. Diğer bir dişçi olan William Thomas Gren Morton (1819-1868)’un Wells’in çalışmaları hakkında bilgisi vardı. Yine bu dişçinin hocası olan Dr. Charles T. Jackson (1805-1880), diğer bir anestezik madde olarak sülfürik eteri kullandı. Eterin dental pratikte başarıyla kullanımından sonra, Morton, ünlü Boston cerrahı John Collins Warren ile beraber cerrahi bir operasyonda, bu yeni metodu denemek istedi. Bu operasyon, 16 Ekim 1846’da Massachusetts Genel Hastanesinde yapıldı.
Bütün bu ilk buluşlardan sonra anestezi, asepsi ve antisepsi hızla gelişti. Böylece cerraha korku azaldı ve cerrah-hasta ilişkileri çok daha insani değerler içinde değerlendirildi. Ameliyatlara yaklaşım korku ile değil, iyileşme gayreti ve iyi sonuçlara gidilecek inancıyla oldu.
Burada yararlı olma ilkesi de gözetildi. Kanımızca, son iki yüzyılın en önemli buluşlarından ikisi anestezi, asepsi ve antisepsidir.