Su hayattır. Hayatın varlığı ve devamı su ile mümkündür. Bu sebeple bütün büyük medeniyetler su kaynaklarının etrafında kurulmuştur. Suyun sağlığa faydaları çok büyüktür. Suyun içilmesi gerektiğini bilmekle beraber, suyun içme zamanı, miktarı, kalitesi, seçimi mutlaka ayrı ayrı gündeme alınmalıdır. İnsanlar, anne rahminde su dolu bir kese içerisinde yaklaşık dokuz ay bir süre ile Dünyaya gelmeyi beklerler. Dünyanın önemli bir kısmı sularla kaplıdır. Ama bu suların içinde içilebilir su kaynakları azınlıktadır. Giderek de azalmaktadır. Ayrıca vücudumuzun önemli bir kısmı sudan oluşmaktadır.
İnsanlar su alamadan yaşamlarına devam edemezler. Susuzluğa olan tolerans açlığa olan toleranstan çok daha azdır. Bebekler, çocuklar, yaşlılar su kaybından çok daha kısa sürede ve ağır biçime etkilenirler. Su kaybıyla giden çeşitli hastalıklarda su kaybının fazlalığı ölüme yol açan en önemli sebep olabilir. Su hayat demektir. Gerçekten de suyun varlığı hayatı gösteren en önemli ipucudur. Uzay araştırmalarında, hayatın varlığını ya da mümkün olabileceğini göstermek için öncelikle su varlığı araştırılmaktadır. İbn-i Sina yazdığı eşsiz kitaplarda her yemekte mutlaka su içilmesini tavsiye etmiştir. Böylelikle gıdaların sindiriminin, zararlı maddelerin atılımının ve gıdalardan daha iyi faydalanmanın mümkün olacağını yazmıştır.
Su mükemmel bir içecektir. Her gün mutlaka dışarıdan yeterli miktarda ve uygun nitelikte su alımı yapılmalıdır. Suyun fiziksel, kimyasal ve moleküler özellikleri eşsizdir denilebilir. Bu özellikler sayesinde, insan vücudunda çok önemli ve başka bir şekilde telafi edilemeyecek mahiyette birçok biyolojik fonksiyon su tarafından yerine getirilir. Asit-baz dengesinin sağlanması, önemli sindirim ürünü ve minerallerin taşınması, zararlı bileşiklerin atılması, gıdaların sindirim, emilim ve taşınması, vücut ısısının sabit aralıkta tutulması, bütün reaksiyonların gerçekleşmesi için uygu zemin sağlanması ve eklem içi, kalp zarı içi gibi ortamların sıvıyla dolması gibi birçok hayati fonksiyon suyun önemli görevleri arasındadır. Dünyada içilebilir su kaynakları giderek tükenmektedir. Günümüzün en önemli politik ve stratejik gündemlerinin başında su kaynaklarına sahip olmak gelmektedir. Bütün bu özellikleri sebebiyle, içme suyuna ulaşım sağlık ve güvenlik açısından dünyanın stratejik başlıklarından birisi olmuştur. Sağlık Bakanlığı’nın görevlilerince alınan su numuneleri halk sağlığı laboratuvarlarında titizlikle analiz edilmekte ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Suyun önemi sadece sağlıklı içme suyu temininden kaynaklanmaktadır. Ayrıca temizlik ve tarım başta olmak üzere, enerji üretimi gibi birçok alanda su kaynaklarının varlığı zaruridir. Medeniyetin ve gelişmişliğin önemli bir göstergesi suya ulaşım, ihtiyacı olan miktarda suya sahip olmak ve suyu yeterince kullanabilmektir. Günlük su ihtiyacı, sıcağa maruz kalma, ağır iş koşulları ve fazla hareketlilik ile artmaktadır. Ne kadar çok fiziksel aktivite yapılırsa o kadar çok su tüketilmelidir. Günlük su alımı ihtiyacının bireysel olarak belirlenmesi gerekmektedir. Yaşam tarzına, çalışma koşullarına, iklim durumuna ve su kaybına göre değişkenlik gösteren su kaybı mutlaka yeterli miktarda yerine konulmalıdır. Aksi takdirde ciddi metabolik sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Normalde günlük 1,5 – 2 litre olan su ihtiyacı, yaz döneminde, sıcak iklimlerde yaşayan ve ağır fiziksel aktivite yapanlarda duruma göre günlük 4 -5 litreye kadar çıkabilir. Bebek, çocuk ve yaşlıları da su içmeleri yönünden ihmal etmemeliyiz. Suya ulaşım yönünden dezavantajlı olan bu yaş gruplarının su içme isteklerini veya taleplerini beklemeden sürekli olarak suya ulaşımlarının sağlanması faydalı olacaktır. Böylelikle ciddi sağlık sorunlarının önüne geçmek mümkün olabilir. Su konusunda birçok araştırması olan çevreci ve kıymetli bilim insanı; Sayın Doç. Dr. Mehmet DİKİCİ ile birlikte, daha önce yazdığımız; ‘Her Yönüyle Mavi Güç; Su’ kitabı 2018 yılında Akademisyen Yayınevi tarafından basılmıştı. Bu kitapta sosyal, stratejik, teknik ve sağlık yönlerinden suyun önemini detaylı olarak işlemiştik. Yukarıdaki ifadelerin bir kısmı tanıtım amacıyla bu kitaptan alınmıştır. Su sağlık için vazgeçilmezdir. Bu konuda detaylı bilgi almak isteyenlere söz konusu kitabı tavsiye edebilirim. Su ile ilgili; suyun içilmesi gereken zaman, miktarı, kalitesi, seçimi gibi sorulara bu kitapta cevap bulabilirsiniz.
Susuz Hayat Mümkün mü?
Su biter mi? Tükenir mi? Su kaynakları tükenirse ne olur? Yaşam devam eder mi? Bu soruların cevabı hepimiz için hayati öneme sahiptir. Dünyadaki su kaynakları sınırlıdır. Dünyadaki su kaynaklarının yüzde üçünden daha az bir miktarı tatlı sudur. Geriye kalan yüzden doksan yedinin üstündeki miktar tuzlu sudur. Çok az olan tatlı suyun da büyük kısmı buzullarda ve kutuplarda bulunmaktadır. Yeryüzündeki bütün suyun sadece yüzde birden az bir kısmı tatlı içme suyu olarak kullanılabilir durumdadır. Dünyada içme suyuna yeterli miktarda ulaşamayan yüz milyonlarca insan bulunmaktadır. Su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı, kirletilmeleri, israfı ve benzeri sebeplerle önümüzdeki yıllarda içme suyuna ulaşamama sorunu giderek artacaktır. Daha önce yazdığımız ‘Her Yönüyle Mavi Güç Su’ kitabında bu konuyu çok detaylı anlatmış ve sağlık yönü de dahil su kaynaklarının azalmasının nelere yol açacağını açıklamıştık. Bahsini ettiğim kitapta, COVID-19 sebebiyle kaybettiğimiz aktivist, çevreci ve saygın bilim insanı merhum Prof. Dr. Orhan KURAL hocamız önemli bir takdim yazısı yazmıştı. Bu yazıyı kısaltarak sizlere sunayım: ‘Yirmi adet İngiliz altınınız olup suyunuz olmazsa yaşayabilir misiniz? Su yaşamın ta kendisidir. Tüm kentler ve medeniyetler suyun civarında kurulmuştur. Yerleşim merkezleri tarih boyunca suyla buluşmuştur. Maalesef tatlı su kaynaklarını bilinçsizce harcadık ve hızlıca da kirlettik. “Mavi Güç Su” kitabı bu gerçekleri açıkça ortaya koyuyor. Acaba geri kalan içme suyunu nasıl daha iyi değerlendiririz? Yağmur sularından ne kadar istifade ediyoruz ve suyun toprakla buluşmasını nasıl sağlarız? İftiharla döktüğümüz beton ve asfalttan su hızla akıp denizlere ulaşıyor. Hatta naylonlar mazgalları kapatınca etrafı su basıyor. Suyun akış yollarını kapattığımız için seller oluşuyor.
’İSKİ’de daha önce Genel Müdürlük yapmış ve su konusunda Türkiye’nin en birikimli bilim insanlarından sayın Prof. Dr. Ahmet Demir de aynı kitabımıza yazdığı takdimde: “Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce; Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce” diye özetlemiş aslında üstat şair N. Fazıl Kısakürek. Su hayatımızın her safhasında, bütün canlılar için olmazsa olmazların başında.’ Diyerek susuz bir hayat düşünülemeyeceğini anlatmıştı. Su kaynaklarımız tükeniyor. Eski dereler kuruyor. Yer altı suları giderek çok daha dip seviyelerde ve daha kalitesiz biçimde bulunabiliyor. Yakın bir gelecekte tarım, sanayi ve evlerdeki su ihtiyacı için tatlı su bulmakta zorlanabiliriz. Ülkemizde tatlı suyun yaklaşık yüzde on altısı evlerde kullanılmaktadır. Oysa dünyada bu oran yüzde on bir civarındadır. Bu durumda gerekli kısıtlamalar yapılarak ve su israfı önlenerek sadece evsel kullanımdan yüzde beş tatlı su tasarrufu mümkündür. Tatlı suyun asıl büyük kullanım alanları olan tarım ve sanayi sektörlerinde de ciddi bir su tasarrufuna ihtiyaç bulunmaktadır. Bilinçsiz sulamalar, yanlış kullanımlar sonucunda israfa ve kaynakların tüketilmesine müsaade edilmemelidir. Su israfını önlemek ve tatlı su kaynaklarını korumak için neler yapılabileceğine dair önerileri bir sonraki yazıya bırakalım. Bu konuda bizim ‘Her Yönüyle Mavi Güç Su’ kitabımızla birlikte merhum Prof. Dr. Orhan Kural hocanın; yirmi dile çevrilen ve dünyanın birçok ülkesinde, okullarda ders kitabı olarak okutulan ‘Dünya İçin Bir Şey Yap’ kitabını okumanızı önerebilirim. Yaz sıcaklarında yeterli miktarda su içmeniz tavsiyelerimle sağlıklı günler dilerim. Suyu çok sıcak veya çok soğuk içmek yerine, ılık tüketmek daha sağlıklı bir tercih olacaktır. İçilen suyu açıkta bekletmemek gerekir. İçme suyu kaplarının sık sık temizlenmesi zaruridir. İçme suyunun sürekli olarak elimizin altında olması, kolay ulaşılır ve görülür vaziyette bulundurulması günlük yeterli su içimi için faydalı olur.
Susuz Kalmamak İçin
Dünyada 1,4 milyar insan yeterli içme suyuna ulaşamamaktadır. Yani dünyanın yaklaşık beşte biri su sıkıntısı çekmektedir. Yaklaşık 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir. Su kaynaklarını bilinçsizce, çok hızlı biçimde tüketmemiz ve kirletmemiz sebebiyle 2050 yılına kadar su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısının 54’ü bulacağı tahmin edilmektedir. Böylesi bir bilimsel öngörü gerçekleşirse yaklaşık 4 milyar insan susuz kalacak demektir. Dünya genelinde yeterli suya ulaşamayan ve bu sebeple bağışıklığı zayıf, hijyeni yetersiz yüz milyonlarca insan barsak iltihapları, flor eksikliği, Hepatit A ve sıtma gibi sağlık problemleri yaşamaktadır. Her yıl milyonlarcası hayatını kaybetmektedir. ‘Su hayattır’ dediğimizde çok ciddiyiz. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarına bakıldığında su zengini olmaktan uzak olduğumuz ve susuzluk tehlikesinin bize de çok uzak olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu tehlikelerin önüne geçebilmek için yapılması gerekenleri bu yazıda sizlerle paylaşacağım. Su kullanımını kontrol altına alınmalı, gereksiz yere tek damla suyun heba olmasının önüne geçmeliyiz.
Lavaboya atık yağ dökmeyin. Bir kapta toplayın. Aksi halde bir litre atık yağ binlerce litre içme suyunu kirletir. Balıkların ölümüne sebep olur. Çimlerin çok su tükettiğini unutmayın. Bahçenizde çim yerine sebze ve benzeri daha az su isteyen bitkiler yetiştirin. Hem de doğal beslenme imkanına kavuşun. Ormanları ve sulak alanları çok iyi koruyalım. Kirlenmesine ve kirletilmesine müsaade etmeyelim. Çok su tüketen ağaçlar yerine az su tüketenleri tercih edelim. Yer altı sularla yapılan bol sulamanın sürdürülebilir bir tarım olmadığını ve zaman içinde yer altındaki suyun tükeneceğini bilelim. Musluğu açık bırakma alışkanlığından vazgeçelim. Diş fırçalarken, el yıkarken, tıraş olurken, duş alırken çok dikkatli biçimde ve gerek oldukça musluğu açalım. Sifonu gereksiz yere çekmeyelim. Özellikle tarımla uğraşanlar ve müstakil evi olanlar, evin altına büyük bir depo yapıp, çatının suyuyla doldurabileceği bir sistem kurabilirse; neredeyse yaz-kış bedava kullanma suyuna kavuşabilir. Böylelikle modern bir sarnıca kavuşmuş olursunuz. Çöplerinizi geri dönüşüm yönünden değerlendirin. Elektronik cihazları mutlaka geri dönüşüme kazandırın. Aksi takdirde kurşun, kadmiyum, cıva gibi tehlikeli ağır metallerin, teknolojik aletlerle doğaya karışacağını ve milyonlarca metreküp suyu kullanılmaz hale getirebileceklerini unutmayın. Çamaşırları ve bulaşıkları makinede yıkamayı tercih edin. Makine tam dolmadan çalıştırmayın. Arabayı, merdivenleri, balkonları vs. yıkamak yerine silmeyi tercih edin. Su kaynaklarını kullanılmaz hale getiren deterjan yerine katkısız sabunu tercih edin. Sebze ve meyveleri su dolu bir kapta yıkayın. Musluğu açık bırakıp altında tutmayın. Banyoyu gereksiz yere uzatmayın. Tuvalette gereksiz yere suyu açık bırakmayın. Bozuk muslukları ve su kaçağı olan hatları mutlaka bekletmeden tamir edin.
Zaten Su Döngüsü Mevcutsa Suyu Korumaya Gerek Var mı?
Evet, dünyada su döngüsü var. Yeryüzünde yeterince su var ama biz mevcut suyu kullanılmaz hale getirmek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Sorun su olmaması değil, insanların suyun içilemez hale gelmesi için yaptıklarıdır.
Suları içilemez hale getirdikçe yapay su dahil her yol denenerek alternatif su temini araştırılmaktadır. İnsanlar su ihtiyacını karşılamak için her yolu deniyor. Yapay su üretimi teorikte ve pratikte mümkündür. NASA, uzay mekiği gönderilmesinde yapay su üreten bir metot kullanıyor. Mekiğin gönderilmesinde oluşan kimyasal reaksiyonlarda bir miktar su oluşur. Bu su atmosferde kalarak dünyaya ulaşır.
Yapay su üretimi mümkündür ama bu durum susuzluk sorununa çare olmaktan uzaktır. Yapay su üretimi hem çok pahalı olması ve hem de oluşan suyun kullanım imkânı kısıtlıdır. Yapay su üretimi sonucu elde edilen ürün ultra saf su olur. Bu şekilde sağlıklı bir içme suyu olarak kullanılamaz. Bizim içtiğimiz su; saf suya ilave olarak çok sayıda mineral içeren bir karışımdır aslında. Ne pH değeri ne içeriği saf su ile aynı olan bir su içme suyu olarak kullanılmaz. En sağlıklı içme suyu, uygun şartları taşıyan doğal kaynak suyudur. İşlemden geçmiş, işlenmiş suların içilmesi önerilmez. Doğada tüm insanlara fazlası ile yetecek kadar su bulunmakta fakat bizler kendi elimizle o su kaynaklarını kullanılmaz hale getirmekteyiz. Aslında amacımız su elde etmek değil de olan su kaynaklarını bozmamak, israf etmemek ve kirletmemek olmalıdır.
Daima Su Tüketimi
En güzel içecek tercihinin doğal kaynak suyu olduğunu unutmayalım. Ayrıca mineralli ve katkısız doğal maden suları işlenmemiş halleriyle güzel bir içecek tercihidir. Sofralarımızdan, masalarımızdan, yatağımızın başucundan, çantamızdan, iş ortamımızdan suyu asla eksik etmemeliyiz. Bir damlasını zayi etmeden su içelim. İşlenmiş ve kimyasal katkılı içecekler yerine, evde sıktığımız meyve sularını veya meyve özlerini kattığımız doğal maden suları daha iyi bir içecek tercihi olabilir. Yarım limon sıkılmış bir bardak maden suyu, doğal, vitaminli ve mineralli çok faydalı bir içeceğe dönüşebilir. Yaşlılar, bebekler ve çocuklar gibi özel durumu olanlar, susadıklarını hissedemeyebilirler veya ifade edemeyebilirler. Bu sebeple, genel bir prensip olarak her bireyin susama hissine bağlı olmaksızın, günlük düzenli ve yeterli miktarda su içmesi temin edilmelidir. Suyu plastik kaplarda muhafaza etmeyelim. Cam kapları tercih edelim. Özellikle plastik şişelerdeki su olmak üzere, su dolu hiçbir kabı güneş ışınlarına ve sıcak ortamlara maruz bırakmayalım. Damacana gibi su doldurulan ve tekrar kullanılan kapların periyodik bakım ve temizliklerinden emin olalım. Konut ve işyerlerinin su depolarının bakımını, temizliğini mutlaka periyodik ve detaylı olarak yaptıralım. Afet ve acil durumlarda öncelikle güvenli ve yeterli miktarda içme suyu teminini çözelim. Daha sonra hijyen için gerekli kullanım suyunun teminini araştıralım.
Su medeniyettir, sağlıktır, hayattır. Su israfı ise doğaya ve insanlığa karşı büyük bir katliamdır. Dünyanın sonunu ‘sudan sebeplerle’ ve kendi ellerimizle getirmeyelim. Bir damla suyun değerini bilmezsek, bir damla suya muhtaç hale gelebiliriz.
2 yorum
A.Canlı organizmaların sulu bir ortamda oluşması
ilk canlı organizmaların sulu bir ortamda oluştuğuna şüphe yoktur ve evrim süreci, hayatın başladığı sulu ortamın özellikleri doğrultusunda şekillenmiştir. Organizmalar sulu ortamlara etkin bir şekilde uyum gösterirler ve hatta suyun sık görülmeyen özelliklerini avantaja dönüştürürler. Suyun özgül ısısının yüksekliği (l g suyun sıcaklığını 1°C yükseltmek için gerekli olan ısı enerjisi) hücreler ve organizmalar için yararlıdır, çünkü su onlar için bir “ısı tamponu” gibi görev yapar.
B.Aşırı soğukta göllerde yaşam
Buzun yoğunluğunun sıvı sudan daha az olması suda yaşayan organizmaların hayat döngüsünde önemli biyolojik dayanak sağlar. Havuzlar üst kısımdan donar ve üst kısımdaki buz tabakası suyun soğuk havayla temasını önler, böylece havuzun (ve içindeki organizmaların) donmasını önler.
C.Evrenin başka bir yerinde hayat
Biyolojik evrimleşme de suyun etkisi çok derin ve belirleyicidir. Evrenin başka bir yerinde hayat şekilleri varsa bunun, uzaydaki orijin çok fazla suyun bulunduğu bir yer olmadıkça, Yeryüzündekine benzeme olasılığı azdır.
D.Makromoleküllerin biyolojik ve fiziksel özelliklerinde suyun rolü
Canlı organizmalarda hücredeki makromoleküllerin, özellikle proteinlerin ve nükleik asitlerin, çevredeki su molekülleriyle etkileşimleri biyolojik ve fiziksel özelliklerini ortaya koymalarında hayati öneme sahiptir.
E.Teri buharlaştırmak vücut ısısının düzenlenmesi
Daha da ötesi, bazı omurgalılar suyun yüksek buharlaşma ısısını (Tablo 4-1), fazla vücut ısısını kullanarak (böylece kaybederek) teri buharlaştırmak için avantaj olarak kullanırlar.
F.Bitkilerde suda eriyen besinlerin taşınması
Sıvı suyun hidrojen bağları nedeniyle yüksek iç kohezyonu vardır, bu özellik suda eriyen besinlerin köklerden yaprağa kadar taşınmasında faydalı rol oynar.
İçinde yer aldığımız evrende, suya bağlı yaşamın tek örneğini Dünya oluşturmaktadır. Belki sınırlarımızı aştığı için bilemediğimiz suya bağımlı olmayan yaşamlar da vardır. Ancak şimdilik tek geçerli gerçek, suyun yaşamın temel kaynağı olduğudur. Su bu başarısını, üstün ve vazgeçilmez yapısıbna borçludur. Suyu oluşturan O2 ve H’nin konumu, farklı kutuplarda kısmen pozitif ve negatif yüklere sahip olması ve bunlara bağlı kazandığı polarite onu Dünyanın en büyük çözücüsü haline getirir. Na ve Cl’dan oluşnan tuzun suya olan elektrostatik ilgisinde olduğu gibi bu çözücülük kabiliyeti sayesinde yaşam mümkün olabilmektedir. Üstlendiği bu benzersiz özelliği yanı sıra suyun fiziksel özellikleyi de onu inanılmaz boyutlara taşımaktadır. Peki olmaması durumunda gezegenimiz var olmaya ve yaşamaya devam edebilir mi? Elbete var olabilir ama üzerinde yaşam mümkün değildir. Durum tüm gerçekleri ile önümüzde aşikar vaziyette zuhur etmişken, biz insanlar ne yaptık. Önce onu yavaş yavaş kirlettik, sonra da döngüsünü bozduk. Tehlike çanları en üst düzeyde çalsa da biz kulaklarımızı tıkadık. Peki şimdi sudan hayat bulan yeşil gezege ne olacak. Bunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Canlı neslinin birdaha geri gelmemecesine yok oluşu. Elbette zamanı iyi kullanamadık. Evren, insafsızca ve umarsızca yaşayan bu yaratıkları sonsuz boşluğunda maziye gömecek? Peki şimdi biz ne yapacağız. Adım adım yaklaşan bu tehlikeyi nasıl berteraf edeceğiz? Çare nedir? Çok kolay olmasa da bir şansımız var. Bu nedir diye soranlara üzmeden hızlıca cevap vereyim. Yaşam tarzınızı değiştirin. Bu güne kadar aleyhte ne yapıyorsanız artık tövbe edin. Kendinize çeki düzen verin. Kendiniz için değil sizi anmasını istedikleriniz için bir adım atın, aç gözlülüğünüzden ve bitmek bilmez taleplerinizden vaz geçin. Kendinize israftan uzak mütevazi bir dünya kurun. Fosil yakıtları bırakın, küresel ısınmaya neler sebep oluyorsa onlarsız yaşamayı seçin. Mutlu gelecek sizi beklesin. Sağlıcakla kalın…