Gözlemim odur ki, önemli sayıda hasta, kendisine reçete edilen ilaçları doğru kullanamamaktadır. Çünkü pek çok hasta, ilaçlarını nasıl kullanacağını bilmemektedir. Hastalar, genellikle eczaneden ilaçlarını alırken kalfaların kutuların üzerine yazdıkları notları asıl alarak ilaçlarını kullanmaktadır. Hekimlerimizin, hastalarına reçeteyi tarif etme alışkanlığı pek olmadığı gibi, hasta yoğunluğundan buna zaman da bulamamaktadırlar.
Hastanın, sadece ilacın kullanılış şeklini ve alması gereken dozu bilmesi de yeterli değildir. Çünkü, her ilacın hastaya zarar verme potansiyeli vardır. Bu nedenle hastanın, ilacın gıda ve almakta olduğu diğer ilaçlarla etkileşimini; olası yan etkileri ile bunların erken belirtilerini ve bu durumda ne yapacağını da bilmesi gerekir.
Zararsız bir ilaç yoktur. Burada asıl olan, ilacın kullanımından beklenen yararın, olası zararlarına üstün olmasıdır. Ne var ki, bazen hiç istenilmeyen olur ve ciddi bir yan etkiyle yüzleşilebilir. İlacı tıbbi endikasyon sınırları içerisinde kullanan ve özel bir risk taşımayan herhangi bir kişide, normal kullanım dozlarında ortaya çıkabilecek bir yan etki, hastanın “katlanma yükümlülüğü” kapsamında mütalaa edilebilir. Ancak bunun için, hastanın önceden söz konusu yan etkiler hakkında bilgilendirilmiş (aydınlatılmış) olması gerekir. Peki, bu aydınlatmayı kim yapmalıdır? Reçeteyi düzenleyen hekim yanında, ilacı hastaya veren eczacının da bu konuda bir sorumluluğu var mıdır? İlaç kutuları içerisine prospektüslerin konması, hastanın yeterince bilgilendirildiği anlamına gelir mi?
Birçok Batı Avrupa ülkesinde, ilacı, marketten herhangi bir ürün satın alır gibi alamazsınız. Eczaneye gittiğinizde, sizi çırak veya kalfa değil; beyaz önlüğü ve yaka kartıyla bizzat eczacı karşılar. Reçetenizi kontrol eder. Hastanın teşhisi, yaşı, gebelik ve emzirme durumu, alkol kullanımı ve almakta olduğu başka ilaçları, mevcut diğer hastalıkları ile verilen reçetedeki ilaçların uygunluğunu gözden geçirir. Önerilen doz ve kullanım şekline dikkat eder. Herhangi bir çelişki veya kuşkulu durum varlığında ya hekimi arayarak durumu açıklığa kavuşturur veya hastayı hekime yönlendirir. Herhangi bir sorunun olmaması durumunda da, ilaçları hastaya tanıtır ve hangisini ne dozda, ne zaman, nasıl ve ne kadar süreyle alması gerektiğini; olası yan etkileri; ilacı nasıl ve ne koşullarda saklaması gerektiğini anlatır.
Böyle bir kontrol mekanizmasının varlığı hem hasta, hem de hekim için büyük bir güvencedir. Bizde ise çoğu kere, eczacı gibi en üst düzeyde (5 yıl) eğitim almış bir kalifiye eleman, herhangi bir marketteki tezgahtar işlevine razı olmuş konumdadır. Oysa sağlık meslek mensupları arasında eczacı, hekimden hemen sonra gelmektedir. Eczacı, ilaçlar, etkileri ve yan etkileri konusunda çok yeterli bir eğitim almıştır.
Ülkemizdeki 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanun’a göre: “eczacının, eczanesinde bizzat bulunması ve 24 saati aşan bir süre eczanesinden ayrılması gerektiğinde, mahallin en büyük sağlık amirine dilekçeyle bu durumu bildirmesi” gerekmektedir. Eczacının eczanede bulunma zorunluluğu, ilacı hastaya eczanedeki kalfa veya çırağın değil de eczacının vermesi içindir. İlacı bir başkasının değil de mutlaka eczacının hastaya vermesindeki espri ise, yukarıda anlatmaya çalıştığım gelişmiş Batı ülkelerindeki eczacı işlevlerinin yerine getirilmesinde yatmaktadır.
Yine Eczacılar ve Eczane Hizmetleri Hakkındaki Yönetmelik’te: “Eczanelerde hazırlanan reçetelerin ilaçlarında görülecek hata ve saireden doğrudan doğruya eczanenin mesul müdürü sorumludur. Eczacılar muhteviyatında yanlışlık olduğundan şüphe ettikleri reçetelerle kodekste yazılı miktarlardan fazla eczayı ihtiva edip altı iki çizgi ile çizilerek ayrıca imza edilmiş olmayan reçeteleri, müdavi tabip ile temas etmeden imal edemezler” denmektedir.
1953 yılı koşullarında kaleme alınmış bu hukuki ifadelerin, aslında yukarıda tanımladığımız çağdaş ülkelerdeki eczacı modeline uygun bir anlayışın ürünü olduğu açıktır. Bununla beraber, günümüzün koşullarına uygun şekilde söz konusu mevzuatın yenilenmesi ve eczacının görev ve sorumluluklarının daha geniş ve net olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu, eczacılar ve eczacılık mesleği için de son derece yararlı bir açılım olacaktır. Eczacıların ve eczacı meslek örgütlerinin de bu açılıma sahip çıkmaları gerektiğine inanıyorum. Çünkü modern ilaç endüstrisi, eczacının geleneksel işlevlerini azaltmış ve çalışma alanları daralan eczacıları farklı arayışlara yöneltmiştir. Eczacıya biçilen bugünkü edilgen rol, eczacılar arasında da ciddi boyutta tartışılmaktadır. Bu bağlamda eczacının, tüm eczacılık bilgilerini hasta yararına kullanmasına olanak verecek bir mesleki uygulama alanı arayışları söz konusudur. Eczacılık mesleğine yeni sorumluluklar kazandıran bu etkin rol, “klinik eczacılık”, “hasta odaklı eczacılık” ve “sosyal eczacılık” gibi kavramlarla ifade edilmektedir.
Klinik eczacılık uygulamalarıyla, eczacılara daha fazla iş imkanı sunulmuş ve meslek, hak ettiği saygınlığı kazanmaya başlamıştır. Bu anlayışa göre: eczacı, hastaya ilacı vermekle kalmayıp, hasta eğitimi, ilaç danışmanlığı, ilaç etkileşimlerinin önlenmesi gibi alanlarda sorumluluk üstlenmektedir. Bunun yanında, özellikle klinikte yatan hastaların tedavilerinde, tek dozlu ilaç dağıtımı, parenteral çözeltilerin hazırlanması, klinik farmakokinetik ve ilacın izlenmesi gibi hususlarda eczacıya öncelikli bir rol verilmektedir. Eczacının aldığı eğitim, bu konularda onu servis hekimi ve hemşiresine göre daha yetkin kılmaktadır. Bundan da öte, pediatrik eczacılık, onkolojik eczacılık ve klinik toksikoloji gibi uzmanlık alanları tanımlanmaktadır. (Kaynak: Geniş bilgi için, lütfen Klinik Eczacılık Derneğinin sitesindeki şu sayfaya bakınız: http://www.klinikecza.org/altmenu/bilgi.asp)
Tartışılması gereken bir diğer önemli konu ise, ilaç prospektüs bilgilerinin hastalarca anlaşılmadığıdır. Prospektüs, tarife demektir. İlacın nihai kullanıcısı hastadır. Ortaya çıkabilecek yan etkileri ilk gözlemleyecek olan da hastadır. İlacın kullanım şekli ve dozu, saklama koşulları, kullanımını sınırlayan veya riski artıran durumlar (kontrendikasyonlar), diğer ilaçlarla etkileşimi, yan etkileri ve bunların erken belirtileri, yan etki durumunda yapılması gerekenler gibi hususlarda, hastaların anlayabileceği bir dil ile bilgi verilmesi şarttır. Oysa bizde prospektüsler, tıbbi terminolojiyle ve ancak hekimlerin anlayabileceği yüksek tıbbi bilgi düzeyine göre hazırlanmaktadır. Sadece bazı ilaçların kutularından, hastalar için ayrıca hazırlanmış bilgilendirici notlar çıkmaktadır. Bu durumun en kısa zamanda düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.