Evet! "Edeb Ya Hu!" Ne güzel söz
Neler ifade etmiyor, ne çok eksikliklerimizi anlatmıyor ki! Maalesef kaybettiğimiz, unuttuğumuz, umursamadığımız ya da bulamadığımız değerlerden biri edeb…
Edeb ve edebiyat, aynı kaynağın nimetleri
Her iki kavram da, birbirinin içerisine girmiş, bir diğerini etkilemiş, birlikte insanı olgunlaştırmış, geliştirmiş, ya da bu yolda, istemedikleri halde başarısız olmuşlardır.
Edebiyat, insanı ince ince yontar, kıvamına gelinceye kadar itina ile yoğurur, incitmeden, kırmadan kibarca terbiye eder, hissettirmeden kutsal toprağa yakınlaştırır, pürüzleri bir hekim, sanatkâr bir cerrah hassasiyeti ile törpüler ve edeb çizgisine getirmeye çalışır.
Bu imkânı, insanımıza tanımadığımız takdirde, birçok değer ile beraber, edeb hasletinden de mahrum kalırız. Edebiyatın göz ardı edildiği durumlarda, telafisi mümkün olmayan bu felaketle karşılaşmak kaçınılmaz olur. Tek düze eğitim ve öğretim, kültür ve edebiyat kaynaklarının ikinci, hatta üçüncü plana atıldığı, bazen de yok sayıldığı bir sistemde, bir başka hakikatin doğmasını beklemek safdillik olur.
Ne Doğu ne de Batı klasiklerinin okutulmadığı veya teşvik edilmediği, öğrencilerin kompozisyon yazma, roman, şiir ve hikâye okuma, okuduklarından özet çıkarma ve bunları anlatma gibi faaliyetlerinin gerektiği şekilde üzerinde durulmadığı, desteklenmediği ortamda, kişiler kendilerini belagat (zamanımızda retorik deniyor) açısından geliştiremez ve bu durum, hareket, tavır, davranış, okuma, düşünme, hiciv, konuşma, yazma tarzına, kabiliyetine ve insani ilişkilerine yansır. Sosyal ve kültürel dejenerasyon için, sadece edebi platformdaki bu edeb hasletinin yok edilmesi yeter de artar bile.
Toplumun en elit tabakalarının önde gelenlerinden olduğuna inandığım hekim camiası içerisinden, aldığım bazı mesaj(!), mektup(!) ve elektronik postalardan(!) bile, ruhumuzu estetize eden, beynimizi berraklaştıran, mürekkep, kalem ve kâğıdımıza nizam, intizam ve ahlak veren bu edeb gerçeğinin ne denli dejenerasyon yaşadığını ve tefessüh çukuruna yuvarlandığını fark ediyorum.
İmla hatalarını, cümle düşüklüklerini, hiçbir ahlaki ve edebi kural tanımadan, kendi kafasına göre kelime ve cümle kısaltmalarını, akıllarınca hakaret ederken bile, şahsi eblehliklerinin ve acziyetlerinin ispat ve ilanını yapan yazılar(!) bir tarafa, namus ve haya hasletlerinin de silinip süpürüldüğü, cerahat dolu beyinlerin, kişilerin kalemlerini(!) nasıl esir aldığını, hayıf, hayret, esef ve dehşetle müşahede ediyorum.
Ve bir şiir
"YÜZ NUMARA
Aklımdan aklın kadar akşam verdim kumara,
Git kendine özürlü, kendince rakip ara.
Erdem göstergesi mi, makam, cübbe ve kavuk
Şapkan tastamam büyük, kafana yüz numara."
(Aşk, 2000, İstanbul)