Ortadoğu veya Doğu kökenli olup da çağdaş Amerikan düşüncesinde ve uluslararası kültürde meydana getirdiği etki itibariyle en dikkat çeken kişi muhtemelen Edward Wadie Said’tir (1935-2003).[1] O, Valerie Kennedy’ye göre, “bir dünyadan fazlasının insanıdır”.[2] Amerikan rüyasının sağladığı bazı avantajlardan yararlanan ve dünya genelinde etkide bulunan birçok saygıdeğer yazardan söz etmek mümkündür. Fakat Said’in temsil ve söylem kavramları üzerinden modern öncesi İslâm tarihi ve günümüzdeki Müslümanların deneyimlerine dair geliştirdiği yorumlar diğer yazarların analizlerine kıyasla daha gerçekçi ve dünyevidir. Nitekim ona ait olan el-Âlem ve’n-Nass ve’n-Nâkid (Dünya, Metin ve Eleştirmen) adlı kitapta dünyevi eleştirinin dünyada yaşanmayan şeylerin daha az karıştırıldığı bir kavrayış niteliğinde anlaşıldığı fark edilebilmektedir. Said, zihinden hareketle bir dünya kurmak yerine gerçeklikten hareketle bir dünya ve zihin kurmayı tercih etmektedir.[3]
Hatırı sayılır bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiği halde Said’in anlatımı oldukça dürüst ve açıktır. Buna rağmen onun düşünceleri kastettiğinden başka bağlamlarda kullanılabilmektedir. Said, Orientalism’e 1995 yılında eklediği son sözde, amacının “doğru Doğu veya İslâm’ın ne olduğunu anlatmak olmadığını” belirtmektedir. O, Orientalism’in Doğu ve İslâm’ın inançsal savunulmasında kullanılması yerine bir kişi veya grubun stratejik söylemine dayanan her türden özcü anlatıda yapılması gerektiği gibi modern ve çağdaş Doğu ve İslâm anlatılarına da kuşkuyla yaklaşılması için kullanılmasını önermektedir.[4] Daha açık bir deyişle, Said, modern ve çağdaş anlatımların masum olmadıklarını, her konuşan ve yorumlayan kişinin bir çıkar değişkenine bağlı öznel bir konumlanmayla tasarrufta bulunduğunu; dolayısıyla özellikle de sömürge hareketlerinin mağduru olmuş Doğulular ve Müslümanlar hakkındaki anlatımlara ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini düşünmektedir. Elbette buradaki ayrım her zaman Said’in zihninde olduğu gibi belirgin değildir. Çünkü bazen temsil ve söylem analizine başvurmakla bir tarihi ve kültürü savunmak eşzamanlı gerçekleşebilmektedir. Onun İslâm Peygamberi’nin yanlış temsil edilmesine gösterdiği tepkiyi okuyup da Müslüman olmadığına inanmak bile kolay değildir. Ama gerçekten de onun amacı bir mağduriyeti edebi ve felsefi anlamda ölümsüzleştirerek bir Arap, Doğu veya İslâm güzellemesi yapmak değildir. Nitekim Said bir İslâm âlimi değildir. Yani İslâm’ı siyer, kelâm, fıkıh, felsefe ve tasavvuf bakımından bilmekte değildir. Gerçi “İslâm âlimi” kavramsallaştırmasının seküler bir çağda karşılıksız kalabileceğini öne sürenler bulunabilir ve bu haklı da görülebilir, ama Said’in doğru İslâm’ı öğretmek gibi bir amacı bulunmamaktadır. Ona bu amacı yükleyenler veya kendi entelektüel girişimlerini onun eleştirilerinin devamı olarak gösterenlerden olsa gerek, Michel Foucault’nun yanı sıra Said bazılarınca İslâmî bilginin köktenci yorumunu savunuyor pozisyonunda kavranabilmektedir.[5] Birçok sebebin yanı sıra aynı zamanda bu nedenle Arif Dirlik Said’i “çok sayıda çelişkinin aydını” olarak anmaktadır.[6] Bir taraftan da Said olmasaydı, onu böyle nitelendiren Bryan S. Turner ve Dirlik eldeki uluslararası konumlarını elde edemeyeceklerdi.
Said’in İslâm’ı dinsel bir karşılıktan ziyade tarihsel, kültürel ve kimliksel bir içeriğe sahiptir. İslâm’ın 19. yüzyılda üretilen Avrupa-merkezci tarih yazımında modern öncesi tarihinde olduğundan başka türlü görülüp gösterilmesi ve ondaki olumlu özelliklerin büsbütün olumsuz özelliklerle yer değiştirilerek resmedilmesi onu öfkelendirmiştir. Nitekim İbn Hazm, Gazâlî ve İbn Haldûn’un kitaplarını okuduktan sonra Ortaçağ Müslüman düşünürlerine ve bilim insanlarına hayran olduğunu ve Orientalism’i yazmaya karar verdiğini kendisi haber vermektedir.[7] Bununla birlikte modern ve çağdaş Müslüman düşünürlerin söz konusu Ortaçağdakilerle aynı çalışkanlıkta, üretkenlikte ve cesarette olmadıklarını özellikle belirtmektedir. Burada çok önemli bir ayrıntı, birçoklarının çağdaş İslâm kavrayışında izlenebildiği gibi, Said’in gelişmiş ve başarılı İslâm imajı da Osmanlıların deneyiminden mahrumdur. İlginç bir şekilde bunun nedeni de herkes için oryantalizmdir. Çünkü Avrupa-merkezci tarih yazımı hümanizm ve Rönesans dönemine değin İslâm dünyasından yararlandığı için bu dönemden sonrasını gelişmiş bir deneyim niteliğinde resmetmemektedir. Fuat Sezgin’in çalışmalarına değin bunun böyle devam ettiği söylenmelidir. Bu vakıa, Said ve başka yazarları, içerisinde Türk araştırmacılar da bulunacak şekilde olumsuz etkilemiş veya yanıltmış gibidir. Hâlâ Osmanlılar dönemine ilişkin bilim tarihi ve felsefe tarihi çalışmalarının arzu edilen seviyede olduğunu kabul etmek kolay değildir. Yine ilginç bir şekilde bu vakıayı da Edward Said’in temsil ve söylem kavramları sayesinde fark edebiliyoruz.
Kimin çağdaş zamanlarda İslâm’a ve Müslümanlara ne kadar faydası olmuştur? Oryantalizm eleştirileri ve post-kolonyal teoriyi çalışan her araştırmacı yazar bu soruyu sorabilir. Nitekim Edward Said uzmanları da sormuşlardır. Başka birçok bilgin gibi Said’in de İslâm’a ve Müslümanlara faydalı olduğunda hiçbir kuşku yoktur. Elbette kimine göre, o, bir dünyaya sığmayacak genişlikte bir insandır.[8] Ama yine de Said aile bakımından Anglikan Hıristiyan ve kişisel inancı bakımından ateist olduğunu belirtmesine rağmen hayatı boyunca kendisini öncelikle ve özelikle İslâm’a ve Müslümanlara yakın buldu. Onun da yer aldığı revizyonist Marksizm geleneği içerisinde bulunan Talal Asad gibi araştırmacıların tanıklıklarından anlaşılabildiğine göre, Said’in İslâm ve Müslümanlara bilim, felsefe, kültür, düşünme, eleştiri ve imaj bakımından çok önemli katkıları ve faydaları olmuştur. Bir bakıma İslâm âlimi imajını sergileyen bir uzman, araştırmacı ve Müslüman olarak kabul edilebilecek Talal Asad’in –kendisi aynı zamanda müfessir Muhammed Esed’in oğludur- daha 1980 yılında Orientalism kitabı için kaleme aldığı tanıtımdan bu katkı ve faydaları öngördüğü söylenilebilir.[9] Elbette kendisinin oryantalizme ilişkin eleştiri kitabının Said’inkinden epey bir zaman önce yayınlanmış olduğunu ve bunu da bizzat Said’in haber verdiğini belirtmek gerekir. Said, ABD ve Kıta Avrupası’ndaki okuryazar Müslümanlar için çok önemli ve herkesin en az bir kitabını mutlaka okumuş olduğu bir isimdir.[10]
[1] Edward adının, Arapçada “a” ile “Edward olarak”, İngilizcede ise “ı” ile “Edwırd” olarak okunduğunu söylemek gerekmektedir.
[2] Valerie Kennedy, Edward Said: A Critical Introduction, Malden, Cambridge, Oxford: Polity Press, 2000, s. 5: “A man of more than one World”.
[3] İdvard Said, el-Âlem ve’n-Nass ve’n-Nâkid; Arapçaya çeviren: Abdülkerim Mahfûz, Dimaşk: İttihâdü’l-Kittâbi’l-Arab, 2000, s. 5-10. Dünyevilikçi eleştirisini liberalizmden alıyor olsa da liberalizmin sosyo-epistemolojisine meydan okumaktadır.
[4] Edward W. Said, Orientalism, New York: Penguin Books, 5. Basım, 2003, s. 331.
[5] Bryan S. Turner, Orientalism, Postmodernism & Globalism, London and New York: Routledge, 1994, s. 7.
[6] Arif Dirlik, “Placing Edward Said: Space Time and the Travelling Theorist”, Edward Said and The Post-Colonial; ed.: Bill Ashcroft, Hussein Kadhim, Huntington, New York: Nova Science Publishers, Inc, 2001, s. 1.
[7] Bkz. Edward W. Said, Oryantalizm Eleştirileri; çev.: İslam Özkan, İstanbul: İlkbahar Yayınevi, 2000.
[8] Örnek bir metin olarak bkz. Valerie Kennedy, Edward Said: A Critical Introduction.
[9] Bkz. Talal Asad, “Orientalism by Edward Said”, The English Historical Review, Vol. 95, No. 376 (Jul., 1980), s. 648-649
[10] Said hakkında yapılmış bir çalışma olarak bkz. David Barsamian, Edward Said, Culture and Resistance: Conversations with Edward W. Said, Cambridge, Massachusetts: South End Press, 2003.