Bu ifade tüm bağımsızlık mücadelesi veren toplumların temel ilkesidir.
Türkiye Cumhuriyetinin yapılanmasında da temel dinamik bu mesaj olmuştur. Cumhuriyet felsefesi milletin iradesinin örgütlenmesiyle hayata geçer.
Milletimiz bu iradeyi 103 yıl önce göstermiş ve örnek bir model olarak hayata geçirmiştir.
Ne var ki 103 yıllık Cumhuriyet anlayışını ve işleyişini; bazen tek adamla, kimi zaman tek parti ile, kimi zaman oligarşi ile, kimi zaman darbeyle yönetme gafletine düşmüş yöneticilerle karşılaşmak kaçınılmaz olmuştur.
Cumhuriyetle yönetilen bir milletin yönetim yöntemi olarak seçtiği “demokrasi” yönetim modeliyle, hâlen gönülleri tatmin eden bir işlevi gerçekleştirememiştir.
Cumhuriyet çarkını çevirebilmesi için misyon yüklenen demokrasi, darbeler serisiyle sürekli örselenmiş ve son 15 Temmuz “darbe ve işgal” girişimine kadar ilerleyen bir cüret gösterisine izin veren aşamaya gelebilmiştir.
Planlı, programlı ve emperyalizmin desteklediği yerli işbirlikçilerle/yöneticilerin bir kısmıyla, millete silah gücüyle oylatılarak kabul ettirilen darbe anayasası hâlen sürdürülmektedir.
Milletimizin “özgür ve özgün” iradesiyle bir anayasayı hayata geçirmenin “kahramanlığını” üstlenecek öncü kadronun iktidara gelmesi, tarihsel değeri ve önemi olan bir beklentidir.
“Hayatta en hakiki mürşit bilimdir, fendir”.
Cumhuriyetin kuruluşunda, rehberlik yapan/yapması gereken ilkelerden birincisidir.
Bu ilke, üniversiteler bağlamında hâlen devrim niteliği taşıyan bir misyonu sergileyememektedir.
Nedeni, üniversitenin bağımsız, bilimsel ve evrensel vizyonunu, yozlaşmış demokrasinin üniversitenin özerklik misyonunu engellemesidir.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
Cumhuriyetin kuruluşunda rehberlik yapan ilkelerin ikincisidir.
Özgürlük mücadelesinde egemenliğin milletin olması kaçınılmazdır.
Tam bağımsızlık milletin egemenliği üstlenmesinin adıdır.
Milletin kendi egemenliğini yansıtan anayasa olmadan cumhuriyetin yönetiminden adalet ve hakça paylaşım üretilemez.
“İstikbal göklerdedir.”
Bu ifadeyi kullanan Mustafa Kemal Atatürk, sadece hedef göstermekle kalmamış, uçak üretimine de başlamıştı.
Gösterilen bu hedef, Cumhuriyetin kuruluşunda rehberlik yapan ilkelerden üçüncüsü olarak algılanmalıdır.
Çünkü, Cumhuriyetin korunması bağımsızlığın gerçekleşmesiyle mümkündü.
Bağımsızlık ülkenin korunması demekti.
Bunun için kara, deniz ve hava hakimiyetini sağlayacak fiziksel güçle mümkün olabilirdi.
Bu hedefi yakalayan ve Sanayi Devrimini gerçekleştirmeye çalışan bir yönetim iradesinin günümüzde var olması, Cumhuriyetin en büyük kazanımıdır.
İlk Hedefimiz Akdeniz’dir İleri!”
Bu mesaj, bağımsızlık mücadelesinde kaybedilenlerin kazanılması için gösterilen tarihsel hedefin felsefesini taşıyor. Sonraki hedefler, Osmanlı hinterlandındaki sömürülen halkların özgürleştirilmesi olarak algılanmalıdır.
“İlk hedef” ıskalanmamalıdır.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının Cumhuriyetin yarının yöneticileri olacak çocuklara armağan edilmesinin temel dayanağı budur.
Bireyin özgürlüğü düşünceden, toplumun özgürlüğü anayasasından başlar.
Milletimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum.
Yolumuz aydınlık olsun.
1 yorum
“İlk Hedefimiz Akdeniz’dir İleri!” cümlesi çok kullanılıyor…Günümüzde bir hedef olarak anlaşılmasında bir mahsur yok;ancak 1.dünya harbi ve İstiklal harbinde ben Akdeniz’de böyle bir önemli savaşın olduğunu bilmiyorum… Bilen varsa,bize de anlatsa iyi olur.