Hayatın akışı içinde yakınlarımız da hasta oluyor veya ölüyorlar. Hekim olarak hele de kadın ve hekim olarak bazı çevrelerde yer almak her dem kolay olmayabiliyor. Başsağlığı dilemek için bir dostu ziyarete gittim. Böyle ortamlardan hekimlerden yakınacaklar diye çok korkarım. Hiç ummadığım bir durumla karşılaştım. Bu tabloyu da yılın ilk yazısına taşıyacağım.
Yaşlı hanımefendi evde göğüs ağrısı ile senkop geçirir. Derhal 112’ye haber verilir; 15 dakika içinde ambulans gelir. Üç hanım vardır ambulansta ve sedye bu ekip tarafından taşınır. Hızla, hasta sarsılmadan hastaneye ulaşılır; orada acil ekibi karşılar. Aynı nazik ve profesyonel tavır bu hastane personelince de sürdürülür. Sonunda hasta kaybedilir; ama yakınları elden gelen herşeyin büyük bir nezaket ve özveri ile yapıldığına inanır, herkese müteşekkir olur.
Adana’daki 112 ekibini kuruluşundan bu yana tanıyorum. Bu ekibin ülke genelinde çoğu konuda öncü olduklarını biliyoruz. Geçen hafta ben de Travma ve Resüsitasyon Kursu (TRK) eğitimleri için kurstaydım. 112 ekibinin sertifikasyon programı gereğince, verilmesi zorunlu dört modül eğitimi var. Bu eğitimlerin Türkiye genelinde 20 bin hekime ulaştırılması gerekiyor. Karşımdaki insanların öğrenme istek ve azmi beni çok etkiledi. Eski yıllarda ambulansı çağırırsınız gelmez, gelse ne yapacağını bilmez! Bu örneği özellikle veriyorum. İnsan isteği ve azmi herşeyi değiştirecek güçtedir.
Ambulans ekibinde paramediklerin yer alması ve yaygınlaşması da güzel bir gelişme. Ülkemizde hekim sayısının artmasından daha da önemlisi, iş gücünün etkin kullanılması olmalı. Hekim sayısının az olduğunu yadsımak elbette mümkün değil. Ancak ara insan gücünü sağlamak hem ülke geleceği hem de sağlık politikalarının etkin hale gelmesi için gereklidir diye düşünüyorum. Meslek yüksekokullarının önemi bu anlamda daha da artmakta. Üstelik çok fazla talep olduğunu da biliyorum. Mezunların hemen iş bulmaları bu alanları cazip kılmakta. 2008-2009 eğitim yılında Çukurova Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ikinci eğitime başladı. Ek kontenjana yetişen ikinci eğitime talep şaşırtıcı boyutlardaydı. Ülkemizde güzel gelişmeler oluyor. Ya da ben bardağın dolu tarafını görüyorum! İnsanımızın en güzele, en iyiye layık olduğunu düşünürüm hep. Hastaya acil müdahaleyi öğrendik, nazik davranabiliyoruz, koordine de olabiliyoruz. Peki, evdeki hastaya ne kadar yardımcı olabiliyoruz? Kanımca olamıyoruz.
Evde bakıma muhtaç insanımıza bakmak zorunda olduğumuza inanıyorum. Bakıma muhtaç bir insana bakmak nasıl bir durum? Yakınları için nasıl bir maddi ve manevi faturaya mal olur? Kaçımız düşündük? Bir yatalak hastanın bakımı, çevresindeki insanlar için nasıl bir yaşam güçlüğü oluşturur? Bu durumu empati yaparak anlayabilir miyiz? Anlamaya çalışmak özellikle bu işi düzenleme durumunda olan ülke yöneticileri için bir zorunluluktur.
Tıbbi bakımla birlikte, ciddi bir sosyal destek sisteminin de kurulması gerekli. Artan kent nüfusu herkesi çalışma yaşamına yönlendirmekte. Nüfusumuzun şehirleşmesi ile birlikte gereksinmelerin de bu yönde olduğu göz önüne alınmak zorundadır. Doğum yapan genç kadına belki de annesi bakamayacak artık! Bebeğine ve genç anneye bakımın belki de bizim sağlık sistemimizce sunulması gerekmekte. Kalça kırığı sonrasında hareketi kısıtlanan eşine bakan yaşlı hanımefendiye zaman zaman nefes aldırmak komşunun değil, profesyonel bakım sisteminin işi olmalı. Bu hizmetleri sunan bir alanda meslek erbabı yetiştirmek pekâla mümkün. Yeter ki böyle bir sistemin kurulması istensin. Dünyanın bazı gelişmiş ülkeleri bunları uygulamakta. Benim insanım da en iyiyi, en güzeli hak ediyor. Üstelik de genç nüfus hala istihdamı ve eğitilmeyi bekliyor. Eğer “Bu sistemin kurulması bir ütopyadır” diyorsanız, ben de derim ki 112 sistemine bakınız.
Uygar olmak, insanına sahip çıkmak, gereksinmesi olana devletin elini uzatması, sağlıkta olduğu gibi hastalıkta da refahın sağlanması değil midir?
Yeni yılda tüm insanlığa yeterli yiyecek ve temiz suyun bulunduğu, sağlıklı çevre koşullarının sunulduğu, barış içinde, nice güzel günleri diliyorum…