Yönetmelik gereği uzmanlık dallarının çekirdek eğitim müfredatları ile rotasyonları ve sürelerinin belirlenmesi çalıştayı geçen hafta yapıldı. Ne gibi kararlar çıktığını henüz bilemiyorum, ancak kurullara katılan akademisyenlerin en doğru ve uygun standartlar ile müfredat programını oluşturduklarına şüphem yok. Aslında sorun standartların oluşturulmasından çok, uygulanması ve denetimi olacaktır ki, tüm endişeler yine burada yoğunlaşıyor.
Aksini iddia etmek artık doğru değil; acil tıp bir uzmanlık alanıdır ve acil servislerde hizmet acil tıp alanında eğitimini tamamlamış uzman hekimler tarafından verilmelidir. Ancak yeni bir uzmanlık dalı olması, yeterince acil tıp uzmanı olmamasının ve tüm acil servislerde uzman hekim düzeyinde hizmet verilememesinin nedenidir. Bu durumda geleceğe yönelik olarak acil tıp uzmanı sayısının artırılması hedeftir. Bu hedefe ulaşmanın iki yolu vardır: Uzmanlık eğitimi veren kurum ve uzmanlık öğrencisi sayısını artırıp zaman içinde uzman sayısını artırmak ya da devşirme uzman yapmak. Örneği olmasına rağmen ikinci yol kabul edilebilir bir yol olamazdı, ki buna dirençli bir şekilde karşı durulduğu için gerçekleşmedi.
Uzmanlık eğitimi veren kurum ve uzmanlık öğrencisi sayısını artırmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da mevcut. şu ana kadar 46 üniversite ile 30 eğitim ve araştırma hastanesine acil tıp uzmanlık öğrencisi alındı. Başka bir deyişle, son birkaç yılda eğitim veren kurum sayısı tavan yaptı. Tıp fakülteleri asistan almakta zorlanırken, eğitim ve araştırma hastanelerine alınan asistan sayısı da göz ardı edilemeyecek kadar çok oldu. Son günlerde, tam gün tartışmalarında tıp öğrencilerinin öğretim üyelerini yeterince görmediği yakınması dillere pelesenk oldu. Aslında cımbızla çekilmiş cümleler, tek bir neden ile bağdaştırıldı; söz gerçeğin ve amacının üstüne çıktı. Üniversite hastanelerinin hasta sayılarının katlanması, öğrenci sayılarının fakültelerin istemi dışında artırılması, öğretim üyesi alınamaması, öğretim üyelerinin çok çeşitli idari görevleri, bilimsel araştırma yapma yönündeki sorumluluklar, mezuniyet sonrası eğitim yükü de eklenince tıp eğitiminde aksamaların olacağı zaten herkesçe söylenmekteydi. Mezuniyet öncesi kadar mezuniyet sonrası da bundan etkilendi.
Acil tıp uzmanlık öğrencilerinin birçoğu, bazı üniversiteler dâhil eğitim ve araştırma hastanesinde uzmanlık eğitimi alanlar, eğitimcilerini görmeyi bırakın, eğitimcileri olmaksızın uzman olma yolundalar. Evet, sayı artacak, ama eğitim standartları şu an ne düzeyde? Uzmanlık için gereken yeterlikler sağlanıyor mu? Yoksa amaç kâğıt üzerinde sayı artışı ve hizmeti aksatmadan günü kurtarmak mı? Kendi başına çok sayıda hasta bakmak, acil tıp uzmanlık eğitiminin yöntemi değildir, olmamalıdır. Eğitimci denetiminde, her bir vardiya için ideal sayıda ama farklı nitelikte hastalara, bilimsel kriterler çerçevesinde hizmet verilirken eğitim almak asistanların hakkı olmalıdır. "Acil servislerde hasta çok, nasılsa öğrenirler" yaklaşımı ile uzmanlık eğitiminin olmayacağı açıktır. İdeal kriterlerde her 3 asistan için bir eğitim sorumlusu olmalıdır. Ancak kısa vadede her 5 asistan için bir eğitimci de kabul edilebilir bir sayıdır.
Uzmanlık eğitiminde tam zamanlı eğitim sorumlusu denetimi bir gereklilik olmalıdır. Eğitim sorumlusu olmaksızın bir asistan nasıl kendi başına ameliyat yapamıyorsa, acil tıp uzmanlık eğitiminde tam zamanlı eğitim sorumlusu denetimini sağlayacak eğitimci sayıları sağlanmalıdır. Uzmanlık Eğitim Yönetmeliği’nin 11. ve geçici 3. maddelerine bakınca ne görüyoruz? Eğitim sorumlusu istihdam edilinceye kadar kadro açılamayacağı ve yetersizliklerde eğitim yetkisinin kaldırılacağı. Başlangıcı bile mevzuata aykırı olan ve eğitim yetersizliklerinin olduğu tüm birimlerde, ister üniversite ister eğitim ve araştırma hastaneleri, gerekli görülen şartlar sağlanamıyorsa yönetmelik gereği tanınan yaptırımlar uygulanmalıdır. Her yeni başlangıçta olumsuzluklar olacaktır, ancak çözümler varken sadece hizmet karşılansın diye uzmanlık eğitimi veriliyormuş gibi yapmak, mevzuatı yapan ve yürüten kurumlar için doğru değildir.