Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerine göre adaylar, geçen yıl öğretmen olmak için girilen sınavlarda kendi alanlarıyla ilgili soruların birçoğunu cevaplayamamış. En başarısız olan adaylar lise matematik öğretmenleri olmuş. Alan sınavlarında kendilerine sorulan 50 sorudan ancak ortalama dokuzunu doğru cevaplayabilmişler. En başarılılar ise 50 sorudan ortalama 32’sini yapan Türkçe öğretmenleri olmuş.
MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Doç. Dr. Semih Aktekin, Türkiye Özel Okullar Derneğince Antalya’da düzenlenen “Eğitimde Öngörüler” başlıklı sempozyumda çok çarpıcı sonuçlar paylaşarak, geçen yıl Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) kapsamında yapılan Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) sonuçlarını açıklamış. Buna göre, öğretmenliğe geçişte önemli sınavlardan biri olan ÖABT’de aday öğretmenlerin birçoğunun sınavlarda başarısız olduğu, hatta 50 sorunun yarısını bile cevaplayamadığı ortaya çıkmış.
Sonuçlar böyle çıkınca da öğretmen adaylarının dört yıl eğitim gördükten sonra mezun oldukları fakülteler olan eğitim fakülteleri ve fen-edebiyat fakülteleri mercek altına alınmış. Zira öğretmen adaylarının çoğunluğu bu okullardan mezun.
Eğitim fakültelerinde, programlar genellikle yüzde 50 alan bilgisi becerileri, yüzde 30 öğretmenlik meslek bilgisi ve becerileri, yüzde 20 genel kültür derslerini içeriyor. Bu oranlar ve ders saatleri, öğretmenlik dallarına göre farklılık gösteriyor.
Devlet okullarında öğretmenlik yapabilmek için sınava girenlerin çoğu eğitim fakültesi mezunu veya fen-edebiyat fakültelerinde okuyup, mezun olduktan sonra öğretmenlik formasyonu alan gençlerimiz.
Bu sınavlarda sorular, yine eğitim fakültesi hocaları tarafından hazırlanıyormuş. Elde edilen verilere göre, eğitim fakültelerinden mezun olanlar, fen-edebiyat mezunlarına göre sınavlarda daha başarılı imiş. Ancak, maalesef onların da başarısı düşük. Sınav sorularına bakıldığında, sorular eğitim fakültesi müfredatından hazırlanmakta. Acaba üniversitelerde okutulanlar mı, müfredat mı, hocalar mı, yoksa öğrenciler mi yetersiz?
Eğitimciler, lisans düzeyinde alınan derslerin içerik ve nitelik yönünden gözden geçirilmesi gerektiği uyarısında bulunurken, “Şu an açıkta olan 1 milyon öğretmen adayının yarısı eğitim fakültesi çıkışlı değil. Bu durumda sadece eğitim fakülteleri değil, öğretmen yetiştiren diğer fakültelerdeki eğitimin niteliği de göz önünde bulundurulmalıdır.” diyorlar.
Fakültelerdeki ders içerikleri nelerdir, aynı branşlardaki fakültelerin birbirleriyle olan uyumları nasıldır? Tek tek incelenmesi gerekiyor. Sadece, “Biz eğitim fakültelerini tüm konularda başarısız bulduk.” demek, ne denli doğru olur?
Öğretmen olabilmek için, adaylar önce KPSS Genel Kültür ve Genel Yetenek Sınavı’na giriyor. Tüm üniversite mezunları, devlet memuru olabilmek için bu sınavda başarılı olmak zorunda.
Öğretmen adayı, daha sonra Eğitim Bilimleri Sınavı’ndan geçiyor. Branş ayrımı olmaksızın bütün adaylara aynı sorular soruluyor. Ölçme değerlendirme, gelişim psikolojisi, öğretim yöntem teknikleri, sınıf yönetimi gibi eğitim fakültesi müfredatına ait sorular yanıtlanmak zorunda.
Adayların son girdiği sınav ise şu meşhur ÖABT. Aday hangi branştan öğretmen olacaksa o alandan sınava giriyor. Elli sorunun 40’ı da kendi branşıyla ilgili. Yani matematik öğretmenliği adayı matematikle, fizik öğretmeni de fizikle ilgili soruları yanıtlıyor. Ayrıca her aday, “alan eğitimi” diye nitelendirilen o alanın nasıl öğretileceğine yönelik yöntem tekniklerini içeren 10 soruyu da yanıtlamak zorunda.
Aday öğretmenler, bugüne kadar üç sınavın belli oranda yüzdeleri alınarak KPSS puanıyla atanabiliyormuş. Bu yıl MEB, sistemi yeniden değiştirmiş-ne zaman değiştirmedi ki. Adaylar artık bu sınavlardan sonra bir de sözlü sınava girmek zorunda!
Son atamalarda alınan KPSS puanında en yüksekten düşüğe göre üç katı kadar aday sözlüye çağırılıyor. Yani 1.000 tarih öğretmeni alınacaksa 3 bin aday sözlü sınava giriyor. Orada aldığı sözlü puanına göre de ataması yapılıyor!
Konuyla ilgili olarak, öğretim üyelerinin görüşlerine bir bakalım:
Prof. Dr. Gölge Seferoğlu (ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekan Vekili):
“Aday başarıları çeşitli değişkenler açısından incelenmeli. Böyle bir değerlendirme, 2013 KPSS ÖABT sonuçlarıyla yapıldı. Araştırmada, eğitim fakültesi mezunlarının diğer fakülte mezunu adaylardan daha başarılı olduğu görüldü.”
Bu sonuçlara göre, öğretmen istihdam politikaları belirlenirken eğitim fakültesi mezunlarına öncelik verilmesi gerekiyor.
Bir milyon adayın ancak bir kısmı eğitim fakültesi mezunu. En az yarısı ise kısa sürede verilen öğretmenlik sertifikası sahibi.
Düşük performansın nedenleri; Prof. Dr. Mustafa Özcan’a (MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı) göre, “Öğretmen adaylarının sınavda düşük performans göstermesinin üç nedeni var. Birincisi, 1982 yılında Türkiye’de eğitim enstitüleri dönüştürülerek fakülte hâline getirildi. Ancak akademik kadroları, eğitim içerikleri hazır değildi. Bu da niteliksizliği beraberinde getirdi. İkincisi, branşlarda öğretmenler ancak meslek yüksekokulları düzeyinde kendi alanlarında eğitim görebiliyor. Son olarak, eğitim fakültesi müfredatı 2007 yılında güncellendi. Dünya çok değişti. Günümüze ve geleceğe uyacak bir eğitim içeriğini öğrencilerimize sunmalıyız.” (Nuran Çakmakçı, 1 Şubat 2017 )
Nuran Hanım’ın yazısına gelen okuyucu yorumları da oldukça ilginç:
– Sentinel Prime; “Bazı mühendislik bölümlerine bile 10-15 soru yapanın girdiği Türkiye’de kimler öğretmen oluyor, onu bir araştırın; ayrıca test yapmaya gerek kalmaz. Durum bu kadar acı!”
– Muzaffer Gül: “O sınavlarda çıkan soruları hiç gördünüz mü? Dört yıl üniversite okuyup, bir sene boyunca bilfiil kendi alanı da dâhil ders çalışanlar, sınavlarda hayatlarında görmedikleri kavram ve sorularla karşılaşıyorlar.”
Arkadaşımız, sapla samanı, üniversiteyle lise eğitimini karıştırmış. Üniversitede; ister anlatılsın ister anlatılmasın, konuyla ilgili ne varsa araştırmak, bulup öğrenmek size düşer. Sınavlarda hepsinden sorumlu tutulursunuz. Bu, bir meslek giriş sınavıdır ve siz mesleğinizle ilgili tüm bilgileri bilmek sorundasınızdır.
OECD, PISA sınavlarındaki başarısızlığımızı tartışırken, ÖABT verileri eğitimdeki felaketimizi açıkça gözler önüne seriyor.
Atatürk, “Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır.” demiş. O hâlde, önce iyi kalitede öğretmen yetiştirelim, sonra da bu gençlerden başarı bekleyelim, olmaz mı?