Eğitim konusu, sınavlar, müfredat programları, yabancı dilde eğitim, eğitim araçları, yöntemleri gibi pedagojik ve eğitim felsefesi, vb. yönlerden ele alınabilecek çok geniş bir konudur. Ancak burada bilimsel ve felsefi derinliğe girmeden eğitimle ilgili bazı genel prensiplerden bahsetmek istiyorum.
Eğitimden kastedilen genellikle eğitim ve öğretimdir. Eski dilde buna “talim ve terbiye” denir. Arapçadan ithal edilen bu kelimelerin başına gelen “ta ve te” önekleri kelimeye yaptırtmak, ettirtmek anlamı verir. Kelimelerin aslı ilm ve rab (bazılarına göre raba ve rbw), sırasıyla bilgi ve yetişmek veya gelişmek anlamındadır. Böylece “ta” önekiyle talim kişiyi bilgi sahibi yap(tırt)mak, öğretmek, bir konuda eğitmek gibi anlamlar içermektedir. Terbiye ise yetiştirmek, ilgili kişinin kişisel gelişimini sağlayarak davranışlarında kişiyi ölçülü ve ince görüşlü hale getirmek şeklinde özetlenebilir. O halde talim, kişinin fizyolojik ve akli gelişimi ile ilgili iken terbiye, ruhsal ve ahlaki gelişimi ile ilgilidir diyebiliriz. Buradan hareketle şöyle bir sonuca varmak mümkündür: Bir öğretmen veya öğretim üyesinin tek görevi müfredattaki konuyu anlatarak öğrencileri bilgi sahibi yapmak değil aynı zamanda karşıdaki kişi hangi yaşta olursa olsun onun kişisel ve ahlaki yapısının gelişimine de katkıda bulunarak hayata hazırlamaktır. Bunun için özel bir derse gerek yoktur. Öğrencilere ders verirken dersi hakkını vererek anlatmak yani işinin ehli olmak; örneğin üniversite öğrencilerine anlatılan konuların, bir fizik ya da kimya konusunun popüler bilimle ilgisini ve günlük teknolojiye etkilerini ilgilerini çekecek şekilde aktarmak, gerekli yerde konunun bilim tarihi içindeki gelişimini sunmak, mümkünse felsefi yönden irdelemek, konunun bilimsel araştırmalarla ve güncel trendlerle ilgisini açıklamak, sınavlarda konular hakkındaki öğrencilerin düşüncelerini geliştirecek ve uygulama alanlarını gösterecek soruları seçmek, öğrencileri ayırt etmeden dinlemek, sorulan sorulara sabırla yanıt vermek veya aramak, not verirken de adaletli davranmak yeterlidir. Ayrıca, öğretici pozisyonundaki kişiler için, derste, ders dışında veya çevrede gelişen olaylara objektif ve tarafsız yaklaşabilmek de önemli bir örnek davranıştır.
Lisan-ı hal lisan-ı kalden entaktır demiş atalarımız. Başkalarına bazı şeyleri sözlerle değil halimizle ve davranışlarımızla anlatmak en iyi yoldur. Daha kendisini yanlış alışkanlık ve davranışlardan kurtar(a)mamış bir öğretmen veya öğretim üyesinin öğrencilere gerek bilimsel gerekse ruhsal ve ahlaki yönden örnek model olabilmesi ihtimal dışıdır. Kısacası tutarlı kişiler tutarlı öğrenciler yetiştirebilir. Tutarlı olmayı öğrenmeli; eylem ve söylemler birbiriyle örtüşmelidir.
Eğitim ve öğretim konusu bilindiği gibi iki taraflıdır. Öğrenci yönünden de bakılırsa en önemlisi öğrenci talep etmelidir; talebe olmalıdır, öğrenmeyi istemelidir. Öğrenme ve eğitim işi bir tahsilattır; kazançtır, elde etmedir. Bu da ancak istekle kaimdir. İstemeyen kişiye bir şey vermek boşuna bir çabadır. O halde şöyle bir soru sorulabilir: Bir öğrenci de istek nasıl uyandırılabilir? Bunun en basit yolu insanları kendi yeteneklerine göre eğitim ve öğretim programına tabii tutmaktır. Buhari’nin kader bahsinde geçen bir hadiste Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurur: Kim ne için yaratılmışsa o iş ona kolaylaştırılır. Evet, bu hadisin Kur’an’ın temel prensipleri ve İslami değerler yönünden analizini yapmak konunun uzmanlarının işidir. Fakat bu hadiste genel bir doğruya da işaret edildiğini kabul edersek; insanlar yeteneklerinin olduğu sahada yetiştirilirse o iş o kişiye kolay gelecek dolayısıyla eğitim ve öğretim aldığı alanda daha istekli olacaktır. İstek, öğrenme ve anlamayı o da başarıyı tetikleyecektir. İnsanda bir konuyu öğrenmedeki isteksizliği doğuran ana faktör kişinin o konuda başarılı olamayacağına zihinsel olarak kendi kendini ikna etmesidir. Bunun da temel nedeni kendisini o konuda ehil ve yetenekli görmemesidir. Olmamasıdır demiyorum dikkat edelim görmemesidir diyorum!.. Öyle midir yoksa öylemi görünmektedir, o kişinin varsa psikolojik engellerini aşmasıyla ortaya çıkacaktır.
Yine aktarılan hadis olup olmadığı meçhul bir ifade “iki günü eşit olan ziyandadır” şeklindedir. Sadelik içinde bir netlik içeren bu ifade şöyle yorumlanırsa genel bir doğruya işaret ettiği söylenebilir: Kendisini geliştirmek isteyen kişi her gün ileriye doğru bir adım atmalıdır. Dün öğrendiklerinin üzerine bugün yenilerini eklemelidir. Yoksa yerinde saymaya başlar, kendisini zihinsel olarak bir bakıma dumura uğratmış olur. Eğitim ve öğretimde temel prensiplerden biri kişinin kendi kendini yetiştirmesidir. Bu hem öğreten hem de öğrenen için geçerlidir. Bugün bilimde Galile’nin, Newton’un, Maxwell’in ya da Einstein’in hocaları kimlerdi ya da nerede eğitim almış oldukları pek konuşulmaz, hatta bilim tarihçileri hariç hiç konuşulmaz. Esas konuşulan ve üzerinde durulan yaptıklarıdır. Konuşulanları yapmışlardır çünkü yeteneklerinin yanında kendi kendilerini yetiştirmeyi de bilmişlerdir. Hayatları yakından incelenirse, belki onları öne çıkaran yeteneklerinden ziyade bu yönleridir. Ancak bu kişilerin asıl amacı ön plana çıkmak değildi zihinlerindeki sorulara yanıt aramaktı.
Aristo ve öğrencilerinden birine atfedilen bir diyalog şu şekildedir: Akademinin bahçesinde bir öğrencisiyle dolaşırken, Aristo öğrencisine: “Benim bilmediklerim senin bilmediklerinden daha fazla” diye söyler. Öğrencisi hemen atılarak itiraz eder: “Efendim bu nasıl olabilir, mümkün değil” diye karşılık verir. Aristo elindeki çubukla yere biri büyük diğeri küçük iki daire çizer: “Daireler bildiklerimiz, büyük olan benim bildiklerim, diğeri de senin. Dairelerin dışı da bilmediklerimiz yani cehaletimiz.” der. Daha sonra şöyle söyler: “Bak bakalım hangimizin cehaletle sınırı daha fazla”. Evet, bu diyaloğu nasıl yorumlamalıyız? Bilgi dağarcığımız genişledikçe cehaletle sınırımız artıyor demektir. Sonuç olarak bir paradoks gibi görünmesine rağmen, zihnimizdeki soruların sayısı zamanla arttıkça doğru yolda olduğumuzu iddia edebiliriz. Bu durum da bizleri olumlu yönde bilimsel olarak şüpheci ve eleştirel bir bakış açısına getirir. Artmıyorsa öğrendiklerimizden bir birikim ve anlayış oluşturamıyoruz demektir. Buradan hareketle kendimize uygun olmayan bir alanda çaba sarf ettiğimizi veya ehil olmayan yerden ilim talep ettiğimizi söyleyebiliriz. Aristo’nun çizdiği dairenin yarıçapını küçülterek limit duruma bakılırsa noktaya ulaşılmaktadır. Yani her şeyi bilen (aslında bildiğini zanneden) zihninde hiçbir sorusu olmayan, bilmediğini de bilmeyen insana varılmaktadır. Bu türden insanlara eğitim ve öğretimin bir faydasının olması çok zordur. Hastanın hastalığının, teşhis ve tedavi edilebilmesi için önce kendisinin hasta olduğunu kabul etmesi gerekir.
Özgürlük ve eğitim arasındaki ilişki genellikle özgür bireylerin daha iyi eğitileceği şeklindedir. Aslında üzerinde derin düşünülürse kişiyi esas özgür yapan doğru şekilde eğitilmesidir. Özgürlük insanların dış dünya ile aralarındaki bir ilişki şekli değil iç dünyalarındaki zihinsel bir durumdur. Kendi iradesiyle karar verebilme yetisidir özgürlük. Evet, günümüzde pek çok anne baba için bu şekilde düşünmek eğitimin bu yönlerini irdelemek mümkün değildir. Çünkü çocuklarına gösterdikleri eğitim hedefi maddi zenginlik ve makam elde ederek mutlu olunabileceği başka şeylere gerek olmadığı hipotezi üzerine kuruludur. Bu tür hedeflerle hareket edenlerin çocuklarının kişilik, ahlaki ve zihinsel gelişimleriyle ilgilenmek akıllarına bile gelmez. Çünkü onların gündemleri dünyaya sahip olmak veya sahip olacaklarını zannetmek üzere kuruludur, şahitlikten haberleri yoktur. Maddi değerlerin ve paranın her şeyin anahtarı olduğunu zannetmektedirler. Bildiğim kadarıyla Amerikalı milyarder Warren Buffet doksan yaşlarında ve yüz milyar dolarlık servetin sahibidir, halen oturduğu ev ise 1950’lilerin sonunda satın aldığı otuz bin dolarlık bir evdir. Evet, bu tür insanların örnekleri arttırılabilir. Bu insanlar ucuz şeylerin peşinde koşan insanlar değildir, değer verdikleri şeyler ucuzdur! Çevremize bakarsak sürekli arabasının modelini yükselterek veya pahalı evler satın alarak huzura ve itibara kavuşacağını zanneden, zihinsel olarak eğitilmemiş ve gelişmemiş zavallılarla doludur. İşte gerçek eğitim bu insanlar için gereklidir…