1.3. Dünyayı Yeniden Keşfetmiyoruz
Dünyayı yeniden keşfetmiyoruz, dolayısıyla bizim geleceğimiz olan insanımıza niye 100 yılların bir yatırımı hedeflenerek, partiler üstü ve siyasi menfaatlerin dışında tutarak, bir araya gelip temel atmıyoruz, bunu anlamak çok zor.
Türkiye’de emsalleri var olduğu gibi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi kurulurken, bu esnada üniversitenin alt yapısını da hazırlamak için, ilgili yerlerden de müsaade alarak Üsküdar Çocuk Üniversitesi kurmuştu. 9-14 yaş aralığındaki yetenekli çocukları, Millî Eğitim Bakanlığının belirlediği usullerle yeteneklerini ölçerek, çocuk üniversitesine alınmıştı. Bu eğitim halen devam etmektedir. Hatta rahmetli Prof. Dr. Korkut Özal, Üsküdar’daki konutunu bu eğitim için hibe etmiştir.
Orada şunu gördük, bu öğrenciler içerisinde öyle yetenekler ortaya çıkıyor ki; robot yapıyorlar çeşitli elektronik sistemler yapıyorlar ve onları sergiliyorlar. Bir görseniz onları ilkokul seviyesindeki öğrenciler mi yoksa lisansüstü öğrencileri mi yapmış ayıramazsınız.
Bu nedir?
Öyle ise bu çocuklarımızın istidat ve yeteneklerine uygun imkanları onların eline vermenin kaçınılmaz olduğudur.
Öyle bir eğitim sunmalıyız ki; yetenekler ve istidatlar açığa çıksın ve birikim kazansın. Şimdi öyle mi oluyor? Biz hükme varmıyalım, karar sizlerindir.
İşte görüldüğü gibi bu ezbere dayalı, çoktan seçmeli, kafa çalıştırmayan, yorum yapmayan, alternatif çözümler ortaya koymayan “test ve tost nesli” yetiştirme ile olmuyor.
Böyle bir eğitim bizi ve geleceğimizi nereye götürecek ve ne bekliyoruz?
Biz maalesef çocuklarımızı konuşturmuyor, adeta susturuyoruz. Buna bir de ailede başlanıyor. Kitapları ve okumayı bir gıda gibi onlara öğretmek değil, öğretirken öğrenmek zorundayız.
Eğitimde önemli olan sorumlu ve karar vericiler eğitim elemanları yani öğretmenlerdir. Bununla biter mi, elbette bitmez. Öğretmenler eğer iyi yetiştirilmiş, gerçek manada ülkenin geçmişiyle ve kültürüyle donatılmışlarsa, ilkeli iseler; elbette ki donanımlı ve ilkeli nesiller yetiştirecekler.
Eğer değilse ve hatta öğretmen, öğretimin düşünme ve konsantre olmanın dışında, programında başka şeyler de varsa; kazandığıyla geçinemeyip, kazanç yolları arıyorsa
veyahut da öğretmenlik en son tercihi olup, ondan önceki arzu ettiği mesleklerde imkan bulamadığı için bu mesleğe yönelmiş ise, yani ideali öğretmenlik değilse…
Bu öğretmenlerin eğitim noktasında bizim çocuklarımıza ve ülkemize verecekleri ne olabilir?
Neden ülkemizde en zeki, yetenekli, istekli elemanlardan bir öğretmen kadrosunu kurmuyoruz? O ülkenin teknoloji, savunma, sağlık, tarım, madencilik, ev idarecisi, siyasetçi, her meslekte insanlarımızı yetiştirecek öğretmenlerimiz hedeflenmiyor?
Ben bu konudaki yazımın benzerlerini ülkemizde yapılan bazı Milli Eğitim Şuralarına da gönderdim. Ben yazdım ve ben okudum. İnşallah bu sefer yazdıklarımdan mahcup olurum. Tabandan tavana doğru bilgi akışı sonucunda şura kararları oluşur ve su yüzüne çıkar.
Öncelikle insanı tanımada geciktik. Yalnız akla hitap eden materyalist eğitim, kültür değerlerimizi de bitirdi.
Onun için bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da kalp, ruh ve latifeleri artık ihmal edersek, Allah korusun millet diye bir mefhum da kalmayacaktır.
Aklı müspet ilimlerle ve kalp, ruh, duygu ve latifelerimizi de manevi ilimlerle, tatmin eden, öğreten derslerle teçhiz etmek zorundayız.
1.4. Milli Eğitimin İlk Öğretim Öncesi Eğitimi
İlköğretim öncesi eğitimin zorunlu olması ülkelere ve kültürlere göre değişim göstermektedir. Ülkemizde ana kucağında büyüyen ve ana dizinde uyuyan çocukların cesaretli, sağlam karakterli, araştırıcı olarak yetiştiğine inanılmaktadır. Öyle olmasa yüz yıllık eğitim sürecinde meyve vermesi gerekmez miydi?
Dünyada ve bizde ise çocuklara ihtiyaçları dışında harcanan zamanın; yeteneklerini körelttiği ve gereksiz zaman harcaması olduğu öngörülmektedir. Yani hayatını telefon, televizyon ve taplet karşısında geçiren çocuk nasıl gelişiyor?
Çocuklar sağlıklı büyüyemedikleri gibi sağlıklarını kaybetmektedir. Otizm benzeri bozukluklar, konuşma yaşında gerileme, ilgisizlik, kalabalıktan kaçma, öğrenme yeteneğinde zayıflama, hayal yeteneğinde azalma, kaygı ve korku sahibi olma, dikkat dağınıklığı, şiddet ve saldırgan davranışlar, baş ağrıları, göz, yeme ve uyku bozukluğu vb. sağlam karakterli çocuk yerine ucuz hesaplar peşinde koşma, insanlığı geleceğin emanetçilerinden mahrum etmektedir.
Bunun yanında ailelerin de ekonomik durumları bu eğitimin bir yük görülmesine yol açması; alternatif ilköğretim öncesi öğretim modelleri düşünmemizi gerektirmektedir.
Diğer taraftan önemli bir konu da bu eğitimin programlı ve isteğe bağlı olarak yürütülmesi söz konusu olsa bile; üniversitelerimizde bu eğitimin temelini oluşturacak yetkili eleman yetiştirecek bölümlerin olmamasıdır.
Hatta alt yapının da eksikliği; bu eğitimin örgün ve tek merkezden yürütülmesinin şimdilik mümkün olamayacağını ve sivil toplum örgütlerinin bu alanda daha faydalı olabileceği kanaatini akla getirmektedir.
Şayet araştırma projeleriyle bu kanalla yapılan eğitim öğretici ve faydalı bulunacak modelleri araştırılır ve uygulamaları yapılırsa, vatandaş desteği ile alt yapı oluşturulacaktır.
Bu esnada üniversitelerin eğitim fakülteleri de ülke ihtiyacı olan öğretmen yetiştirirlerse; bu kazanılan zamanda ilköğretim öncesi özendirilmiş bir eğitimin, ilköğretime nasıl alt yapı oluşturacağı sempozyum, kongre ve şuralarla iyi bir boyut kazanacaktır.
Yeri gelmiş iken burada özellikle hazırlık eğitimi diye de adlandırılan, çocuklarımıza hak ettikleri eğitimi vermekten tamamen yoksun olan yörelerde; acil çözümler hemen tartışmaya açılmalı ve bütçeye bunun için eğitim fasılları koyulmalıdır.
Çünkü millet kavramını ön planda tutan bir ülke olarak ve “Kimin milleti himmeti ise o tek başına bir millettir.” sloganını kendine gaye edinmiş ve tarihte örneklerini vermiş bir toplum olarak; ülke sınırları içinde her ferdin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunu ihmal etmemiz mümkün değildir. (devam edecek)