2.1. Genel Bakış
Bugün Cumhuriyet Türkiye’sinde üzülerek söylemeliyim ki bir Milli Eğitim Politikamız oluşamamıştır. Yaz boz tahtasına dönüştürülen ve her siyasi parti döneminde ve hatta aynı siyasi partinin farklı bakanlarının iş başında olduğu her dönemde ve hatta aynı bakanın her yıl uğrattığı değişikliklerle halen kararlılığını bulamayan instabil ve nesillerde erozyona yol açan bir eğitim silsileleri yaşamaktayız.
Bu kadar hızlı değişimi bir akademisyen olarak ben bile takip edemediğim bir eğitimden nasıl olur da çocuklarımızdan başarı bekleyebiliriz. Bunun artık sorgulanması gerekmektedir. Çünkü akıl için yol birdir. Bu çocuklarımız üzerinden siyaset yapılmasını isteyen olabilir mi?
Bu şayet bir eğitim politikası olacak ve şayet bir siyasi politika olmayacaksa; çocuklarını ve ülkeyi seven herkesin bu eğitimi; tartışmasız doğrulara dayandıracağı yapıya kavuşturması gerekmektedir. Böyle bir konsensüsü oluşturacak eğitim alt yapısına sahip olmadığımız için; maalesef bir müşterek eğitim politikası oluşturamamışız.
O halde alt yapıyı oluşturacak kadrolar üniversitelerden yetişeceği için; evvela bunları yetiştirecek bölümleri ihdas etmek gerekmektedir.
Herkes kendi yaptığı ile beğenilmek istenen ve öğünen bir eğitim ortamında bulunmaktayız. Kimse bir araya gelip te uygulamasının sorgulanmasına ve daha iyi olmasına müsamahakâr değildir.
Oysa bilimde mükemmellik aramak, bilime terstir. Mükemmel bulunursa bilime ihtiyaç kalmaz. O zaman neden araştırma yapılacaktır. Bizim kurumlarımızda maalesef her şey mükemmel ve son şeklini almıştır. Her şeyi en iyi o müessesedeki yetkili ve sorumlu kişiler bilmektedir. Evvela bu düşünceden vazgeçmemiz gerekmez mi?
2.2. İlköğretimin Sorgulanması
İlköğretim ve eğitiminin sorgulanması kaçınılmazdır.
Neden mi?
Çünkü bu eğitim ve öğretim çocuklarımızı ve yeteneklerini geliştirme yerine; çocuklarımızın girişimci, araştırıcı, kendi ayağı üzerinde durmasını öğretme yerine; yeteneklerini körelten, şüpheci, çekingen, ezberci, bağımlı bir hale getirmektedir.
İstidatlarını geliştirme yerine; istidatlarını köreltmektedir. Cesaret kazandırma yerine cesaretini kaybettirmektedir. Sağlıklı çocuklar yerine gerilimli bir nesil yetiştirmeye yardım etmektedir. Bu eğitimde çocuklarımız muhakemesi ve klasik düşünme yerine çoktan seçmeli ezbere dayalı bir öğretime şartlandırılmaktadır.
Çocuklarımızın bu eğitimle maalesef dünya çocukları arasında üstün yetenekleri kaybolup gitmektedir. İsteksiz bir şekilde gereksiz bilgi hamallığı yapma istidadına haiz bir nesil yetişmektedir.
Sizin 10 kişi ile bir yılda ürettiğinizi başka ülkelerde tek başına bir kişi bir günde üretmektedir. Bu kadar kısır verimde bir öğretim ve eğitimin kime yararı var. Zararı var ise neden ayırım yapmadan, ülkenin ilgili ve bilgili her kesimi, bir araya gelip bunu düzeltmeyi denemiyoruz. Bu çocuklarımız ülkemizin geleceği mi yoksa kurbanları mı?
2.3. Test ve Tost Nesli Yetiştirilmektedir
Mevcut sınav sistemi test esasında dayanmaktadır. Test tekniği ile problemler yalnızca doğru ve yanlış mantığı ile açıklanmak, yani çok boyutlu nesneyi tek boyutta ifade etme eksikliği, muhakeme ve mantığı ortadan kaldırmaktadır.
Ezberci eğitim ve sınav sisteminde evet ve hayırlara yer var, “gri ton“ ’lara yani “belki”, “olabilir” gibi kavramlara yer yoktur.
Üstelik bu sistem üniversiteye girme dışında birçok alanda seviye belirleme ve dil alanlarında vb. hüküm sürmektedir.
Bu sınav sistemini sayesinde öğrenci okulda ve derslerde bir şeyler öğrenme yerine, aklen ve mantıken gelişme ve düşünme alışkanlığı elde etme yerine, ilkokul sıralarından itibaren dershane kapılarında, gece gündüz, hafta sonları perişan olmaktadır.
Burada öğretilenler bilgi birikimi ve tecrübe kazanma yerine, birtakım, ezberciliği teşvik eden ve test sınavlarında başarma taktiklerinden ibarettir.
Bu değerlendirme sistemi, sorgulamayı ve düşünmeyi mahveden bir anlayıştır.
Lisans öğrenimine kadar Türk Milli Eğitim sistemi, 12 yıllık bir maratondur. Bu maratona katılan 6-7 yaşındaki çocuklarımız, diğer ülkelerinkiler gibi, her şeyi merak eden, soran, çevresini öğrenmek üzere kendince gözlem yapan birer gözlemcidir. Kimsenin bu yaş grubundaki çocukların yetenekleri ve öğrenme becerileri hakkında söyleyebileceği bir olumsuzluk bulunmamaktadır.
Ancak maratonu tamamlayabilen çocuklar hiç de böyle değildirler. Her biri birer kullanılamaz, gereksiz bilgi hamalı durumuna getirilmektedir. Heyecan duyguları köreltilmiş, öğrenmede icat etme ve patent zevki tatmamış, sorma yerine her söyleneni kabullenen elemanlar haline sokulmaktadır.
12 yıllık eğitim boyunca çocuklarımıza uyguladığımız, lise giriş sınavı ve ÖSS’ye odaklı, öğrencinin pasif alıcı durumundaki, bilgi yüklemeli ezberci eğitim sisteminden daha fazla zaman kaybetmeden vazgeçmemiz gerekmektedir.
Bu sistemde bunca yılın birikimini 3 saatlik bir maratonla karara bağlama yerine; orta öğretimin sonuna kadar yapılacak 3 yıllık sınav sonuçlarına göre Anadolu Liselerine, Fen Liselerine ve Liselere öğrenci yerleştirilmelidir.
Lise öğretiminin sonuna kadar yapılacak 3 yıllık sınav sonuçlarına göre; yâni 6 yıllık sınav sonuçlarına göre de üniversiteye öğrenci alınmalıdır.
Bu sınavlar öğrencinin hem karnesi olmalı ve hem de meslek belirlemede yönlendirici olmalıdır. Böylece ilk ve orta öğretim kademelerinin ve öğretmenlerin önemi de artmış olacaktır. Dershanelere ihtiyaç duyulursa bunlar da bu öğretimlere yardımcı olur veya özel okullara dönüştürülürler.