1. EĞİTİM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİM
1.1. Eğitim
Yıllardır eğitimin sorunları olarak gerçek problemler yerine tali problemler konuşulmaktadır. Hem teşhis hem de tedavi yetersizliği; sorunlara yaklaşım biçimindeki yanlışlık, kalıcı çözümlerden uzaklaştırmaktadır. Dolayısı ile birkaç senede bir müfredat, eğitim materyalleri bugünlerde de olduğu gibi değişime uğramaktadır.
Bu konu milli bir meseledir. Geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımız üzerinde şahsi ve siyasi mülahazalar bir tarafa bırakılıp, bir araya gelip en az yüzyıllarlık bir eğitim modelini birlikte uygulamaya koymamız kaçınılmazdır. Bunun için doğrular ehil ve tecrübeli bir komisyonun bir araya gelmesiyle gerçekleştirilebilir.
Ülkemizdeki eğitimin problemi, “sorgulamamak”, “öğretileni doğru olarak kabul etmek”, “kitapta yazılanı, öğretmenin söylediğini doğru varsaymaya” dayanan ezberci eğitim sistemidir. Neden ve niçinini irdelenmeden, akıl süzgecinden geçirmeden, bilgi yüklenme olayıdır. Eğitimde asıl olan anlama ve anladığını en az uygulama biçiminde düşünmedir.
Okullarımızda öğretilenlerin faydasına, öğretenler bile tam inanmamakta, merkeziyetçi bir program uygulama zorunluluğu, anlatılanların akılda kalmasına ve uygulanmasına imkân vermeyip, yılların geçmesine neden olmaktadır.
O zaman harcamış olduğumuz paralarımızla çocuklarımızın yıllarını kaybetmesine neden göz yumulmaktadır. Faydasız on iki yıl eğitim yapacağına, zorunlu eğitimi ihtiyaca göre araştırarak ortaya koyup, kalan dönemde çıraklıktan başlayarak meslek elemanı yetiştirsek yazık mı olur?
Eğitim fakültelerinde verilen müfredatlar ve uygulamalar, Avrupa’da da kabul görmemektedir. Ne yazık ki sorgulama ve nedenini araştırma adeta yasak hale gelmiş, deneyerek, yaşayarak ve nedenini merak ettirerek “öğrenme” neredeyse üniversitelerde bile yok durumdadır.
Ülkemizde Üniversite öğrencisi bile tercih edeceği ve meslek edineceği eğitimi, yeteneğine göre seçme imkanına sahip değildir. Getirilecek ve toplumların uygulanmakta olduğu eğitim reformu ile “ilkokul öğrencilerinden başlayarak, öncelikle beyini doğru kullanmayı öğretip, sonra da beyin fırtınası tekniği ile yetiştirilmesi gerekmektedir.
İnsan beyni ortalama 1,5 kg ağırlığındadır. Kişiden kişiye, yaklaşık 1250 cm3 hacme sahiptir. Yaklaşık 20 milyar civarındaki hücre ve bunlar arasındaki bağlantıları hesaplarsak yaklaşık 2,5 milyon GB hafıza objektif bir büyüklük değil, sonsuz hafıza var ve ölene kadar insanı mahrum bırakmaz. Yani Bu 300 yıl süren bir HD filmi kaydetmek demektir” yaklaşık 86 milyar nöron, fikirlerin 1 mm3 de yaklaşık 4 km yol aldığı bir beynimiz var.
Ne demek kainat 500 milyar ışık yılı çapında ve saniyede 300.000 km/sn hızla sürekli genişlemekte, 1 ışık yılı 10 trilyon km/sn olduğuna göre; beyin o kadar bilgiyi alır ve az bile kalır. Ancak şayet beyni boş bırakırsanız tembellik hastalığı olan Alzheimer olur o halde biz bu beynimizi ne yapıyoruz?
Öğrenme durumunda olan aday, doğruların değişebileceğini bilmeli, üretici ve mucit düşüncelerin sonradan geliştiğini göz önünde bulundurmalı, problem çözümüne iştirak etme yeteneğine sahip olduğu sorumluluğu ile yetişmelidir.
1.2. Milli Eğitim Şuraları Üzerine
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan pirinç ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan meyve fidanı dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insana yatırım yap”
Eğitimle ilgili yazmış olduğum yazılar ne ilktir ve ne de son olacaktır. Bunu biliyorum bunun farkındayım ve başka bildiğim bir şey daha var “sen konuş sen dinle” sözü, işte onu tekrarlayıp duruyoruz.
Ne var ki çevremizde sürekli “eğitim ile ilgili bildiklerinizi yazmasanız mesulsünüz, bu güne kadar 20’ye yakın Eğitim Şurası toplanmış oldu, hiç olmazsa Milli Eğitimle ilgili konuları biz tekrar tekrar dile getirelim, onlarda şurada karar haline getirsinler” düşüncesini taşımaktayız.
Bendeniz son ve geçmişteki Eğitim Şuralarına şimdiye kadar bu alanda bildiklerimi ve bu husustaki düşündüklerimi hem yazdım ve hem de bir vesile ile o kurullara ilettim. Ancak bu şura daha önceden programını belirliyor, hatta kararlarını da önceden tespit ediyor, orada adet yerine gelsin diye toplantısını yapıyor.
Bunu da söylemek zorundayım, ola ki bu toplantıda benim yanlış bildiğimi, toplantıdan sonra görüş ve tavsiyeler alındıktan sonra şura kararları ortaya çıkar diyorlar mı? Tek ben yanlış bilgi sahibi olmuş olayım da şura alttan gelen görüş ve düşüncelere dayanarak şura kararlarını alsın ben çok mutlu olurum.
Almanya’da seksenli yıllarda bir okulu gezmiştik, oradaki okullarda öğrenciler yeteneklerine göre, imkanlarla donatılmış sınıflarda eğitiliyor ve öğrenim görüyor. Daha ilkokul sıralarında bu öğrenciler sayısalcı mı olacak, sosyalcı mı olacak, siyasetçi mi olacak, tıpçı mı olacak belirlenmektedir.
Lise çağlarına gelenler de ya meslek yüksek okuluna ya da üniversiteye gitmektedir. Meslek yüksekokuluna gidecek olanlar zaten yüksek okul öncesi eğitim ve öğretimin sonucunda da yeteneklerinin elverdiği meslekler alanında yer almaktadırlar.
Şayet meslek eğitimi gören liselerde farklı yetenek sergileyenler olursa lisenin ikinci veya son sınıflarında bile normal liseye geçmektedir. Aynı şekilde meslek yüksek okulunun birinci ve ikinci sınıfından daha sonra üniversiteye de geçmektedirler.
Dolayısıyla orada eğitim sadece iktidarda olan partinin konusu değil, bütün partileri bir araya gelerek ülke meselesi olarak meseleye yaklaşmışlar, sürekli uygulayacakları bir eğitimin temelini atmışlar, ikide bir deneme tahtası gibi çocuklarının eğitimlerinde değişiklik yapmıyorlar.
(Devam edecek)