Tıp fakültesinde öğrenciler, kadın-doğum stajına dördüncü sınıfta başlar. Öğrencilere staj sonunda yazılı test sınavının dışında, fakültede o güne kadar hiçte alışık olmadıkları şekilde hasta başı pratik ve teorik sözlü sınavları yaparız. Bu sınavlarda öğrencilerin, hocalarının karşısında kendilerini ifade etmelerinde eksiklik ve zorluklar olduğunu fark ettim. Çok iyi bildikleri konularda bile ifade zorlukları yaşıyorlardı. Hele hele kendilerini biraz sıkıştıran, çapraz sorular soran hocalar karşısında, özellikle cevap için beyinlerini biraz daha fazla çalıştırmaları gereken durumlarda aciz kalıyorlardı.
Bizim çocuklarımız akıllı çocuklarsa, neden böyle oluyor diyerek konuyu araştırmaya başladığımda, karşıma Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü Organisation for Economic Cooperation and Development (OECD) ve onun yaptığı PISA sınavları çıktı. PISA (Programme for International Student Assessment), 1997 yılında OECD tarafından geliştirilen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı.
2000 yılında 30 ülkede ilk kez uygulama başlatılmış. 2003 yılında 41 ülke, 2006 yılında 57 ülke (30’u OECD üyesi olmak üzere), 2012 yılında ise 65 ülke katılmıştır.
On beş yaş öğrencilerine yapılan sınavlarla dünya genelinde başarıları sorgulanmakta.
Çalışmanın amacı; eğitim yöntemlerinde standartlaşmayı ve gelişmeyi artırmak, dünyada okul çocuklarının başarısını karşılaştırmak ve test etmek olarak belirlenmiş.
OECD, 2000 yılından itibaren üye olan ülkelerin 15 yaş grubu öğrencilerine anket/test tipi sınavlar yapmaya başlamış. Üç yılda bir yapılan bu sınavlarda üç ana konu; matematik, fen ve kendi dilinde okuduğunu anlama ve ifade etme şeklinde.
Türkiye olarak 2003-2006 yılları arasında; 30 OECD ülkesi arasında 28. sırada, 2009 yılında ise matematikte 43, fende 42, okuma alanında 41. sırada yerimizi almışız.
2012 yılında, matematikte 448 (OECD ortalaması: 494 puan) puanla 44., fende 463 (OECD ortalaması: 501 puan) puanla 43., okumada 475 (OECD ortalaması: 496 puan) puan ile 42. sırada yer aldık.
Genel görüş, “Kanıta dayanmayan, birtakım gelenekler ve inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok zor; ilerlemede geleneklerini aşamayan milletler, hayatı akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Bu toplumlar hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin, egemenlik ve boyunduruğu altına girmeye mahkûmdur.” şeklinde özetleniyor.
Haftada altı saat ödev yapma, ailenin maddi olanakları, anne ve babanın eve geliş gidiş saatleri, yemek gibi birlikte yapılan etkinlikler, yaşanan mahalle, ev ortamı, okulların fiziki durumu, ders dışı sosyal aktiviteler, ailelerin parçalanmış olması, öğretmenlerin motivasyon, devam ve moral durumu çocuklarımızın başarısını etkilemekte. Bunun dışında burada detayına giremediğim başka istatistikler de var.
İşin doğrusu, eğitimimiz maalesef iyi durumda değil. Başarısızlık, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yani devlet okullarında, özel okullardan çok daha ciddi boyutta.
Bütün bu topladığım verileri emekliliğime iki gün kala, 8 Temmuz 2016 tarihinde kendi fakültem olan Gazi Tıp Fakültesinde mesai arkadaşlarım ve öğrencilerimizle paylaştım. Merak edenler konuyu araştırabilirler. Ben hâlen bu konuyla ilgili araştırmalarıma ve konferanslarıma devam etmekteyim.
Pek çoğumuzun çocuğu var. Onların eğitimleriyle yeterince ilgileniyor muyuz? İşte benim bu konularda bazı kuşkularım var. Çocuklarımızın başarısı bizim de başarımız. Onların geleceği bizim de geleceğimiz.
İşi sadece siyasi boyutta ele almak doğru olmaz. MEB, hükümet, siyasiler, resmi ve özel okullar, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile hep birlikte el ele vererek eğitimdeki bu geri kalmışlığı düzeltmeliyiz arkadaşlar. Yoksa sonumuz hüsrandır.
Not: Bu yazı yazıldıktan sonra PISA 2015 sonuçları açıklandı. Maalesef daha da gerilere düşmüşüz. Son verileri ileride detaylı olarak tartışacağız.