“Nasıl bir eğitim” sorusunu cevaplamaya başlamak için önce bazı sorular eşliğinde birkaç aşamalı işlem yapmak gerekir. Birincisi, nasıl bir eğitim sorusu, şayet eğitimin hedefleri ve felsefesi konusunda toplumsal bir uzlaşı söz konusu ise sorulabilir. Zira “nasıl”lık aslında uzlaşılan hedefe ulaşmak üzere kullanılacak “yöntem”lere göndermede bulunmaktadır. Aslına bakılırsa, iş nasıllığa kaldığında gidilecek yolun niteliği yöntemi de bizzat bize bildirecektir.
Ancak buraya gelinceye kadar sorulması ve cevaplandırılması gereken daha önemli sorular bulunmaktadır. Bunlardan ilki, eğitimin bir toplumdaki hedefi ve işlevi ne olmalıdır? İkincisi, mevcut eğitimin acaba bir felsefesi insan felsefesi var mı? Yani nasıl bir insan hedeflemektedir? Üçüncüsü, mevcut eğitimin gördüğü işlev nedir? Tüm bunlara dördüncü bir soruyu eklemeliyiz; “bugün eğitimle ilgili temel şikayet konuları nelerdir?”
Şikayetlerden ilki, sağlıklı bir toplumsallığın ve ahlakiliğin dolayımlanarak inşasında eğitimin yeterince işlev göremediği şeklindedir. Bu bağlamda eğitim sürecinde verilen teorik ideallerin, pratik hayatta karşılıklarının olmaması en temel sorun olarak görünmektedir. İkincisi, eğitim süreci günümüz dünyasında ulaşılan bilim, kültür vb. müktesebatı öğrencilere yeteri kadar verememektedir. Üçüncüsü, eğitim süreci eleştirel, sorgulayıcı bir yaklaşım oluşturma konusunda yetersizdir. Dördüncüsü, eğitim süreci evrensel bir perspektife sahip insan profili açısından yetersiz görünmektedir. En azından gündelik hayattaki konuşma ve yazılardan anlaşılan sorunları bu şekilde özetlemek mümkündür.
Şimdi bunları kısaca açmaya çalışalım. İlkin, gündelik hayatta Tanrı-insan, insan-insan ve insan-tabiat arasındaki ilişki “ahlakilik” ve “adalet” açısından ciddi problemleri deşifre etmektedir. Burada özellikle mevcut toplumsallık ve kültürellik zikredilen zafiyetlerin devamlılığında önemli bir etken olarak görünmektedir. Toplumsal düzeyde ödüllendirme ve cezalandırma sistemi ya da anlayışları eğitsel sürecin teorisini desteklememektedir. Söz gelimi; çöplerin çöp kutusuna atılması gerektiği şeklindeki teorik bilgi, toplumsal pratiklerde olumsuz davranışların toplum düzeyinde hiçbir şekilde yaptırıma uğramaması sebebiyle askıda kalmaktadır.
Eğitim süreci bir ferdi (=öğrenciyi) evrensel düzeyde diğer dünya vatandaşlarıyla rekabet edecek derecede bir müktesebatla donattığı gibi, bilimselliği, eleştirel düşünceyi ve sorgulamayı öğretecektir. Burada çok boyutlu zafiyetler kendisini göstermektedir. Öncelikle eğitim sürecinde öğrenciler daha çok benimsetilmek istenen görüşler doğrultusunda endoktrine edilme sürecine sokulmakta; dolayısıyla eğitim bir propaganda süreci olarak işlemektedir. Söz gelimi; Türkiye’de evrim düşüncesinin müfredatta yer alıp almayacağı ile ilgili tartışma bunun iyi bir örneğidir. Yakın zamana gelinceye kadar evrim teorisi kesin olumlanarak müfredatta endoktrinasyonun bir parçası haline getirilirken, daha sonra evrim müfredatın dışında bırakılmıştır. Halbuki bu iki düzenleme de endoktrinasyonun bir parçasıdır.
Burada olması gereken tavır şudur: Evrim diye bir düşünce vardır ve hatta ilerlemeden sosyal Darwinizme kadar sosyal bilimler alanındaki yansımalarıyla etkileri bulunmaktadır. Dolayısıyla uluslararası ölçekte bilimsel bir tartışma konusu olan bir temayı müfredata almamak gerçeklikten kopuşu sonuçlayacaktır. Bugün evrimle bağlantılı olarak geliştirilen sosyobiyoloji ve biyopolitika gibi bilim dalları yeni bir hayat tarzı inşasında işlevselleştirilmektedir. Dolayısıyla bu konulardan uzak durmak, ancak yaşadığımız dünyaya giderek yabancılaşmak anlamını taşıyacaktır.
Öğreticiler de evrimi kesin bir kanun olarak sunmak ya da reddetmek gibi propagandacı tavırlardan uzaklaşarak evrimle ilgili olumlu ve olumsuz görüşleri öğrencilere vererek tema ile ilgili alanı bütünsel bir resim olarak öğrencilere sunmak durumundadırlar. Yani öğrenci böyle bir görüşü kabul edip etmeyeceğine sunulacak gerekçeler çerçevesinde kendisi karar vermelidir. İşte bu yapılamadığı için evrim lehinde ya da aleyhinde; son kertede din lehinde ya da aleyhinde kesin inanlılar yetiştirmek üzere eğitim bir propagandaya dönüşmektedir.
Eğitimin bugün Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde en önemli fonksiyonu nedir? Görülebileceği üzere insanlar kendi çocuklarının üniversite eğitim almasını istemektedirler. Bunun temel sebebi, eğitimin bugün gelişmekte olan ülkelerde sosyal sınıflar arası mobilizasyonu sağlama noktasındaki işlevidir. Tam da bu sebeple eğitim süreci en başından itibaren ve özellikle üniversitede “entelektüalita” olarak değil “ekmek parası” diplomayı asıl hedef kılmaktadır. Bu arada üniversite eğitimi kitleselleştikçe bu eğilim çok geniş düzeyde kuvvet kazanmaktadır.
Eğitim konusu süreç içerisinde çok farklı değişimlerin (sistem değişimleri) konusu olurken, her seferinde atlanan temel nokta henüz netleştirilmiş bir insan felsefesinin olmamasıdır. Doğrusu bu eksikliği yukarıdan beri yaptığımız tüm analizlerin içine dağılmış olarak izleyebilirsiniz.
Burada eğitime dair çizmeye çalıştığımız resim, bize meseleye eğitimin insan felsefesinden başlamayı ve temel hedefler açısın yeniden yapılanmayı önermektedir. Dolayısıyla tüm bu öncülleri tartışarak bu yapılanma ancak mümkün olacaktır.