Albert Einstein için Wikipedia, “Bilim tarihinde önemli yere sahip teorik fizikçi” ifadesini kullanır. Ancak pek çok başka bilgi ve belge, Einstein’dan “dahi” olarak söz etmektedir. Einstein ve hayatı üzerine birçok kitap yazılmış, belgesel ve kurgusal film yapılmıştır. Hatta 1995 yılında, beyni konusunda da belgesel bir film çekilmiştir.
Peki hiç merak ettiniz mi, dahi fizikçi Einstein’ın beyni normal insan beyninden herhangi bir anatomik farklılık gösteriyor muydu?
Bu yazı, eğer konuyu merak ediyorsanız, olası sorularınıza yanıt vermek için kaleme alınmıştır.
Einstein’ın kısa biyografisi
Albert Einstein, 14 Mart 1879’da Almanya’da Ulm kentinde doğdu. Yaşamının ilk yıllarını Münih’te geçirdi. Lise ve üniversiteyi İsviçre’de tamamladı. Üniversitede iş bulmakta zorlandığı için bir patent ofisinde müfettiş olarak çalıştı.
1905 yılı Einstein için önemli bir yıl oldu. İleride fizikte devrim yaratacak dört makalesini de o yıl yayımladı. Daha sonra annus mirabilis (mucizevi yıl) ifadesini kullanacaktı. Aslında hiçbir zaman ülkesindeki katı disiplin ve militarizmden hoşlanmamış, daha 13 yaşındayken okuldaki ezberci öğretileri eleştirmiş, Kant ve birçok bilim insanının kitaplarını anlayarak öğrenmişti. Kritik düşünmeyi daha o yaşlarında benimseyerek tartışmış, sonuç olarak herkesten farklı olan düşünsel yapısını ortaya koymuştu.
Einstein,1921 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. 1933 yılı, tüm Yahudi popülasyonu ve Albert Einstein için Nazi diktası nedeniyle zor zamanlardı. Einstein ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. Ülkesinde Naziler, yazdığı tüm kitapları yakarken o, 1940 yılında ABD vatandaşı oldu.
Einstein, hayatı boyunca çok önemli fizik kuramları ortaya koymuştur. Bunların en önemlisi ve en popüler olanı “rölativite (görelilik) teorisi” oldu. Günümüzde hala tartışılan bu teori dışında Einstein, hayatı boyunca özgür ve kritik düşünceyi baş tacı yapmasıyla ünlendi.
Barıştan yanaydı; ancak dönemin ABD başkanı Franklin Roosevelt’e, Nazilerin atom bombası yapma tehlikesine karşı uyarıcı bir mektup yazdı. Daha sonra 1954 yılında, ölümünden bir yıl önce, arkadaşı L. Pauling’e bu eyleminin hayatının en büyük hatası olduğunu itiraf edecek, yine de Almanların bu projeyi daha önce gerçekleştirmelerinden korktuğu için mektubu kaleme aldığını belirtecekti. Bu mektup, ABD’de atom bombası yapım çalışmalarının öncülü olarak kabul edilmektedir.
Einstein, 18 Nisan 1955’te, abdominal aort anevrizması nedeniyle hayata veda etmeden önce ”Artık hiçbir akıllı lidere öğretmenlik yapamıyorum. Görevim sona erdi, ölüm saatim geldi.” diyerek tarihi bir kehanette bulunmuştur.
Hiçbir zaman vücudunun putlaştırılmasını arzu etmeyen Einstein, bu geçerli nedene binaen mezarı olsun istemiyordu. Huzur içinde veda etmek istemişti yaşamına. Ailesi, Einstein’ın cenazesinin yakılması kararını vermişti.
Ancak ölümü sonrasında ailesini ve yakınlarını bir dizi tatsız sürpriz beklemekteydi…
Einstein’ın beyni çalınıyor
Einstein’ın öldüğü gece, Princeton Hastanesinde çalışan Patolog Dr.Thomas Stoltz Harvey nöbetçiydi. Einstein’ın otopsisi sırasında çıkarılan beynini kendisine ait bir sefer tasına koydu ve evine götürdü. Formaldehit içeren bir kavanoza yerleştirdi.
Einstein’ın ailesi haberi alınca şoka girdi. Büyük bir skandal patladı. Sadece aile değil, hükümet yetkilileri ve hastane çalışanları da beynin iade edilmesini istiyordu. Peki, Harvey neden çalmıştı Einstein’ın beynini?
”Bu dünya hakkında her şeyi değiştiren beyindir!” diyen Harvey, ısrarla Einstein’ın beynini alıkoydu ve bu nedenle işinden atıldı. Tek amacının, dahinin beyni üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak olduğuna ve başka hiçbir amacının bulunmadığına dair aileyi ikna etmeyi de başardı.
1985 yılında Harvey, Einstein’ın beyninden yaptığı kesitleri birtakım uzman nöropatologlara yolladı. O yıllarda bu uzmanlar, daha çok beynin glial hücrelerine (ana nöronal yapıları destekleyen hücreler) odaklandılar ve Einstein’ın glial hücrelerinin, normal insanlara kıyasla daha fazla olduğunu ileri sürdüler. Konu çok tartışmalı bir hal aldı ve günümüzde bilim insanları hala Einstein’ın beyni üzerinde çalışıyor, makaleler yayımlıyor.
Einstein’ın beyni üzerine yazılan tıbbi makaleler
Şüphesiz Harvey bile, Einstein’ın beynini ‘çalarak’ evine götürdüğünde, kendi ölümünden sonra da konu üzerine bu kadar çok tıbbi makale yazılacağını tahmin etmemiştir. Ünlü tıp arama motoru Pubmed’i, konu ile alakalı anahtar kelimeleri yazıp ziyaret ettiğinizde karşınıza 4000’in üzerinde sonuç çıkmaktadır! Tabii, gerçek çalışmalar bu rakamın çok altındadır; ancak bu çarpıcı sayı konuya olan ilgiyi anlatması açısından manidar kabul edilebilir.
Bu konuda yapılmış en kapsamlı çalışmalar 2000’li yılların sonrasındadır ve son makale de 2018 yılına aittir.
2009, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında, Einstein’ın beyni üzerine daha çok bilimsel araştırma yapılmış ve daha çok makale yazılmıştır.
İlginç olan ise, konuya salt nörobilimci ve nöropatologların değil, evrimsel antropologların ve çeşitli başka dallardan bilim insanlarının da dahil olmasıdır. Bu konuda bir nörolog olan bendenizin dikkatini en çok çeken makale, 2013 yılında Brain dergisinde Dean Falk ve arkadaşları tarafından yayımlanan makaledir. Brain dergisi, nöroloji camiasının uluslararası en prestijli dergilerindendir.
Falk, evrimsel antropologdu. Arkadaşlarıyla yazdığı makalede, Einstein’ın beyninin otopsiden hemen sonra çekilen fotoğraflarını kullanmışlar, kullanım iznini de Silver Spring, Maryland’deki ‘National Museum of Health and Medicine (Milli Sağlık ve Tıp Müzesi)’dan almışlardı. Yazdıkları makale öylesine popüler olmuştu ki, birçok gazeteci ve yazar tarafından çeşitli yazılara konu edilmişti.
Falk ve arkadaşları bu makalede, Einstein’ın prefrontal korteksinin (prefrontal korteks, kabaca beynin ön lobunda soyut düşünceden sorumlu alan olarak tanımlanabilir) normal kişilere oranla daha büyük bir hacme sahip olduğunu ve kıvrımlarının daha fazla olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu savlarını da, geçen asrın en ünlü soyut düşünce teorisyeni olduğu kuşku götürmeyen Albert Einstein’ın, üç boyutlu ve soyut düşünce kabiliyetinin maksimum oluşuyla ilişkilendirmişlerdir.
Makale tam 24 sayfadır. Bilimsel makaleler için sayfa sayısı genellikle sınırlandırılır. Ancak Brain dergisi bu makaleye özellikle uzun bir yer ayırmıştır. Makale, o güne dek yayımlananlar içinde en kapsamlı nörobilimsel ve antropolojik bilgiler içermekteydi. Üstelik, ayrıntılı ve farklı kesitlerden çekilmiş ve daha önce yayınlanmamış fotoğrafları da içeriyordu.
İçinizde meraklı olanlara ‘güzel bir haber’ diye belirtmekte fayda görüyorum. Falk ve arkadaşlarının bu makalesi, Pubmed tarafından tamamı okunmasına izin verilen ve indirebileceğiniz makaleler sınıfında yer almaktadır. Dolayısıyla, full text (tam metin) erişim olanağı sunulmuştur.
Einstein’ın beyni konusunda daha farklı çalışmalar da gerçekleştirilmiş. Falk ve arkadaşlarının makalesinden çok daha önce yayımlanan ilginç ancak tartışmalı bir makalede, Einstein’ın çocukluğundaki disleksi (okuma güçlüğü), sol serebral kortekste (beyin kabuğu) yer alan ve konuşma merkezlerinden biri olarak da bilinen 39. Brodmann alanının normal kontrollere göre daha küçük hacme sahip olmasıyla ilişkilendirilmiştir. S.Kantha‘nın bu makalesi, kontrol grubu açısından şüpheli bulunmuş, yazıya beklenenden daha az oranda itibar edilmiştir.
2014 yılında, benim yine çok önemli olduğunu izlediğim bir başka makale Weiwei Men, Dean Falk ve arkadaşları tarafından kaleme alınmış ve yine Brain dergisinde yayımlanmıştır. Makale bu defa Einstein’ın beyninin iki hemisferini (iki yarısını) bağlayan, “corpus callosum” denen yapı üzerine odaklanmıştır. Makalenin sonuçsal değerlendirmesinden önce, yine yazarlarının bilim dallarının beklediğimizden çok farklı olmasına dikkat çekmek isterim. Bu makaledeki ilk yazar Men, aslında fizikçi olup Şangay’da bir üniversitenin manyetik rezonans laboratuvarında çalışmaktadır. Dean Falk, bildiğiniz üzere evrimsel antropologdur. Makalenin üçüncü yazarı ise Tao Sun olup, Washington Üniversitesi Pediatri Bölümündendir. Oldukça farklı bölümler değil mi? Açıkçası bu makaleyi ilk okuduğumda Brain dergisinde yayımlanmış olması dışında, beni en çok etkileyen bu bilim-birim farklılığıydı.
Gelelim araştırmacıların heyecan verici sonuçlarına, ki o zamana dek yayınlanmamış veriler olduklarını önemle belirtmek isterim. Araştırmacılara göre, yukarıda açıklamasını yaptığım corpus callosum dediğimiz yapı, Einstein’ın beyninde oldukça kalın bir çapa sahipti. Araştırmacılar, kontrol grubunu Einstein’ın yaş grubundan, yani yedinci dekaddaki normal kimselerden seçmişlerdi; ancak Einstein’ın beyninin callosal kalınlığı yaşıtlarına göre çok yüksekti. Hatta genç insanlara eşdeğer ya da onlardan fazlaydı. Bu durum, yine araştırmacıların makalesine göre, iki beyin yarısı yani sağ ve sol beynin arasındaki bağlantıların çok yoğun olduğuna ve iki beyin yarısı arasındaki bu koordine iletişimin entelektüel yeteneklerin yüksekliği ile ilgili olabileceğine dikkat çekiyordu.
Einstein’ın beyni konusunda yayımlanan son makale ise iki sene öncesine aittir. Brain and Nerve adlı Japonca yayımlanan bir dergide, 2018 yılında basılmıştır. Yazarı Juro Kawachi‘dir. Kawachi, Tokyo Üniversitesinde bir nörobilim uzmanıdır ve makalesinde vurguladığı en önemli ve belki de sözünü ettiğim diğer makalelere göre fark yaratan en önemli söylemi, Einstein’ın beyninin anatomik farklılıklarının, beyin bireye has olduğu için entelektüel kapasitesi ile direkt bir bağlantısının olmayabileceği yolundadır.
Makaleye mektupla yanıt veren ya da bu makaleyi tartışan bir başka makaleye rastlamadım. Bu durumun nedeni, makalenin batı dünyasında çok tanınmayan ve Japonca yayımlanan bir dergide basılması olabilir.
Kişisel bakışım, Einstein’ın beyni konusunda gelecekte daha çok makalenin yayımlanacağı olasılığının yüksek olduğu doğrultusunda. Çünkü beyin denen gizemli yapıyı henüz tam olarak çözebilmiş değiliz.
Tartışmalı olabilecek bir iddia olmakla beraber ölümünün üzerinden 65 yıl geçtiği halde, Albert Einstein hala 20. yüzyılın en önemli dahisi kabul edilmektedir. Sadece yaşamı ve teorileri ile değil; insanlık adına fikirleri, sağlam temellere dayanan kişisel inançları, hatta çalınan beyniyle ve beyni üzerinde gerçekleştirilen araştırmalarla da çok popüler olmuştur. Nitekim tam da bu sonuncu nedenden ötürü, neredeyse bir nöromite (nörolojik efsane) dönüşmüştür.
Söylemlerindeki hümaniter yaklaşım dışında popüler kültürün de önemli bir parçası haline gelen Einstein, Time dergisi yazarı Frederic Golden’a göre ”Bir çizgi romancının gerçeğe dönüşmüş hayali” idi.
Bu yazıyı Albert Einstein’a ait bir söylemle bitirmek isterim. Bakınız dahi ne demiş?
”Önemli olan sorgulamayı bırakmamaktır. Merakın kendi varoluş nedeni vardır.”
Samimiyetle ifade etmek isterim ki, ünlü dahinin bu sözü kanımca sadece bilim insanlarına değil, tüm insanlığa ışık olmalı, hedef olmalıdır.
Lütfen sorgulayalım, çok düşünelim ki aklımıza hizmet edelim. Beyin, en büyük hazinemizdir.
KAYNAKÇA
- Türkçe Wikipedia ‘Albert Einstein’ maddesi
- On the brain of a scientist: Albert Einstein. Diamond MC, Scheibel AB, Murphy GM Jr, Harvey T.Exp Neurol. 1985 Apr;88(1):198-204. doi: 10.1016/0014-4886(85)90123-2.PMID:3979509
- The cerebral cortex of Albert Einstein: a description and preliminary analysis of unpublished photographs. Dean Falk, Frederick E. Lepore and Adrianne Noe. Brain 2013: 136; 1304–1327
- Albert Einstein’s dyslexia and the significance of Brodmann Area 39 of his left cerebral cortex. Kantha SS.Med Hypotheses. 1992 Feb;37(2):119-22. doi: 10.1016/0306-9877(92)90052-e.PMID:1584096
- The corpus callosum of Albert Einstein‘s brain: another clue to his high intelligence? Weiwei Men,Dean Falk,Tao Sun,Weibo Chen,Jianqi Li, Dazhi Yin, Lili Zang and Mingxia Fan. Brain 2014: 137; 1–8
- Einstein’s Brain: The Problems Associated with Investigating the Uniqueness of an Individual’s Brain.Kawachi J.Brain Nerve. 2018 Jun;70(6):587-597. doi:10.11477/mf.1416201051.PMID: 29887528 Japanese.
- Relics-Einstein’s Brain-65 min film directed by Kevin Hull-A BBC documentary 1995
- Einstein’s brain was different from other people’s.Posted by Deborah Byrd in HUMAN WORLD | November 19, 2012
- Einstein’s death reason- google taraması
- Einstein’s last words-google taraması