(tababet san’atının icrası ile geçen 33 yıl / anı 15)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. Sınıfta “Küçük Stajlar” denilen stajların birinde idik. Sene 1986. Stajın yapıldığı klinik, fakültenin Cebeci’de bulunan yerleşkesinde idi. Hoca o gün derste deri flepleri (vücudun bir yerinden başka yerine aktarılabilen doku) konusunu anlatıyordu. Oldukça sert mizaçlı olan hocamızın, biraz da mağrur bir edası vardı.
Stajyerlerin dikkatini çekmek, derse olan ilgilerini arttırmak ve konuyu anlayıp anlamadıklarını yoklamak için ara sıra ders anlatmayı bırakır, soru sorar veya son söylediği sözlerin tekrar edilmesini isterdi. Bilemeyince de kızar, bağırır çağırırdı. O günkü derste de benzer sahneler yaşanmıştı ve hoca yine formunda gözüküyordu. Arkadaşlarımızdan birini kaldırmış, soru sormuş fakat cevap alamamıştı. Öfkelenmiş, hakaretamiz ifadelerle rencide etmiş, herkesin içinde azarlamıştı. Fakat o an umulmadık, hepimizi şaşkınlığa uğratan bir şey oldu.
Arkadaşımız da hocaya aynı sertlikte karşılık verip bağırmıştı. Soruyu bilemediğinden dolayı şahsına asla hakaret edilemeyeceğini, olumsuz not isterse verebileceğini belirtti. Hepimiz donmuş kalmıştık. Hocanın bu karşı çıkışa vereceği tepkiyi bekliyor, doğrusu korkuyorduk. Fakat yine hepimizi hayrete düşüren bir şey oldu. Hoca sustu, kaldı.
Sesinin tonunu azaltarak, sakin ve yumuşak bir üslupla “Evladım, niyetim asla seni incitmek ve kırmak değildi, ben sadece sizin konuyu anlamanızı, konunun anlaşılıp anlaşılmadığını bilmek istiyordum o kadar” dedi ve konuyu kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Teşbihte hata olmazmış. Tabir-i caizse “deli, deliyi görünce sopasını sakla(r)mış, hoca bu defa, belki de ilk defa sert bir kayaya çarpmıştı. “El yumruğu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanırmış” atalar sözünü de bu meyanda hatırlatıvereyim.
Darbe ile başa gelmiş bir askerin cumhurun başkanı olduğu o yıllarda, asker kökenli olan bir hocanın (ki aynı zamanda ana bilim dalı başkanı idi) dersinde böyle bir karşılık vermek öyle her babayiğidin (stajyerin) harcı değildi. Sol, sosyalist düşüncede; resim yeteneği de olan ve biraz da “tuhaf biri” olan arkadaşımız ‘nev’i şahsına münhasır’ bir kişi idi. Yıllar sonra öğrendim ki, psikiyatri uzmanı olmuş.
Ha unutmadan, siz sormadan ben söyleyeyim. O stajda arkadaşımız üstelik o hocadan sınava girdi ve hepimizden daha yüksek not alarak da stajı geçti.
İster hoca, ister ağa, ister paşa, kim olursa olsun, kimsenin bir başkasının “izzet-i nefsiyle oynamaması ve oynanmasına müsaade etmemesi” bir “erdem”miş. O günkü derste, o arkadaş iyi bir “iş yapar”ak bize iyi bir örnek olmuş, ders vermişti. Ben kendi hesabıma o dersi aldım, ezber ettim ve ileriki yıllarda gücüm yettiğince uygulamaya çalıştım.
2 yorum
Bu anının ve bu sitede yayınlanmış diğer anıların gözden geçirilmiş son hallerinin ve ayrıca yayınlanmamış birçok anının yer aldığı ve bir yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığım kitabım “BENİM YOLUM / Tababet San’atının İcrası İle Geçen 33 Yıl”, 08.12.2021 tarihinde okuyucu ile buluştu. Kitap 378 sayfa olup Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) yoluyla yayınlandı ve kitapyurdu sitesinde satışa sunuldu. Kitabı incelemek ve edinmek isteyenler için internet adresi; https://www.kitapyurdu.com/kitap/benim-yolum/602498.html
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html