Beş Şubat, 2024’te yayınlanan ‘Eller Nelerle, Biz Nelerle Uğraşıyoruz’ başlıklı yazıma, on altı yorum yazılmış. Yazdıklarımı tebrik ederek olumlu görüş bildiren okurların yanında, olumsuz görüş içeren yorumlar da olmuş. Hepsini de okuyarak, yayınlanmaları için onayladım. Her yorumu tek tek yanıtlamak yerine, düşündüklerimi, sizlerle bu ikinci yazımda paylaşmayı, daha uygun buldum.
Yorumlarda yazıma, 1600 lü yıllardan başlamış olmam eleştirilmiş. ‘Ondan önce de, keşif ve icatlar yok muydu’ demişler. Vardı da, yazıya bir yerlerden başlanılması gerekiyordu. Takdir edeceğiniz gibi, tekerleğin, yazının, hatta ateşin bulunmasına kadar da gerilere gitmedim.
Yorumcular, Osmanlı’da yıllar içinde süregelen bu türden dini tartışmaların olmadığını beyan etmediklerine göre, bunları yorumcuların da kabul ettiklerini var sayıyorum.
Bir arkadaşımız, “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı 5 ciltlik eseri okudum. Tavsiye ederim. Siz de okuyun. O zaman; “Mucit ve kaşiflerin, hemen tamamı hristiyan, musevi, hatta belki birkaçı ateisttir. ” iddianızdan vazgeçersiniz’ diye yazmış.Tıp tarihçisi değilim. Bırakın çağlar öncesinde yazılanları, yirmi yıl öncesinin tıp kitaplarını bile okumam. Onları tarihçilere ve tarihle ilgilenen arkadaşlarıma bırakırım. Tıp alanında bilgilerimiz, 3-5 yılda bir yenilenir. Sık sık, yeni buluş ve icatlar olur, eskimiş olan bilgiler değiştirilir. Yeni tanı ve tedavi yöntemleri, cihazlar, yeni ilaçlar bulunur. Bu yüzden tıp kitapları, 5-6 yılda bir, yeni baskılarını yayınlarlar. Hatta, çok daha yeni bilgileri, henüz daha klasik kitaplara girmeden, tıp dergilerinde yayınlanan, bilimsel makalelerden takip ederiz. Değişik branşlarda, her yıl kongreler yaparak bilgilerimizi tazeleriz. Kongrelerimize, hangi ülkeden olursa olsun, yenilikleri bulup geliştiren ve tıp dünyasına öneren bilim insanlarını davet ederiz.
Anadolu insanımız, bunun böyle olduğunu kendince, çok iyi takdir etmiştir. Hatta, ‘doktorun yenisi, avukatın eskisi makbuldür’ diye bir tekerlemesi bile vardır. İşin doğrusu, kanunlarımız çok sık değiştiğinden, ‘avukatın da yenisi’ denilebilir.
Ekonomik ve sosyal kalkınma, gelişme, yenilenme, yenilik ve uygulama konularıyla ilgili olarak, akademik akıl yazılarımda, önceden de okuyucunun dikkatini, bunları gerçekleştiren ülkelere çekmek istemiştim. Yazılarımın bazıları:
Pakistanlı müslüman bilim adamının ilginç araştırması. 28.5.2021
Uyanan Çin ve Manipülasyonları. 18.11.2021
Neden herkes Almanya’ya gitmek istiyor? 2.2.2022
Çok uzaklardan, ders alınacak bir gelişmişlik öyküsü, 24.1.2023
Ülke olarak, neden çok çalışmalıyız. 30.1.2023
Tarihimizde, ‘eğer’ ve ‘keşke’lerimiz pek çoktur. Eğer Yavuz Sultan Selim, Çaldıran, Ridaniye, Mercidabık savaşlarından sonra, tarihimizde ilk ve son kez, iki yıl ordusuyla İstanbul dışında konaklayıp, erkenden vefat etmeseydi. Oradan getirdiği Mısır hazineleriyle, tıka basa doldurduğu hazinenin, ondan sonra gelen padişahlar tarafından Süleymaniye ve Selimiye inşaatları yerine, askeri fabrikalar, top-tüfek, donanma, okullar ve bilimsel akademilerin kurulmasında harcansaydı, enderunda matematik ve astronomi derleri kaldırılmasaydı, Piri Reis öldürülmeseydi, Sultan Süleyman döneminde I. Viyana kuşatması başarısız olmasaydı, donanmanın başına bir kara paşası getirilmeyip, İnebahtı’da 1571 de haçlılara yenilmeseydik, donanmamızda daha güçlü ve yüksek gemiler (çekdiri yerine yelkenli kalyon) ve daha çok topumuz olsaydı.
Keşke, 1999 Marmara depreminden gerekli dersimizi alsaydık. Belediyelerimiz, daha bilimsel çalışıp, 6 Şubat 2023 te 11 ilimizde yaşanan korkunç deprem faciasında, 53 binden fazla canımızı yitirmez, binlerce binayla birlikte şehirlerimiz yerle bir olmazdı. Keşke keşke. Maalesef, daha ben yazımı bitirmeden, TV de dokuz madencimizin üstüne kabus gibi çöken toprak kayması ile ilgili, altın madeni ve siyanür faciasını içim yanarak izliyorum.
Takdir edersiniz ki bilim, özgür düşünceyle yola çıkılarak, mevcut bilgilerin üzerine -taş üstüne taş, tuğla üstüne tuğla- konularak, çok büyük emek ve çaba gösterilerek yapılır. Bilim ve bilim insanları, kendilerine değer verilmeyen ülkelerden kaçıp giderler. Kaşif ve mucitlerin, farklı dinlerden olmasına, sizler gibi ben de çok üzülüp, hayıflanıyorum. Ancak gerçekler de böyle.
Yazdıklarıma negatif yorum yaparken, bilimsel veri ortaya koyamayan değerli arkadaşlarım, cehennemlik dediklerinin icadı TV leri izleyip, onların bulduğu telefonları kullanıp, onların ürettikleri arabalara binmeye devam ediyorlar. Onların keşfedip piyasaya çıkardığı bilgisayarlarla, internette dolaşıp, yazılanları ve olan biteni oradan izliyor. Otobüs, tren, uçak, metro, hatta yine onların icat ettiği asansörleri kullanmaya devam ediyorlar. Hastalandıklarında, MR, tomografi, ultrason ve robottan yararlanıyorlar. Eğer, yirminci yüzyılın dahisi, Sırp kökenli Nikola Tesla’nın bulduğu alternatif akım elektriğimiz olmasaydı, bu gün evlerimizde ne ışığımız olurdu, ne de, her gün kullandığımız, elimizin altındaki aletler çalışırdı.
‘Akademik Akıl’ da, bilimsel destek olmadan yazılanların, okuyanlar katında, çöp olarak değerlendirileceğini unutmayalım.
7 yorum
Gayet güzel açıklamıştır.bilim deger verilen ilçede gelişir
Çok boş işlerle yıllarca uğraşılmış toplumumuzda, halen de sürmekte. Çok haklısınız değerli meslektaşım.
Değerli Haldun Hocam,
Çok güzel örneklerle , konuları aksi iddia edilemeyecek şekilde açıklamışsınız. Elinize ,yüreğinize, kaleminize sağlık. Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Saygılarımla
Sen hep veriler ışığında doğruları yazarsın Haldun eleştirilerin nedenini anladımda maalesef doğru olan sensin ilimden okumaktan bu kadar uzak insanların eleştileri sana yön veremez sen devam et arkadaşım
Yerin de bir yazi tek doğru bilim yolu herkes kendi bilgusi kadar konuşur.
Yazdıklarına tamamen katılıyorum sevgili Haldun kardeşim. Kalemine sağlık.
Haldun Bey gerçekler acıdır. Maalesef biz genelde bunları kabul etme olgunluğunu dahi gösteremiyoruz. Çoğu zaman bize hoş gelenle yetiniyoruz. Durum bundan ibaret.