22 Mart 2024 sabahı, erkenden kalkıp hazırlandım. Dile kolay, Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun olalı, elli yıl olmuş. Sıhhiye durağında metrodan indim. İşte fakültem, tüm heybetiyle karşımda duruyor. Yürüyerek, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin önünden geçiyorum. Fakültenin etrafı, sonradan demir parmaklıklarla çevrilmiş. Öğrencilik yıllarında, önünden geçerken, arada bir içerideki öğrenci kantinine de uğrardık. Şimdi kolay mı içeri girmek. Girişte bariyerler konulmuş. Fakülteyi geçip sağa dönerek, Türk Tarih Kurumu ve Sağlık Bakanlığı’nın Yüksek İhtisas Hastanesi’nin önünden geçiyorum. Hastane, Şehir Hastanesi’ne taşındığından kapatılmış durumda. Ön duvarında ‘Acil servis’ yazan bölüm metruk halde bırakılmış. Koskoca bina içinde, sadece aile hekimliği bölümü kalmış. İçim burularak oradan geçiyorum. Hastanenin bitişiğinde, yıllarımızın geçtiği, muhteşem Anakara Tıp Fakültesi Morfoloji binasının önündeyim. Otoparktaki küçük tabelalarda hoca adları yazılmış. Hiçbirini tanımıyorum. Törene daha iki saat var. Önce, binadan içeri girip, dekanlık koridorlarını dolaştım. Duvarlarda, hocalarımızın toplu fotoğraflarını tek tek inceledim. Beni tanımasalar da, oradaki görevliler ve hocalar, güler yüzle selam veriyorlar.
Daha sonra, törene gelen arkadaşlarla, binanın önündeki öğrenci kantininde buluşarak, çaylarımızı içtik, aramızda eski günlerimizden sohbet ettik. Bizim zamanımızda öğrenci kantini, bodrum katta izbe bir yerdeydi. Biz mezun olduktan sonra, öndeki bu şirin binayı yapmışlar. Tören vakti yaklaşınca, fakültemizin kurucusu ve ilk dekanı olan, Prof. Abdulkadir Noyan Toplantı Salonuna geçtik. Fakülte girişi fuayenin sağ tarafında, merhum genel cerrahi hocamız, Prof. Demir Uğur’un Atatürk panosu yerli yerinde duruyor ve gelenleri, hoş geldiniz diyerek selamlıyordu. Biz, on yıl önceki törende de buradaydık. Yıllar önce, sınıf arkadaşımın kızını doğurtmuştum. O da yanımızda, çocuğuyla birlikte gelmiş. Güzel kızını öptüm ve üstün başarılar diledim.
70. yıl plaketini alacak olanlar, sadece iki büyüğümüzdü. İlki, dekanlık ve daha sonra rektörlük görevlerinde de bulunan, kardiyoloji hocamız, Prof. Ahmet Sonel, diğeri Dr. Bülent Kayıkçı idi. Dr. Kayıkçı, plaketini aldıktan sonra yaptığı veciz konuşmasında, son yıllarda, sağlıkta yaşadığımız olumsuzluklardan bahsetti.
60. Yıl plaketini alacak 12 kişi kalmış, aralarında, bizim hocalarımız da var.
50. yıl, plaketini alacak olan bizler, toplam olarak 112 kişiyiz. Yetmişi bizim sınıftan. Aramızda Hacettepe Tıp Fakültesi mezunları da var. Barkovizyondan, bir kısmı mezuniyet albümümüzden alınmış, gençlik fotoğraflarımız gösteriliyor. Gençlik işte, ‘uçtu da gitti’ diyoruz. Toplantıya, benim gibi İstanbul’dan gelen, Bursa, Balıkesir, Erzurum, Antalya, Fethiye, hatta Kıbrıs’tan gelen arkadaşlarımızın da olması, beni çok mutlu etti. Kimimiz göbeklenmiş, saçlar ağarmış, kiminde toptan dökülmüş, kimimiz beli bükülmüş olsa da, biz yine buradayız. Kızlar, her zaman olduğu gibi, yine saçları bakımlı, çok şık ve alımlılar.
Aidiyet duygusu böyle bir şey olsa gerek diye düşünüyorum. Bizleri yetiştirdikleri için, Ankara Tıp Fakültesi ve hocalarımızla gurur duyuyorum. Şimdiye kadar sınıf arkadaşlarımız arasından, klinik şefleri, doçent, prof., başhekim, daire başkanı, dekanlar, milletvekilleri, hatta üç tane de sağlık bakanı, (Dr Ayda Yakup Ürdün, Dr Gülsen Bozkurt KKTC ve eski sağlık bakanı Dr. Osman Durmuş) çıktı.
Çoktandır, İstanbul Tabip Odası’na üyeyim ve odamızın ‘emekli hekimler komisyonu’nda aktif olarak çalışıyorum. 14 mart günü, beyaz önlüklerimizi giyip, Taksim’deki Atatürk Anıtı’na, kırmızı beyaz çelengimizi bıraktık, saygı duruşunda bulunduk ve İstiklal Marşı’mızı birlikte okuduk TTB ve İTO başkanları, kısa konuşmalar yaptılar, ardından sağlık bildirgemiz okundu. Bu yıl, anıt etrafında görev yapan polis arkadaşların engeliyle de karşılaşmadık.
İstanbul’daki plaket törenleri, maalesef, Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakülteleri’nin dışında, onlardan çok daha sonra ve uzaklarda kurulmuş olan, Kültür Üniversitesi salonlarında yapıldı. Oradaki törenlere, mazeretim nedeniyle katılamadım. ‘Biz, ülkemizin ilk tıp fakültesiyiz diye, her yerde böbürlenip övünenler, şimdiye kadar, ne hastanelerini yenileyebilmişler, ne de bir toplantı salonu yapabilmişler. 1999, Marmara depremi felaketi sonrasında bile, dayanıksız binalarda çalışmaya devam etmişler. Bu da, onların kabahati olmalı diye düşünüyorum.
Biz bu yıl, 14 Mart Tıp Haftası nedeniyle, oldukça yoğun çalıştık. Emekli hekimler komisyonu olarak, İstanbul’un değişik yerlerindeki huzurevlerinde kalmakta olan meslektaşlarımıza, iki gün süreyle ziyaretlerde bulunduk. Onlara çiçeklerimizi sunduk. Bir akşam, meslektaşlarımızla, Kalamış’taki ‘Kaleidon tesisleri’nde, kokteyl toplantısında buluştuk., birlikte şarkılar söylendi, oyunlar oynandı.
Sonrasında ver elini, başkentimiz Ankara. Yolda gelirken, soğuk ve karı da, beraberimizde getirmiş gibi olduk. Bir süredir havalar ılık geçtiğinden, Ankara’da erik ve kayısı ağaçları çiçek açmaya başlamışlar. Üzerlerine kar yağınca, bu yıl yine yanılmış gibi oldular. Törenin ertesi günü sabahında, bazı arkadaşlar Anıtkabir’e gitmişler. Niye bize de haber vermediniz diye, sitem ettik. Öğleden sonra, Kavaklıdere’de güzel bir restoranda, hep birlikte yemek yerken, saatlerce sohbet etme imkanımız oldu.
On yıl sonra, eğer sağ olursak, 60. Yıl törenlerinde buluşmak üzere, vedalaşarak birbirimizden ayrıldık.
12 yorum
Ağlattın beni Haldun harika yazı çok teşekkürler kalemine sağlık
Eline sağlık Haldun kardeşim.Daha nice güzel toplantılara inşallah.
Teşekkürler Hocam, güzel hatıralar ve güzel yazmışsınız, nice güzel günlere
Ben de aynı güzergâhdan benzer duygu ve düşüncelerle Morfoloji binasının bahçesine girdiğimde şirin kantin binasını gördüm ve talebelik yıllarımızda boş zamanlarda o kafenin yerindeki taşların üzerine oturup Sincan Kayaş banliyö trenini ve buharlı lökomotifleri seyrederek vakit geçirdiğimizi, alt taraftaki küçük alanda Cunta futbol takımının amansız maçlarını izlediğimizi hatırladım. Aradan 50 yıl geçmiş dile kolay. Çok erkenden aramızdan ayrılanları, zaman içinde yitirdiklerimizi düşünerek onları da sevgi ve rahmetle andım. Herkes kendi okulunu sever ama bizimki başkadır ve arkadaşlarımız da yıllardan sonra hep ilk günkü gibi içten ve kardeşlik duygularıyla doludur. Tüm kardeşlerime sağlık huzur ve esenlikler diliyorum, bu güzel yazı için de ellerine sağlık diyor, çok teşekkür ediyorum.
Çok güzel betimlemişsiniz duygu ve düşüncelerinizi çok değerli Haldun Hocam. Elinize,kaleminize yüreğinize sağlık. Daha nice mezuniyet toplantılarınızı sağlıklı bir şekilde anmak dileklerimle selam ve saygılarımı sunuyorum. Sağlıcakla kalınız.
Sevgili Haldun, güzel bir yazı yazmışsın. Ellerine sağlık. İyi ki toplandık ve birbirimizi gördük . Ankara Tabip Odasına ve ertesi gün gerçekleştiği öğle yemeği ile, bize güzel bir beraberlik sağlayan sevgili Emine ye çok teşekkür ediyorum.
Halduncum çok güzel yazmişsin eline sağlık. Ancak fotografi bana yabancı geldi , nitekim biz mezun olduğumuzda bu bina yoktu,onun yerine ankara tıp morfologi binası, o muhteşem bina olsaydı çok çok heyecanlı olurdu. Hoşça kal sevgili haldun
Çok duygulandıran, bir o kadar da gururlandıran yazı olmuş Haldun. En kısa zamanda tekrarı olur ümidi ile arada geçip giden yıllara inat mı yapsak farkı kapatabilmek için? Sağlıklı günlerde yazılarına devam….
👏👏👏❤️❤️❤️
Kaleminize sağlık..Sağlıkla 60. yıl kutlalamalarına da katılmanız dileği ile.
Değerli kardeşim Haldun güzel yazın ve düşüncelerin için çok teşekkürler Eline sağlık selamlar saygılar
Sağlıklı, mutlu nice kutlamalar diliyorum. 🙏
Hepinize saygı ve sevgilerimle