İnsanın yaşamını erdemli bir şekilde sürdürebilmesi için tüm değerleri içinde barındıran bir kavramdır liyakat. Bir toplumun gelişebilmesi için olmazsa olmazlardandır. Gelişmiş olan kurum, kuruluş, üniversite ve hatta devlet ile gelişememiş olanlar arasında turnusol kâğıdı gibi ayırt edici temel unsurlardan biridir. Liyakat ve sadakatin sıralamasının tartışıldığı bir toplumda, bir yerlerde sıkıntı var demektir. Çünkü liyakat, belirli bir bilinç doğrultusunda bireyin kendisi, ülkesi, vatanı ve milleti için elinden gelen tüm gayret ile çalışması neticesinde oluşabilecek ve gelişebilecek yetiler bütünüdür.
Liyakat ve sadakat ikiz kardeş gibidir. Ne var ki liyakat, sadakatten biraz önce doğmuştur. Çünkü hakikate sadık olabilmek için önce ona layık olmak gerekir. Nasıl mı? İşte, tarihten yaşanmış bir örnek:
Mekke fethedildikten sonra, Peygamberimiz Kâbe’nin anahtarlarını Hz. Ali’den gidip almasını ve kendisine getirmesini istemiştir. Kâbe’nin anahtarları o an için Müslüman olmamış ve hala müşrik olan Osman B. Talha’dadır. Hz. Ali, Peygamberimizin isteği üzerine Osman B. Talha’yı bulur ve Kâbe’nin anahtarlarını geri vermesini ister. Kâbe’nin anahtarlarının yıllarca kendi soylarında olduğunu ve Kâbe’nin korumalığının kendi sülalesi tarafından yürütüldüğünü, Hz. Muhammed’in peygamber olduğuna da inanmadığını açıkça söyleyerek Kâbe’nin anahtarlarını vermeyi reddeder. Hz. Ali ısrarlı davranır ve bu isteğin Peygamberimizin emri olduğunu Osman B. Talha’ya hatırlatarak, bu anahtarı her ne şartlarda olursa olsun alacağını söyler. Böylece, Osman B. Talha’nın bileğini bükerek anahtarı elinden alır. Canı yanan Talha anahtarı vermek mecburiyetinde kalır. Anahtarı Osman B. Talha’nın elinde zorla da olsa alan Hz. Ali, hızlıca Efendimizin yanına gelir ve anahtarı verir. Peygamber Efendimiz anahtarı Hz. Ali’den teslim alır. Anahtarı tekrar geriye Hz. Ali’ye uzatarak, bunları gerisin geriye tekrar teslim etmesini ister. Hz. Ali şaşkınlık içerisinde kalır ve Peygamberimize sorar: “Ey Allah’ın Resulü, biraz önce emrinizle gidip anahtarları alıp getirdim ve size teslim ettim. Şimdi de emrinizle yine aynı şahsa anahtarları götürüp teslim etmemi emrediyorsunuz. Bunun sebebi nedir?”, “Ya Ali! Sen anahtarları yolda bana getirirken Cebrail (a.s.) bana vahiy getirdi. ‘Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.‘(Nisa: 58)”
Bunun üzerine Hz. Ali, Osman B. Talha’yı bulur, önce helallik ister ve sonra da anahtarları ona teslim eder. Bu defa hayret etme sırası Talha’dadır. Anahtarları teslim alan Talha sorar: “Ya Ali, anahtarları az önce elimden zorla ve canımı acıtarak alan sen değil miydin? Niçin geri getirdin?” Hz. Ali, olanları Talha’ya anlatır. Osman B. Talha bu olay üzerine Müslüman olur.
1 yorum
Yine önemli bir konuda güzel bir yazı. Elinize sağlık. İzninizle küçük bir katkı yapmak isterim. Türkiye`de genelde liyakatsiz olarak bir pozisyona atanan bireylerde mutsuzluk, başarısızlık vs. durumları gözlenmez. Aksine gayet normal bir durum olarak getirildikleri pozisyonları kabul ederler. Bunun ana nedenlerinden biri; atama gerçekleştirdikten sonra çalışma arkadaşlarının bireyi tebrik ve kutlamalarla bu pozisyonu onun ne kadar da hak ettiğini ifade etmeleridir. Liyakatsiz olarak herhangi bir pozisyona atanan bireyde böylece başlangıçtaki biraz var olan tereddütlerde kaybolur. Ta ki aynı şeylerin deneyimleneceği bir sonraki atamaya kadar. Bu konu şayet sorun olarak tanımlanıyor ve çözümü isteniyorsa herkesin taşın altına elini koyması ve gerçek düşüncelerini seslendirmesinden geçer. Bu yapılmazsa liyakat sorunu ütopik düşünce olarak varlığını devam ettirir.
Saygı ve sevgilerimle