KÖYLÜNÜN VE EMEĞİNİN İSYANINI DUYAN, BİLEN VAR MIDIR?
KÖYLÜ ADINA ŞEHİRLİ SATIŞ YAPMASIN.
DESENE RİBA ÜLKEMİZİ VATAN EDİNMİŞ.
RİBA YETMİŞ KÜSÜRDÜR.
BİRİNİ BANKALARDAKİ HAKSIZLIKLARA VERDİK.
ATMIŞ DOKUZU PİYASALARDA KOL GEZİYOR.
Bilindiği üzere İslâm’ın kazanç yollarına ilişkin dünya görüşünü yansıtan temel iki yasak; sözleşmelerin ihtiva edebileceği “ribâ, gabn ve garar” unsurudur.
Köylü emeğinin karşılığını bugün alamamaktadır.
Üretmiş olduğu mahsulünü satamamaktadır.
Peygamberimiz (sav) “köylü adına şehirli satış yapmasın” buyurmaktadır.
Kim duydu, kim bildi, kim anladı, kim uyguladı.
Köylünün emek sömürüsü bugün de hala devam etmektedir.
Köylü, aracı kurum haline gelen kurumlar tarafından mahsulü düşük fiyatlarla satın alınarak, piyasaya gelene kadar ikinci hatta üçüncü ve dördüncü piyasalar oluşmaktadır.
Bu takdirde güçlü olan kurumların, zayıfları sömürüsü devam etmektedir.
Bugün köylünün ürününü ciddi bir denetim ve yönetimden geçirilmediği takdirde zayıfın ezileceği, aracı kurumların kilo alacağı, haksız bir ticari sistemin devam edeceği aşikârdır.
Bunun için idari makamlarda olanların, gerek hal yasası, gerekse köylünün ürettiği ürünlerin emeğinin karşılığını alacak yapısal ve yasal düzenlemelere acilen ihtiyaç bulunmaktadır.
Bunlar için gerekli düzenlemeler, acilen yapılması zorunludur.
Yoksa üreten çiftçi ürettiğinin karşılığını alamazsa, hem emeğe saygısızlık, hem de aracı kurumların sömürüsüne imkân verilebilir.
Bu bir tür sömürü bir ribadır.
Bir başkasının alın terinin, emeğinin, haksız bir şekilde elde edilmesi yöntemiyle yapılan her türlü ticaret ve her muamele riba kapsamındadır.
Kişinin mağduriyetinden, garar ve cehaletinden istifade edilerek elde edilen gelirin adı da ribadır.
Köylünün mağduriyetinden istifade ederek emeğinin sömürülmesi katmerli ribadır.
Haksız kazanç hangi kavramla ifade edilirse edilsin, konunun kavram kargaşasına sokulmasını da doğru bulmuyoruz.
Tarihte, bu haksız gelirle yapılan binalar, elde edilen mülkiyetler, halkın malı kabul edildiğinden kamu adına müsadere edilmiştir.
Helal yoldan yapılan ticaretle elde edilen gelir ve zenginlik ise teşvik edilen bir durumdur.
Fakirlik tehlike görülürken bugün zenginlik bir tehlike haline gelmiştir.
HANİ KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR.KİMLER KİMİ ESİR ALMIŞ DESENE.
VEKİL ASILI ESİR ALDIĞI GİBİ SERMAYE DE EMEĞİ ESİR ALMIŞTIR.
Riba hemen her âkil düşünür (Eflatun, Aristo, Sokrates gibi) ve hak dinlerince (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam’a göre) haksız kazanç sayılmıştır.
Meşru ticaret dışında hemen her haksız kazancın adı riba olarak değerlendirebiliriz.
Hak edilmeyen ve hukukun korumadığı her kazanç gayri meşru ve BATIL bir gelir olduğu açıktır.
Ticaret ile riba ayrı şeylerdir.
Ticari kurullara göre elde edilmeyen kazançlar, haksız kazanç olup riba kapsamına dâhildir.
Ticaret ise, ya “pazarlığa dayanan piyasa” ya da “güvene ve beyana dayanan ticaret türü” olmak üzere ikiye ayrılabilir.
Bugün klasik dönem ticari satış yöntemlerinden “müsâveme, murâbaha, tevliye ve vadia” denilen dört yöntem belirlenmiştir.
Tabiri caizse dört tür satış yapan bir pazar söz konusudur.
Müsâveme pazarlık usulü diğer üçü ise güvene dayanan pazarlardır.
Müsâveme ticareti, kişinin kendisine mal oluş fiyatı, mal üzerindeki etikette belirtilmeden yapılan satıştır ki buna pazarlıklı satış denilmektedir.
Bu tür alış-veriş pazarına uzman olmayan girmemelidir.
Hz. Ömer’in böyle pazarlara uzman olanların dışında girmesini yasaklamıştır.
Her ne kadar musâveme satışı, ticari eşyanın maliyeti belirtilmezse de belirtilerek ticaret yapılması tarafların maslahatı açısından daha isabetli durmaktadır.
Ancak bu tür piyasada, pazarlık payı olan bir alış veriş türü yapılabilir.
Murâbaha ticareti ise kişi satın almış olduğu malın üzerine, alış ve kâr bedelini koyarak yapılan satış türüdür.
Ne yazık ki bugün yapılan ticarette mallar üzerinde fiyat belirtilmemesi tamamen bir düzensizliktir.
Bugün satıcı kişilere sorarak malın değerinin belirlenmesi çağ dışı bir uygulamadır.
Bu tür ticarette müşteri alış fiyatını ve mal oluş fiyatını görerek elde edilecek kârla mukayese ederek bir alış veriş yaptığı ticaret türüdür.
Ne yazık ki böyle bir ticarete bugün rastlamak neredeyse mümkün gözükmemektedir.
Tevliye ticareti ise kişi almış oluğu ticaret eşyasını kâr koymaksızın, alış fiyatına satmasıdır ki bu dükkânda tevliye satışı yapıyoruz diye ilan edildiği zaman alış fiyatının üzerinde bir satış yapması mümkün değildir.
Bu tür satış maliyetine satıyoruz şeklinde yapılan ilanlarda görüyoruz.
Tevliye satışı, peşin ve ucuz alınan malın perakende maliyetine satılarak elde edilen gelirin adıdır.
Bu tür ticaretlerde güven ve dürüstlük ilkesi geçerlidir.
Maliyetinin üzerine satılması bir tür ribadır.
Maliyetine deyip kişilerin yanıltılması güven ve dürüstlük ilkesini ihlal söz konusudur.
Ticaret ile riba arasındaki fark, birisi ticarette kurallara uymayan haksız işlemler, kişinin mağduriyeti, cehaleti ve mazlumyetinden elde edilen gelirken, biri ise insan hakkı ve ticari kurallara riayet ederek yapılan meşru bir alış veriştir.
Güven unsurunu ihlal eden beyanlarla elde edilen gelirler, haksız kazanç ve ribadir.
Bir diğer ticaret türü ise vadıa ticaretidir ki, günümüz ifadesiyle biz buna zararına satış diyoruz.
Alış fiyatının altında satılması olayıdır ki genellikle iş değiştireceklerin yapmış olduğu satış çeşididir.
Tevliye ve vadia satışlarında halkı kapatıyoruz, tüketiyoruz, zararına satış gibi sloganlarla aldatıldığını da görmek çok acı vericidir.
Yüzde elli indirim, yüzde doksana varan indirim gibi aldatıcı ve yanıltıcı beyanlarla elde edilen haksız kazançlar bir tür ribadır.
Sonuçta güven ve dürüstlük esas olan ticarette asıl maksat insanların problemlerini çözmek ve onlara hizmet etmek olmalıdır.
Aldatıcı ve yanıltıcı beyanlarla sadece kâr gayesi güderek insanları kandırmak iğrenç bir gelir yöntemidir.
Dürüst ve güvenilir tüccar ahirette sıddıklarla beraber olacak ve cennete girecektir.
İnsanlara hizmet ederek gelir elde etmek Allah’ın bir lütfu ve güzel insanların şıarıdır.
Ticari hayata güven ve disiplin getirecek denetçilerin, bu mağazaları ciddiyetle denetleyerek halkın zararına beyan vererek haksız kazanç, riba elde eden kurumlarla müdahale ve mücadele etmesi kaçınılmazdır.
KENDİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİN BİR TİCARETİ VE DAVRANIŞI KARDEŞİNE YAPMAMAK ASILDIR. Saygılarımla.