“Günah işlemenin birçok araçları vardır, fakat yalan bunların hepsine uyan bir saptır.”
Oliver Wendell Holmes
Başlık size çok abartılı geliyor mu?
Gerçek cinayetler, tecavüzler, gasplar dururken pembe beyaz renklerle sempatik göstermeye çalıştığımız, mizah konusu yaptığımız yalan bu kadar tehlikeli olabilir mi gerçekten?
İddiamın arkasındayım. Zira tüm cinayet ve tecavüzlerin kaynağının da yalan olduğunu düşünüyorum.
Borç alıp ödeyeceğini söyleyen ama sözünde durmayan adam alacaklısını çileden çıkarıyor. Sonra da bir insan hayatıyla kıyaslayamayacağımız komik paralar yüzünden cinayetler işleniyor.
Nikâh masasına oturana kadar eşini sevdiğini, iyi günde kötü günde ona sadık kalacağını söyleyen bir insan yarın farklı davrandığı için cinayetler işleniyor. Ya da masum kadın bir yalancının iftirasına uğradığı için cinayete kurban gidiyor.
Aileden bağımsız yaşamak isteyen, gece yarıları o bar senin bu bar benim eğlenen gence bunun özgürlük olduğunu anlatanlar yalan söylüyor. Alkol ve uyuşturucunun efkâr dağıttığını iddia edenler yalan söylüyor. Bu yalanlara kanan gencimiz kısa yoldan mutlu olmanın yolunu deniyor. Ve kafası dumanlıyken kendisini sevdiğini iddia eden bir başkasıyla gecenin bir yarısı otel odasında özgürlüğünü yaşıyor. Sonra da basının gündemini meşgul eden cinayet haberlerine malzeme oluyor hayatının baharındaki insanlar.
Yalanlar sadece bireysel cinayetlere neden olmuyor. Örneğin, kimyasal silah olduğu iddiasıyla Irak’ı işgal eden ABD liderliğindeki koalisyon güçleri yaklaşık bir milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Yıllar sonra itiraf gelmişti ama ölen öldüğüyle kalmıştı maalesef.
Ya bugün dünyanın birçok köşesinde devam eden savaşlar?
Ruanda’da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde yüzbinlerce insan öldürüldü. Kim tarafından?
Batı kaynaklı haber kaynaklarını okuduğunuzda olayın iki grup arasındaki çatışmadan kaynaklandığını yazar ama neden böyle iki grubun oluştuğunu pek anlatmazlar. Avrupalılar Afrika’ya girmekle kalmamış, burada halkı birbirine kırdırmıştı. Örneğin “uzun boylu ya da on inekten daha fazlasına sahip olanlar” gibi komik kriterlerle insanları farklı gruplara ayırdılar. Yıllarca ortak dil, kültür ve geleneğe sahip insanlar kolayca bu oyuna alet oldular. Aynı ülkenin insanları kışkırtılıp birbirini öldürürken bu tezgâhı düzenleyenler pipolarını tüttürüyordu.
Peki, benim ülkemde oynanan oyunlara ne diyeceksiniz?
Bu ülkede yaşayan insanları ırklara bölen, aynı ırktan olanları farklı dinlere bölen, aynı dinden olanları farklı mezheplere bölen, suni sınıflandırmalarla gençleri karşı karşıya getiren sonra da bu grupları birbirine kırdırmak için algı operasyonları yapanların niyeti vatanı kurtarmak olabilir mi?
“Günah işlemenin birçok araçları vardır, fakat yalan bunların hepsine uyan bir saptır” der Amerikalı hekim ve şair Oliver Wendell Holmes. Yalan dediğimiz ahlaksızlık olmasa milyonlarca insanın ölümüne neden olan tüm bu tezgâhlar düzenlenemezdi.
Yalancı ithamını kabul etmeyiz. Doğrudan yalan söyleyenlerin sayısı da çok değildir aslında. Ama doğruluğundan emin olmadığımız bilgileri paylaşarak yalancılara kuryelik yaparız çoğu kez. Politik görüşlerimize uyduğu için hoşumuza giden, bu yüzden de doğruluğunu araştırma ihtiyacını duymadığımız bilgiler göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir yekûn tutar bu kuryelik işinde. Böylece kastımız olmasa bile pek çok insanın bu yalanlardan olumsuz etkilenmesine neden oluruz. Bu yüzden erdemli insanlara düşen, doğruluğundan emin olmadığı her bilgiyi yalan kategorisinde değerlendirip çöpe atmaktır.
Ve daha önemli bulduğum bir başka nokta…
Aslında tarih boyunca ahlaksızlar hep olmuştur, belli ki bundan sonra da olacaktır. Eleştirsek, yerden yere vursak, hepsini bir hapse tıksak bir yenisi yine çıkacaktır. Yalancıları ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre herkes kendini korumak zorundadır.
İçimizde doğruların peşinde koşan bir vicdan var; bir de arzu, tutku ve hırs gibi bizi yanıltma potansiyeline sahip duygular var. Gerçekler bazen acı verir ama gerek bireysel olarak içimizde gerekse yaşadığımız dünyada huzur istiyorsak o an işimize gelmese bile gerçeklerin peşinden koşmalıyız.
“Yalandan kim ölmüş,” demeyelim. “Yalancının mumu yatsıya kadar,” sözü daha geçerlidir inanın. Bu ikincisi genellikle her yalanın er ya da geç ortaya çıkacağı şeklinde yorumlanır ama benim için başka bir anlamı daha var bu sözün.
Yaşımız ilerlediğinde, meşguliyetlerimiz azaldığında aklımız başımıza gelir. Yatsı vakti olup da başımızı yastığa koyduğumuz o sessiz saatlerde bir süre düşünürüz. İçimizde bir yerlerde vicdan adını verdiğimiz gizemli güç devreye girer. Doğrudan söylediğimiz ya da kuryelik yaparak yayılmasına neden olduğumuz yalanlar içimizi sızlatır. Uykusuz ve huzursuz geceler geçiririz.
Ve hayatımızın son uykusuna dalacağımız anı düşünürüz elimizde olmadan. İşte o zaman işler daha da zor bir hal alır. Kimse hayatının son günü geldiğinde başka insanlara zarar vermiş olmak istemez. Ama o gün bir şeyleri tersine çevirmenin imkânsız olduğunu da bilir.
Öyleyse diyorum ki, yalanın neden olduğu tüm kötülüklerden uzak huzurlu bir dünya için özlem duymakla yetinmeyelim, bu dünyayı gelin birlikte inşa edelim.
4 yorum
Mühteșem çok güzel bir dille ifade edilmiș çok doğru
Umarım iyi insan olmayı başarabiliriz…
Bu kadar yalanın içinde…
Çok güzel açıklayıcı yüreğinize kalemimize sağlık
Güzel yorumlarınız için teşekkürler…