“Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
Einstein
İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin başını çektiği blok ve Sovyetler Birliği’nin başı çektiği diğer blok arasındaki jeopolitik gerginlik durumu “Soğuk Savaş” olarak bilinir. Dünyanın iki süper gücü bu dönemde birbirleriyle doğrudan savaşmamış ama vekalet savaşları, psikolojik savaşlar, silah ve uzay yarışı gibi yollarla mücadeleye devam etmişlerdir. Sıcak savaş döneminden farklı olarak bu dönemin mağdurları her iki ülkenin asker ve vatandaşlarından ziyade üçüncü ülkelerin masum insanları olmuştur. Maşa varken neden elini köze uzatsın adamlar. Bu haliyle soğuk savaş dönemi iki ülke için güvenli olmakla birlikte diğer ülkeler için daha adaletsiz ve daha vahşi bir tablodur kanaatimce.
Sovyetler Birliği’nin parçalanmasıyla 1991 yılında ABD dünyanın tek süper gücü olarak kaldı ve “Soğuk Savaş” dönemi sona erdi. Fakat insanoğlunun olduğu yerde savaşlar bitmez. Bundan sonra yaşananlara ben “En Soğuk Savaş” diyorum.
Toplum Mühendisliği kavramını bilirsiniz. Aslında böyle bir meslek dalı yok elbette. Genç kardeşlerimin aldanıp da popüler bir mühendislik dalı olduğu zannına kapılmalarını ve üniversite seçenekleri arasına böyle bir mühendislik dalını yerleştirmelerini istemem. Ama kaldırım mühendisliğinde olduğu gibi içi boş ve masum bir kavram da değil doğrusu bahsettiğim şey.
Toplum mühendisliği, toplumların düşünce, tutum ve davranışlarını yönlendirmek için kişi ya da gruplar tarafından sergilenen çabalardır. Söz konusu vatan savunması olduğunda milleti bir arada tutmak ve yüreklendirmek için şiir ve hitabet gibi sanat dallarının kullanılması da bir bakıma toplum mühendisliği kavramının içine girer. Tasarruf, okuma, spor ve sağlıklı beslenme gibi faydalı işler için toplumları motive eden etkinlikler de buna dâhil edilebilir. Ama bu denemede bahsetmek istediğim şey farklıdır.
Türkçeye “Toplum Mühendisliği” diye çevrilen bu terimin İngilizce aslı “Social Engineering”. “Engineering” Türkçede “manipülasyon, toplumla oynama, hünerli şekilde aldatma” demek oluyor. Sanırım şimdi mesele daha iyi anlaşılıyor.
Rakip ya da düşman kabul edilen bir ülkeyi zayıflatmak amacıyla eskiden istihbarat servisleri toplum mühendisliğine soyunup pek çok hedefe ulaşmışlardır. Günümüzde bu işler için televizyon ve sosyal medya dâhil her türlü iletişim aracı kullanılmaktadır. Romanlardan filmlere pek çok sanat dalı bir kısım ideoloji, fikir ve yaşam tarzını topluluklara dayatmak için araç olarak kullanılmaktadır. Ekonomik ya da politik bazı güç sahiplerinin -sözüm ona- prestijli ödül uygulamalarını da buna dâhil edebiliriz.
“Algıda Seçicilik” dediğimiz; düşüncelerimiz, deneyimlerimiz, ilgi alanımız, ihtiyaçlarımız ve çıkarlarımız doğrultusunda karşılaştığımız veriler arasında seçim yapma zaafımız “algı yönetimi” diye ifade edilen manipülasyon karşısında yenik düşmemize neden olur. Bunu iyi bilen toplum mühendisleri insanların düşünce ve davranışlarını yönlendirmek için insanların bu hassasiyetinden yararlanmaktadır.
Çin’li stratejist Sun Tzu, “Savaş Sanatı” isimli meşhur eserinde şu tavsiyelerde bulunur:
“Adi ve aşağılık kişilerin iş birliğinden yararlanın.”
“Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayın.”
Akşam haberleri ya da sosyal medyayı takip ettiğinizde bu kitabı okuyan ya da bu önerileri kendine rehber edinen insanların neleri başardığını görebilirsiniz. Grup ve kitlelerin hassas olduğu noktaları, değer yargılarını ve alışkanlıklarını iyi analiz eden toplum mühendisleri kalabalıkları parmağının ucunda oynatabilmektedir.
Algı yönetimi -reklam kampanyalarında olduğu gibi- aslında o anda ihtiyacımız olmayan bir elbiseyi giyme ya da bir çikolatayı yeme isteğimizi tahrik etmek gibi kısmen masum görünen şeylerle sınırlı değildir. Örneğin, ülkeyi bölüp parçalamaya çalışanların kahraman, aksine memleket için çırpınan insanların hain olarak algılanmasına neden olacak kadar tehlikeli olabilmektedir bu girişimler.
Ve sizin de tahmin ettiğiniz gibi algı yönetimi özellikle daha az okuyan ve daha az düşünen yani kandırılmaya teşne ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinde daha etkin bir şekilde uygulanmaktadır. Yüzü kızarmadan yalan söyleyen erdem yoksunu insanlar var oldukça -yani sonsuza dek- algı tezgâhı da devam edecektir.
Aklın yolu tektir. Bu da erdemli yolu tercih eden ve bir arada yaşayan toplumlar demektir. Toplum mühendisleri bunu bildiği için akıldan çok duygulara hitap eden söylemlerle toplulukları kışkırtırlar. Bunun için bazen inanç sistemleri bazen de vatan sevgisi gibi toplumun kutsallarını kullanmaktan çekinmezler. Aslında ekonomik durum, açlık, cinsiyet ayrımcılığı gibi toplumun duygusal tepki vermeye meyilli olduğu her şey algı yönetiminde malzeme olarak kullanılabilmektedir.
Düşünüp araştırmaktansa hazır verileri kabul etmeyi tercih eden tembel zihinler, sorgulamaktansa itaati erdem belleyenler toplum mühendisleri için kolay avlardır. Duyguların akıl ve mantığa galebe çaldığı delikanlılık çağı toplum mühendislerinin ağzını sulandıran bir dönemdir. Diyeceksiniz ki, “Günümüz gençliği teknolojinin imkânları sayesinde her bilgiye açıktır”. Ama dijital oyunlardan sosyal medyaya sanal prangaların gençliğin büyük bir çoğunluğunu esir aldığını da kimse inkâr edemez.
Durum tespiti yapmak işin en kolay kısmı ama bu sorunları çözmüyor. Yaşanan dramlara üzülmek de işe yaramıyor. Bir şeyler yapmak gerekiyor ama ne?
“Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir,” diyor Einstein.
“Daha güzel bir dünya” gibi hedefleri kendisine yaşam amacı olarak belirleyen iyi insanların en azından kötüler kadar çalışması gerekir diye düşünüyorum. Erdem, gerçek özgürlük ve birey olmak gibi değerlerle güçlenmiş bir nesil toplum mühendislerinin neden olacağı felaketlerin panzehri gibi görünüyor. Bu yüzden çocuklarımızın okul başarıları için gösterdiğimiz çabadan daha fazlasını, düşünen ve aklının rehberliğinde karar verebilen güçlü bireyler yetiştirmek için göstermeliyiz. Güçlü bireylerinin sayısının artması toplumu güçlendirecek, böylece algı operasyonlarıyla manipülasyonlar karşısında daha güçlü kılacaktır.
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,” demiş Ziya Paşa. Vatan millet sevgisinden bahsedip aykırı işler yapanlara dikkat edin lütfen! Gerçek vatanseverlere düşen vazife, bilginin ışığını yayarak sağlıklı düşünen erdemli insanlardan oluşan güçlü bir toplum inşa etmek için somut adımlar atmaktır.
Daha güçlü bir Türkiye, daha güzel bir dünya umuduyla…
1 yorum
Yüreğinize , emeğinize sağlık.
” Savaş sanatı” konuyla ilgili çok önemli bir eser.
Konuya ilgi duyanlar için Yalın Alpay yalanın siyaseti ve Akan Abdula öngürülemeyenler kitaplarında önemsiyorum.