Tıbbi Genetik Derneği, geleneksel Prenetal Tanı ve Tıbbi Genetik Kongrelerini iki yılda bir yaparken, boş geçen aradaki yılda da Tıbbi Genetik Sempozyumlarını gerçekleştirmektedir. Bu yıl, yani 2009 yılı da sempozyum sırası olduğu için, Bolu Abant Taksim International Abant Palace’da 8-10 Ekim 2009 tarihleri arasında 5. Ulusal Tıbbi Genetik Sempozyumu: Endokrin Hastalıklar ve Genetik Sempozyumu yapıldı.
Önümüzdeki yıl, yani 2010 yılında Kongre’nin dokuzuncusunu gerçekleştireceğiz. Fakat daha önceki yazılarımda da gündeme getirdiğim bir husus var ki, o da "Ulusal Tıbbi Genetik Kongresi"nin önündeki "Prenatal Tanı" sözcüğünün neden 2008 yılındaki sekizinci Kongre’de çıkartılmış olmasıdır. Bunun nedenini hâlâ anlamış değilim ve bu operasyonu gerçekleştiren bir önceki Dernek yönetiminden de maalesef herhangi bir açıklama alamadım. Ne mücadelelerle o kelimelerin oralara konduğunu bilmeyen genç arkadaşlarımın olsa olsa kelimelerde de tasarrufa gitmiş olacaklarını düşünüyorum! Benim "hata" olarak gördüğüm bu durumu umarım Dernek yönetimi düzeltme gereğini duyar. Her neyse, biz yine gelelim Sempozyum konusuna.
Adından da anlaşılacağı üzere pediatrik endokrinologlarla tıbbi genetikçilerin, ağırlıklı olarak büyüme bozuklukları ve cinsiyet anomalileri üzerinde yaptıkları bilgi alışverişi, bana göre çok yararlı sonuçlar ortaya koymuştur. Aslında, disiplinler arası bilgi paylaşımı lokal olarak belki bazı birimlerde zaten yapılmaktadır, fakat burada görüldüğü üzere tanı ve tedavide müşterek yaklaşım neredeyse zorunluluk göstermektedir. İşin sevindirici tarafı da artık genç bilim adamlarının "Ben yaptım oldu" düşüncesinden uzaklaşarak bilgi paylaşımını ön plana çıkarma gayreti içerisinde olmalarıdır.
Pediatristlerin ve genetikçilerin beklenenin çok üzerinde ilgi göstererek katıldıkları Sempozyum’un çok başarılı geçtiğini, "Kadı kızında da olur" denebilecek türden ufak tefek aksaklıkların olmasına rağmen katılımcıları bilimsel ve sosyal aktivite olarak tatmin ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yaşadığımız şu günlerin, her konuda olduğu gibi bilimsel aktivitelerde de ayrışma değil, birleşme zamanı olduğunu vurgulayarak Sempozyum’da bilgi aktaran yerli ve yabancı bilim adamlarını da kutlamak istiyorum.
Yeri gelmişken burada bir de şu "bilim adamı" kavramına bir daha vurgu yapmak istiyorum. Zira Türkçe’deki "adam" sözcüğünün cinsiyeti yoktur. "Adam sende!", "adam olacak çocuk.." vb. örneklerde de olduğu gibi "bilim adamı" tamlamasındaki "adam" sözcüğü "erkek" cinsiyeti tanımlamak anlamında kullanılmamaktadır. Onun için Türkçemizde bilimle uğraşan kişileri anlatmak üzere "bilim insanı" gibi zorlama ya da uydurma tamlamalara gerek olmadığına inanıyorum.
Endokrinologları ve genetikçileri birleştirerek ortaya çok yararlı bir sonucun çıkmasını ilk düşünen bir önceki Tıbbi Genetik Derneği Genel Sekreteri ve benim Türkiye tıbbi genetiğinin geleceği bakımından çok güvendiğim kişilerden birisi olan sayın Prof. Dr. Hülya Kayserili ile Düzenleme Kurulu üyelerini, şimdiki Dernek Başkanımız Sayın Prof. Dr. Munis Dündar ve Yönetim Kurulu üyelerini, lokal temsilci Sayın Yrd. Doç. Dr. Esra Tuğ’u özverili çalışmalarından dolayı da kutlamak istiyorum.
Sempozyum’da hiç eksik yok muydu ya da doğrudan doğruya eksiğiniz neydi? diye soracak olursanız, özellikle böyle bilgi aktarımı yapılan toplantıların sonunda, toplumu ilgilendiren reçetelerin verilmemiş olduğunu söyleyebilirim. Bundan böyle bu tür toplantıların sonunda toplum sağlığı açısından halkı bilgilendirip yönlendirecek bilgilerin bildiri halinde halka duyurulması gerektiğine inanıyorum.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.