Haziran 2023’te dünyanın değişik ülkelerinde enflasyon oranlarını aldım. Bu rakamlar ülkemiz için konunun ne derece önemli olduğunu vurgulamaktadır. Çin’de 0.2, İsviçre’de 1.7, ABD’de 3, Euro bölgesinde 5.3, İngiltere’de 7.9 iken Türkiye’de 38.2, Arjantin’de 116’dır. Her ülke kendi halkının refah ve mutluluğu için çalıştığı için ülkemizde bu sorunun artmaması ve gelecek nesillere devredilmemesi için kafa yormalıyız. Her ülke bu sorunu çözmek için çaba gösterir. Hatta bazı ülkelerde enflasyon olunca doğal olarak paranın değeri de düşeceği için müdahale eden ülkeler olmuştur. Örneğin Yunanistan enflasyonla mücadelede çok dış borcu vardı. AB üyesi olduğu için AB ülkelerinin yardımı sayesinde borçtan kurtuldu. AB’nin bu ülkeye yardım etmesinin nedeni ise Euro para biriminin değeri düşerse Euro kullanan bölgelerde de hayat pahalı olacağı için Yunanistan kaynaklı sorunu çözmüş oldular. Türkiye için başka ülkelerin böyle özverili ve rasyonel davranması beklenmeyeceği için kendi sorunumuzu kendimizin çözmesinden başka çare kalmamıştır.
Akademikakil.com delaletiyle bu ayın konusu olan “Enflasyon: Nedenleri ve Çözüm Önerileri” hakkındaki görüşlerimi değerli okurlarımla paylaşacağım. Günlük hayatta herkesin konuştuğu yaklaşık aynı şeylerden şikâyet etmekle birlikte bu sorunun altında yatan nedenleri ve gelecekte oluşabilecek etkilerini tahmin etmekte fikir ayrılıkları vardır.
Şairin dediği gibi “Gaddi yâre kimi arar der kimi elif; herkesin maksudu aynı amma rivayetler muhtelif”. Herkesin demek istediği aynı amma söylem şekilleri farklıdır. Enflasyon konusuna girmeden önce günlük ve en yetkili ağızdan birkaç veriyi yazmakla başlayacağım. 27.07.2023’de Merkez Bankası başkanı yıllık enflasyon tahminini açıklaren ”..2023’de yıl sonu %58, önceki tahminler %22.3 idi. 2024’de %33, önceki tahminler%8.8. idi. 2025 sonu ise %15 olacaktır…” dedi. Bunun açılımı şudur önceki açıklanan tahminlerin ötesinde enflasyon oranları fazla olacaktır. Bu verilerin ışığında gelecek 3 yılı nasıl göreceğiz ileride anlatmaya çalışacağım.
Dezenflasyona geçileceğini söyledi sayın başkan. Bu şu demektir: ”Enflasyon oranını belirli bir seviyenin altında düşürmektir.” Enflasyonu yıllara bağlı olarak düşürme eğiliminde ise bu kavramın varlığında söz edebiliriz. Başka ülkelerde de aynı seyir izlenecektir diye bir kural yoktur. Burada geçen dezenflasyon enflasyon artış hızının azalması demektir. Yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçiş sürecinde yaşanan bir durumdur.
Enflasyon az, öz anlaşılır tanımla bir ülkede mal ve hizmet alımlardaki artış demektir. Bu durumda o ülkede yaşayan kişilerin gelirlerinde aynı oranda artmadığına göre alım gücünün azalmasıdır. Bununla başa çıkmanın rasyonel yönü olabildiğince fiyatlar genel düzeyini dengede tutmak ve artış oranını olabildiğince az artırmaktır. Dünyanın her ülkesinde görülen, iktisadi bir vakıadır.
Enflasyonun çeşitleri vardır. Maliyet enflasyonu gibi. (arz enflasyonu olarak da bilinmektedir.) Örnek, ülkemizde geçen hafta ilaç fiyatları arttı. Nedeni maliyet enflasyonudur. Tüm ilaçları üretemediğimiz için ithal etmek zorundayız. Bunu da dolar ve euro cinsinden alabileceğimize göre dolar, euro da TL’ye oranla değer kazandığı diğer bir ifadeyle TL değer kaybettiği için maliyetler artmıştır. Dolayısıyla milyonlarca insan ilacı fazla fiyattan alacaktır. Maliyet enflasyonu hammadde ve ücretlerdeki artışlardan kaynaklanır.
Enflasyon alım gücünün azalmasıdır. Yerli paranın değer kaybetmesi mal ve hizmetlerde artışı baş edemeyeceği için dar ve sabit gelirli vatandaşların alım gücü azalacak ve tasarruf imkânı büyük ölçüde azalacaktır. Enflasyon hızına göre (yüksek-hiper-aşırı) olabilir. Ayrıca gizli ve belirsiz enflasyon olabilir. Son olarak kronik enflasyon olabilir. Eğer bir ülkede ekonomi durgunluk içerisinde buna rağmen enflasyon varsa bunu adı stagflasyondur. Eğer enflasyon yüksek olur iç piyasa darboğaza girerse devalüasyon olur. Aslında geçmiş yıllara TL döviz karşısında devalüe edildiği için etkisi fazlaydı. Günümüzde de devalüasyon olmakta ama bu çok cüzi olduğu için döviz kurları azar azar artmaktadır. Devalüasyonun tarihi süreç içerinde diğer ülkelerde de olmaktadır. Osmanlı’da bunu adı Tağşiş idi. Yani altın veya gümüş madeni paranın içerisinden bir miktar azaltmak şeklindeydi. Örnek 10 gram gümüşü 8 grama indirerek 2 gramları toplayıp madeni para oluyordu. Askerin maaşını da bu para birimine göre ödeniyordu. Cumhuriyet döneminde ise 7 Ağustos 1946’da dolar %117 artarak 128 kuruştan 280 kuruşa çıktı.4 Ağustos 1958’de 280 kuruştan 9 TL’ye çıktı.
Enflasyon ortaya çıkış şekline göre de şekil alabilmektedir. Bunlar talep enflasyonu, maliyet enflasyonu gibi. Kısaca enflasyon para değerinin düşmesi fiyatların yükselmesidir. Dünyadaki 163 ülkede azgelişmiş, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyon daha çoktur. Gelişmiş ülkelerde daha azdır. Bunun nedeni gelişmiş ülkelerde denk bütçe uygulamasının iyi olması hatta AB ülkelerinde bütçeler 3 yıllık yapılmaktadır. Talep enflasyonunu şirketler satılan mallarının fiyatını artırması şeklinde yükseltebilir.
Enflasyon Nedenleri: Üretim yapılmadıkça ve ithalat arttıkça ürünlerin değeri yükseliyor. Fiyat artınca vatandaşın alım gücü azalıyor, bu durumda bariz enflasyon hissedilir. Fiyat artış oranlarına göre enflasyon ılımlı-(kısmen zararsız)-yüksek (zararlı) hiper (en kötü şekli) olabilmektedir.
Talep enflasyonu talep seviyesinin arz oranını aşması halidir. Bunun sonucunda bir veya birkaç ürüne normalden daha yüksek sayıda alıcının talep göstermesi şeklidir. Ülkemizde son aylarda araba fiyatlarındaki artış gibi.
Maliyet enflasyonu ise, üretimde kullanılan malzemenin ve materyalin değerindeki artışın o ürünün nihai fiyatına yansımasıdır. Bilgisayar ve sarf malzemelerindeki parça fiyatının artması sonucu maliyetinin artması gibi.
Yapısal enflasyon. Şirketlerin kar oranlarındaki yüksek olmasıdır. Enflasyon devam ederse gelir eşitsizliği artar. İşsizlik artar. Alım gücü düşer. Para değersizleşir. Beklenti enflasyonunun psikolojik etkisi kırılarak bu durumda yapılması gerekenleri şöyle sıralayabilirim. Nedenleri.
1.Döviz ihtiyacı, bu dış borcun döviz cinsinden olmasından kaynaklanmaktadır. Siyasi otorite döviz cinsinden borçlanmayı istemez. Ama eski vadesi gelen borçları ödeyebilmesi için bu bir zorunluluktur. Bu durumda olabildiğince döviz cinsinden az borçlanmaya gidilmelidir.
2. Para politikası, Merkez bankası para politikası kurulu bundan birinci derecede sorumlu birimdir. Bu birimde fiyatlar genel düzeyini olabildiğince dengede tutmak ister.
3.Cari açık, burada tüm kamu görevlilerine sorumluluk düşmektedir. Cari açığa yol açabilecek harcamalardan kaçınılmalıdır. Cari açık artarsa siyasi otoritenin ilk başvuracağı enstrüman para basmak olacağı için emisyondaki TL artacaktır. Bu da TL’nin değer kaybına yol açacaktır. Burada sağlık giderlerinden, eğitim giderlerinden tamamının devletin yapmasını beklemek cari açığı artıracaktır.
4.Dövizle borçlanma, dövizle borçlanmada Libor+ faiz işletileceği için bir de TL değer kaybederse alınan dövizi faiziyle ileride ödemek zorlaşacaktır. Siyasi otorite bazı durumlarda swap enstrümanını devreye soksa da sonuçta dövizi veren ülke geri alacaktır.
5.İthalat ihracat dengesizliği, bu dengesizlik gelişmekte olan ülkelerde yıllardır olan bir durumdur. Yani ithalata ödenen fazla ihracattan gelir azdır. Bu durumda ithalatı azaltmak ihracatı artırmak rasyonel tercihtir. Ama ihraç mallarının da hammaddesi ithal yoluyla oluyorsa bu durum da üretime dayalı ithalatı teşvik etmeliyiz.
6.Sübvansiyonların çokluğu, ülkemizdeki bazı kesimleri desteklemek için sübvanse etme bir sosyal politika aracıdır. Burada bir aksaklık olmaz. Ne zamanki herkes sübvanseyi bekler o zaman iktisatta kullandığımız “insanlara uzun vadede sürekli kaşıkla verirseniz bireyler kaşığın şeklinden başka bir şey öğrenmez…” yani sübvansiyonu da az, öz, sosyal politika aracı olarak kullanmak gerekir.
7.Personel politikası, yıllardır biriken sosyal güvenlik primleri harcandı. Gelen iktidarlar haklı olarak kasasında sosyal güvenlik primlerini bulamadı. Bu durumda emeklilerin maaşlarını ödeyebilmek için iç borçlanmaya gitti. Milyarlarca TL yurt içi bankalara faiz ödedi. Yapacağı başka araç yoktu. Burada sorun yaklaşık 50 yıldır yanlış uygulanan sosyal güvenlik politikasıdır. Alınan primler enflasyonda eriyince 13 milyona yakın emekliye siyasi otorite her ay para ödemek zorunda, bunu yaparken de iç borçlanmayla halletmektedir. Bu soruna elbirliği ile bir çözüm bulmak zorundayız. Bazı ülkelerin nüfusundan fazla emekliye sürekli borçlanarak maaş ödemek kısır döngüyü devam ettirecektir. Yaklaşık 1000 yıl önce yazılmış siyasetnamede bir kişiye birden fazla görev verilmemesi ve bir görevi de birden fazla kişiye dağıtılmasının adil olmadığını yazar. Birden fazla görev ve bir görevi birden fazla kişiye norm kadro adı altında vermenin iktisadi maliyeti, oldukça fazladır bundan dönülmesi gerekmektedir.
Enflasyonun Çözümü,
1.Tasarruf, ülkemizde milli gelir azaldığı, için insanlardan tasarruf etmesini yine de tavsiye edeceğiz. Tasarruf kalkınmasını enflasyondan arttığı dönemlerde kara gün dostudur.
2.Üretmek, insanlarımıza kısa yoldan emekliliği unutturup çalışmaya üretimi artırmayı tavsiye etmeliyiz. Milyona yakın kamu görevlilerinden binlerce norm kadrolu fazlası maaş alıyorsa burada bir sorun var demektir. Bunu üretime aktarıcı değişik aparatları denemeliyiz.
3.Nüfus, göç politikaları, komşu ülkelerde gelişen olaylar bizi etkilemiştir. Değişik yollardan ülkemize gelen kayıtlı ve kaçak göçmenlerin sağlık giderleri, yapılan bazı ödemeler bütçeden gittiği için enflasyonu artırmaktadır. Bu elimizde olan bir şey değildi ama. Sonuçta ülke ekonomisini etkilemektedir
4.Karşılaştırmalı üstünlüklerdeki sektörlerin gözden geçirilmesi, her ülke tüm sektörlerde aynı oranda üretim yapamaz. Bazı mal ve hizmetlerde üstünlüğü vardır. Örnek Almanya’nın kimya sanayiinde, İsviçre’nin ilaç sektöründe karşılaştırmalı üstünlüğü vardır. Ülkemizden bir şekilde karşılaştırmalı üstünlüğümüzün olduğu sektöre yönelmemiz gerekmektedir.
5. Ar-ge inovasyon harcamaları, bu kalemde kamu ve özel sektörde vergi indirim teşvik olabilir. Buradaki iktisadi mantık ARGE ve inovasyon sayesinde yapılan harcamaları amorti edebileceği mantığıdır.
6.Ehil, yetenekli, yöneticilerin kurumları iyi yönetmesi. Örnek kredi kartlarına taksiti azaltmakta veya artırmak üst kurulların görevleri arasındadır. Taksit sayısısın artması fiyatı artırırsa bundan dolayı bu tür enstrümanları kullanmayanlar pahalılıktan etkilenir.
7.Faiz, döviz, repo gibi batıl üçgenden insanların kurtulması, kalkınmanın reel ekonomiyle özdeş olduğu fikrinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Sonuç, enflasyon ve para politikasıyla ilgili veriler siyasi otoritenin bilgisi dahilindedir. Siyasi yöneticiler veya politika yapıcılar bu enstrümanları kullanarak karar verebilirler. Bizim sadece katkımız olur. Rasyonel ekonomi, nass ekonomisi karşılaştırması pek anlamlı değildir. Nass ekonomisinden kasıt İslam ekonomisi ise bununla ilgili acizane en çok yayın yapan biriyim. Yıllardır yanlış politika ve kararların sonucunu kelime oyunlarıyla daha da anlamsız hale getirmenin pek hayırlı olacağı kanısında değilim. Nass ekonomisi faizin haram olduğu ilkesi açıktır. Kişilerin kullandıkları faiz ise gecelik faiz mi, politika faizi mi, resmi faiz mi belli değil.
“Ülkemizde 2023 yılı itibariyle 34.065.611 kişi adına genel sağlık sigortası bulunmaktadır. 2022 yılında 560.148.000 kişi sağlık kurumlarına müracaat etmiştir. Buna karşılık 113.461.181.000 TL harcama yapılmıştır. Kişi başına 202.56 TL olmaktadır. Reçete ise 460.014.000 adet yazılmış ve 102.734.516.000 TL ödenmiştir. SGK 2022 yılında sigortalılara yaptığı harcama 216.195.697.000 TL bunu 34.065.611 kişiye bölersek 6.346.45 TL eder bunu da 12 aya bölersek 528.87 TL aylık prime tekabül eder. *Bu veriler Dr. Emin Zararsız’ın perspektif köşe yazısından alınmıştır. Bunu yazmamın sebebi milyonlarca göçmeni ülkemizin sigorta sisteminin kaldıramayacağıdır. 2022 yılı itibariyle SGK 1.000.078.911.000 TL gelir elde ederken 1.039.811.397.000 TL giderde bulunmuştur. Gelir gider dengesinin kurulması aktif/pasif oranına bağlıdır. Bu da istihdamdaki kişi sayısına bağlıdır. Kısaca enflasyon sarmalını kırmanın yolu bellidir, istihdam, üretim, tasarruf, çalışma ve adl ve sıdk üzerine yaşamaktır.
Ülkemizde banknot para basma yetkisine sahip TBMM, bu yetkiyi tek elden ve süresiz olarak Merkez Bankasına devretmiştir. 11.06.1930 tarih ve 1715 sayılı kanunla başladı. 1715 sayılı kanun önce 30 yıl Merkez Bankasına, 1955 tarih ve 6544 sayılı kanun 1999 yılına 1970 tarih ve 1211 sayılı Merkez Bankası kanuna göre banknot ihraç, imtiyazını korudu. 1994 tarihli 3985 sayılı kanunla süre sınırlaması tamamen kaldırıldı. Devlet tahvili, kâğıt para basma, piyasaya sürme, swap işlemleri yapma, kısa uzun vadeli iç borçlanma, tahvil alıp satma, repo, gecelik faiz uygulamaları zorunlu munzam karşılıkları tutma, gecelik faiz özel bankalara döviz satma işlemleri merkez bankası tarafından yürütülmektedir.
11 Şubat 2017 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : 29976 KANUN TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN Kanun No. 6771 Kabul Tarihi:21/01/2017 MADDE 5 – 2709 sayılı Kanunun 87 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 87 – Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir.” |
Merkez Bankası; Türkiye’de para basma ve ihraç yetkisine sahip tek banka olmakla birlikte, bu imtiyazı Türkiye Büyük Millet Meclisinden (TBMM) almıştır. Bu yetkinin tamamen ve süresiz olarak Bankaya devredilme süreci şu şekilde gerçekleşmiştir:
Merkez Bankasının kuruluşuna esas teşkil eden 11 Haziran 1930 tarih ve 1715 sayılı Kanunda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 87’nci maddesine göre TBMM’ye ait olduğu belirtilen para basma yetkisi, Merkez Bankasına devredildi.1715 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile banknot ihracı imtiyazı, 30 yıl boyunca yalnızca Merkez Bankasına verildi ve bitimine 5 yıl kala bu sürenin uzatılabileceği de hükme bağlandı. 27 Nisan 1955 tarih ve 6544 sayılı Kanunun 1’inci maddesi ile banka ihracı imtiyaz süresi, 1999 yılına kadar uzatıldı.14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı yeni Merkez Bankası Kanununda, banknot ihracı imtiyaz süresi ile ilgili ifade aynı şekilde korundu. 21 Nisan 1994 tarih ve 3985 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle banknot ihracı yetkisine ilişkin süre sınırlaması tamamen kaldırıldı.
Bunları yazmamın sebebi enflasyonun nedeni ve çözümü konusunda her şeyin merkez bankasında bittiğini söylemek istemiyorum. Bu temel sorunun nedenleri ve çözümleri konusunda tarihi, iktisadi ve bilimsel verilerle konuya açıklık getirmeye çalışıyorum. Batılı ülkelerde örneğin İsveç’te ve İngiltere’de Merkez Bankası kurulurken bizde 1930’da kuruldu.1854 tarihli Osmanlı Bankası’nın merkezi Londra’da hissedarlarının çoğu yabancı idi, Kırım Savaşı’ndan dolayı alınan dış borçlarI düzenlemekle ilgiliydi. Politika faizi, gecelik faiz, reel faiz, kredi faizi gibi faizi çeşitleri olduğu gibi enflasyon çeşitleri de çoktur. Bunları tam anlamalıyla kavramadan Faiz konusunda kesinlikle haram olan faiz, riba kavramlarıyla kavram karmaşasına yol açmama adına açıklamaya çalışıyorum.
Bir ekonomide iktisat literatüründe enflasyona yol açan 4 ana faktörü unutmamalıyız. Bunlar:
1.Üretici ve tüketicinin beklentileri. “Fiyatlar yerinde kalmaz. Haftaya bu fiyata bulamazsın. Para pul oldu..”. Gibi serzenişler haklı olmakla birlikte zımnen enflasyonu meşrulaştırmakta ve tetiklemektedir. Bu psikolojinin azaltılmasında fayda vardır.
2.Para arzının çokluğu. Yatırım tüketim harcamaları artarsa 2 evi olan 3 almayı ister. 2 arabası olan 3.’yü almayı ister. Para arzının çokluğu enflasyonu tetikler. Yakın zamana kadar İngiltere’nin en büyük kâğıt parası 20 sterlin idi. Madenî paraları hala piyasada işlem görür. Bizde 6 sıfır attık. Tekrar enflasyon nedeniyle kâğıt para değeri azaldı.
3.Ülke yöneticilerinin elinde olmayan nedenler. Petrol fiyatlarının arması, doğalgaz fiyatlarının artması, salgın hastalıklar nedeniyle sınırlamalar, deprem gibi doğal afetler sonucu kayıplar bunların telafisi ve yaralarını sarılması bütçeden gideceği içi isteme sekte enflasyona neden olmaktadır.
4.Toplam talep toplam mal ve hizmet artışına ortaya çıkar. (Aylık % 50 fazla enflasyon hiperenflasyon demektir. Şu anda yok ama bu orana yaklaşmamak için düşünmek zorundayız.)
Sonuç olarak yukarıda tarihi ve yasal dayanaklardan bahsetmemin sebebi bunu ülkemizde yılların getirdiği bir sorun olduğudur. Kimseye faturayı çıkarmak gibi niyetimiz yoktur. Devlet yönetiminde süreklilik esastır. Borcu her iktidar devralır. Ama erken emeklilik, eyt, yaş haddi, iş gününün azlığı, bir personele birden fazla görev, bir görevi birden fazla personele verme, her yıl normal ödeme, seçimlerde 3 katı genel bütçeden partilere trilyonlarca hazine yardımı gibi hataların yapılması enflasyonu yine de körüklemektedir. Komşu ülkelerle ve İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleriyle AB’de olduğu gibi parasal birliğimiz olmadığı için alınan borçların faizi normal libor+ nın ve CSD’nin neredeyse 2 katıdır. Bu durumda ülkemizdeki, üreticinin, tüketicinin, herkesin konuya kendi ve geleceği için elini taşın altına sokması ve gereken hassasiyeti göstermemiz gerekir kanısındayım.
Enflasyon zaman içinde satın alma gücünün azalması olayıdır. % lerle ifade edilir. Fiyatlar düşer satın alma gücü artarsa bu durumda deflasyon olur. Yani bu konuda analitik düşünmek gerekir. Doların 1 birim artması TL bazında milyarlarca borcumuzun artması demektir. Buna rağmen ihracatçı açısından doların artışı kişinin gelirinin artması ve ülkeye döviz girişinin artması demektir. Bu örneği vermemdeki amaç analitik, adaletli ve bilimsel düşünmek zorundayız. Enflasyondan karlı çıkanlar olmaz mı? Tabii ki de olur. Gayrimenkul sahipleri ve stoklanmış emtiası olanlar enflasyondan az etkilendiği gibi karlı duruma da geçebilirler. Bu da bir tercihtir. Vatandaş gayrimenkul aldı ve riske girdiyse enflasyon sonunda karlı çıkabilir.
Enflasyon konusunda rasyonel ekonomi, epistemolojik kopuş, nass ekonomisi gibi kavramları birbirine karıştırarak daha da agnostik hale getirmek enflasyonun neden ve çözümlerini anlamayı zorlaştıracaktır. Nass kitap, sünnet, icma ve kıyası fukahayı içerir. Faiz nasla haram kılınmıştır. Rasyonel ekonomi klasik iktisat alan yazınındaki olaylardır. Ekonomik yapı toplumsal yapının ayrılmaz bir parçasıdır. 16 tane göçmen alan Japonya’yla 6 milyona yakın kayıtlı ve ülkemizde doğan göçmene yapılan harcama bir değildir. İsviçre’de eksi faiz varken bizde yıllardır faiz oranının yüksekliği bir değildir. Tamamı devlet garantisi altında olan bankaların batmasıyla ödenen kamu parası diğer ülkelerde yoktur. Örnekleri çoğaltmak istemem. Demek istediğim ülkelerin sosyal ekonomik ve siyasal koşullarının farklı olduğu gerçeğidir.
Selam ve saygılarımla.