Enflasyon tanım olarak belirli mal ve hizmet ürünlerinin belirli bir zaman diliminde sürekli artışı olarak ifade edilmektedir. Bir başka ifadeyle bir ülkede yaşayan vatandaşların satın alım güçlerinin gerilemesi de enflasyon olarak adlandırılmaktadır. Gelişmiş ülkelerde yıllık %1-3’lük, Türkiye’nin de içinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler de ise yıllık %4-6’lık enflasyon oranı kabul edilebilir düzeylerdir. Enflasyon oranının yıllık olarak %6’nın üzerinde olması ise yüksek enflasyon olarak değerlendirilmektedir.
Enflasyonun sebebi olarak karşımıza 3 neden çıkmaktadır. Bunlar
- Talep enflasyonu: Talebin arz oranının üstüne çıkması nedeniyle oluşan enflasyondur.
- Maliyet (arz) enflasyonu: Girdi maliyetlerinin artışı sonucu oluşan enflasyondur.
- Yerleşik enflasyon: Enflasyonun kronikleşmesi ve ilerleyen dönemlerde de artış eğiliminde olmasının beklendiği durumlarda yaşanan enflasyondur.
Türkiye’de 2023 yılı Temmuz ayı tüketici enflasyon oranı resmi olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yıllık % 47.83 olarak açıklanmıştır. Aynı oran bir başka bağımsız araştırma kurumu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından yıllık % 122.88 olarak hesaplanmıştır. Hangi rakamı esas alırsak alalım Türkiye’de çok yüksek enflasyon mevcuttur. İlave olarak Türkiye’deki enflasyonun sebebi ne sadece talep, ne sadece maliyet ne de sadece yerleşik enflasyondur. Türkiye’deki enflasyon tüm bu 3 enflasyon nedeninin ortak sonucu olup çözümü için kapsamlı, yapısal, kararlı ve sürekli reformların uygulanması elzemdir.
Türkiye’de Cumhuriyetim ilk dönemleri ve bazı kısa süreli dönemler hariç tutulduğunda siyasi iktidarlar büyüme modeli olarak tüketimi teşvik etmeyi, tasarruf yapmak yerine borçlanmayı tercih etmiş, bu yöntemle talep artışının yol açtığı üretim artışını arttırmayı hedeflemişlerdir. Bu yaklaşım geçici olarak toplum nezdinde yalancı bir bahar havası estirmiş ancak enflasyonu düşürmeyi bir kenara bırakın tam aksine daha da körüklemiştir. Yükselen enflasyonu kontrol altına almak içinse klasik maliye ve para politikası araçları kullanılmaya başlanmış ancak bu çabalar da yeterli etkiyi göstermemiştir.
Enflasyonla mücadelede yürütülen birkaç maliye politikası aracına bakarsak bunların başlıcaları vergilerin arttırılması, kamu harcamalarının azaltılması ve kamunun borçlanmasıdır. Türkiye’de devletin doğrudan vergi toplamadaki yetersizliği ve dolaylı vergilere ağırlık vermesi vergi adaletinde ciddi eleştirilere neden olmaktadır. Devlet gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan vergileri yeterince toplayamadığından ÖTV ve MTV gibi dolaylı vergilere başvurmaktadır. Bu durum düşük gelir grubuna sahip vatandaşlarla yüksek gelir grubuna sahip vatandaşların aynı vergi yükünün altına girmesine neden olmaktadır. Devlet az kazanandan çok, çok kazanandan ise az oranda vergi almaktadır -Hiç vergi alamadığı vatandaşları hesaba katmıyoruz bile-. Kamu harcamalarının kısıtlanması konusuna bakarsak bu konuda da ülkemizin sicili hiç de parlak değildir. Kamu yatırımlarının planlama ve uygulamasında ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Devlet vatandaşına tasarruf konusunda örnek olması gerekirken itibardan tasarruf olmaz anlayışı ile ilerleme kaydedilmesi mümkün değildir. Borçlanma ile ilgili durumumuza bakarsak bu konuda da durumumuz hiç iç açıcı değildir. Türkiye’nin 2023 Mayıs ayı sonu itibarıyla vadesine 1 yıldan az kalmış dış borç stoku 207 milyar dolar düzeyindedir. Merkez bankasının SWAP hariç net rezervlerinin eksi 50 milyar dolar seviyesinde olduğu şu günlerde üstelikte dış borçlanma maliyetlerinin dolar bazında %12’ler düzeyinde olması enflasyonla mücadelede Körfez sermayesi dışında borçlanma silahımızın da pek kuvvetli olmadığının göstergesidir.
Enflasyonla mücadelede ikinci kritik rol para politikaları üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na (TCMB) düşmektedir. TCMB’nin asli görevi fiyat istikrarını korumak yani enflasyonla mücadele etmektir. Bu mücadelede TCMB’nin elindeki en önemli argümanlar faiz düzenlemeleri ve bankalara uyguladığı munzam karşılıklardır. TCMB bu argümanları kullanarak piyasadaki likiditeyi daraltmakta ve enflasyona neden olan talep artışını dizginlemektedir. TCMB’nin bu asli görevini yerine getirebilmesi için her türlü siyasi baskıdan uzak ve bağımsız hareket edebilme kabiliyetine sahip olması gerekmektedir. Seçim sonrası dönemde heterodoks ekonomi politikalarından ortodoks ekonomi politikalarına dönüleceğinin ve ekonomide normalleşme sürecine girileceğinin dile getirilmesi TCMB’nin ulusal ve uluslararası platformlarda kredibilitesinin tekrardan tesis edilmesi açısından önemlidir.
Yıllardır karikatürleri çizilen ve bir canavara benzetilen enflasyon aslında bizlerin yanlış ekonomik, sosyal ve siyasi tercihlerimizin neticesinde oluşan bir olgudur. Bugünden itibaren herşey yapılması gerektiği gibi yapılsa bile geçmişte yapılan hataların düzeltilmesi hiç de kolay olmayacak, Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi oldukça çetin, acılı ve uzun soluklu bir dönem olacaktır. Yazımı sonlandırırken ekonomi alanındaki görüşlerine çok saygı duyduğum sayın Mahfi Eğilmez’in bir sözünü anmak isterim.
- Ekonomide bir kez rasyonel yaklaşımları terk edip irrasyonellik alanına girerseniz geriye dönüş o kadar kolay değildir.
3 yorum
Veysel hocam çok doğru noktalara değinmişsiniz. Kaleminize sağlık.
Elinize sağlık çok net bir anlatım olmuş..
👏👏