Enflasyon günden güne artan hızıyla gündemdeki yerini korumaya devam etmekte ve yoksulluk, yoksunluk, alım gücünün azalması ve açlık gibi olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Siyasetçiler, bilim insanları, ekonomistler ve iktisatçılar çeşitli etkinliklerde konuyu sürekli ele almakta ve toplumu bu konuda sürekli bilgilendirmektedirler. Ayrıca günden güne değişen enflasyon değerleri yazılı ve sözlü medya aracılığıyla topluma anında duyurulmaktadır.
Özellikle son zamanlarda motorin, benzin ve diğer yakıt maddelerinin fiyatlarının neredeyse her gün artması, enflasyonun değerlerinin de yükselmesine neden olmaktadır. Çünkü ürünlerin yetiştirildikleri sera, bahçe, tarla ve benzeri alanlardan satışa sunulduğu hal ve pazarlara, oralardan da marketlere, bakkallara en sonunda toplumun eline ulaşıncaya kadar geçirdikleri yolculuklar ürünün fiyatını ikiye hatta üçe katlamaktadır. Bunun üzerine alım gücü doğal afetler gibi pek çok nedenlerle de giderek azalan insan kendisi ve ailesi için temel yaşamsal insan gereksinimlerini karşılayamaz duruma düşmekte, yani açlık çekmekte ve bunu her vesileyle dile getirmektedir.
Açlığın nedenlerinden biri de barınak maliyetinin artık karşılanamaz derecede artmasıdır. İnsan gereksinimleri sıralamasında güvenli bir barınak, besin kadar önemlidir. Bu yüzden insanlar satın alacakları ya da kiralayacakları evlere, evin niteliği ile bağdaşmayacak kadar fazla para ödemeyi göze almaktadırlar. Çünkü insanlar güven ve mahremiyet gereksinimlerini üstün tuttuklarından, açlığı göze alarak açıkta kalmamaya özen göstermektedirler.
Geçmiş yıllara göre ev fiyat artışları örneklerle ele alınırsa; 1950’li yılların başında Ankara Bahçelievler 1. Caddede üç artı bir daire, banka kredisiyle 50 bin liraya satın alınabilir ve o zamanın modasına uyularak yerler bin liraya marley ile kaplatılabilirdi. Daha sonra bu daire satılarak, Ankara Çankaya’da yine 3+1 ve yerler tamamen parke kaplı, Cinnah caddesi ve Köşke yakın, nezih bir yerde bulunan daire 83 bin liraya satın alınabilirdi. Şu anda Çankaya’daki dairelerin fiyatları yanına yaklaşılamaz duruma gelmiştir.
İşte bu durumlarla baş edemeyen enflasyon mağduru insan, artık sağlıklı düşünemez, güvenilir kararlar alamaz ve kendisinden başkasının gereksinimlerine ilgi gösteremez , başkalarına empati yapamaz, sabırsız ve örneklerini izlediğimiz gibi saldırgan bir varlık durumuna gelebilmektedir. Bunlara ek evlerdeki huzursuzluk ve boşanmaların arttığı da bir gerçektir.
Bu durumda en çok zarar görenler ise gelişme çağındaki çocuklardır. Birleşmiş Milletler Açlık Haritasına göre Türkiye’de 3 milyondan fazla çocuk yetersiz beslendiği için gelişememektedir. Enflasyon ve hayat pahalılığı ile baş etmeye çalışan 50 milyon kişi ise açlık sınırındadır. Yine haritada Türkiye’de yeterli gıda tüketemeyenlerin sayısının yakın bir geçmişte 420 bin olduğu ortaya konulurken, kısa bir zaman sonra bu sayıya 60 bin kişinin daha eklendiği belirtilmektedir. Günümüzde hızla artan enflasyon nedeniyle bu sayıların bugün güncelliğini yitirdiği düşünülürse, bunların şu anda çok fazla arttığı yorumunda bulunmanın yanlış olmayacağı düşünülmektedir.
Yoksulluk nedeniyle, yetersiz ve dengesiz beslenme her yaş gurubu için tehlikeli olmakla birlikte, bu durum; gelişme çağında olan çocuklar için geriye dönüşü olmayan sorunlar yaratmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenmenin, dünyada beş yaşından küçük çocuk ölümlerinin üçte birinden daha fazlasına neden olması, durumun vahametini açıkça ortaya sermektedir.
Yine yetersiz ve dengesiz beslenme; küçük çocuklarda bodurluk, obezite, motor ve bilişsel gelişim geriliği ve öğrenme güçlüğü gibi önemli sorunları da beraberinde getirmektedir.
1979 yılından bugüne bakıldığında ise enflasyonun ilk kez yüzde100’ün üzerine çıkmış olduğu görülür. İstanbul Yaşam Maliyeti araştırması da 1921 yılının Aralık ayında yüzde 55’ten yüzde102’ye çıktığını belirtmiştir.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı tarafından hazırlanan Açlık Haritasına göre ise 2022 yılının Haziran ayında Türkiye’de 14,8 milyon kişi yetersiz beslenmekteydi. Dünya Gıda Programının(WFP, 2022) yine Haziran ayı verilerine göre Türkiye’de 100 bin çocukta akut yetersiz beslenme ve yaklaşık 350 bin çocukta ise yetersiz beslenme kaynaklı bodurluk görülüyordu. Yetersiz beslenmenin bir diğer göstergesi olan yüksek kilo ve obezite oranlarında ise Türkiye’nin Avrupa’nın zirvesinde yer aldığı dikkati çekmekteydi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) en güncel yorumuna göre ise Türkiye 2016 yılında yüzde 66,8 obez ve yüksek kilolu oranına sahipti(WHO, 2022). Bu oran 2010 – 17 yılları arasında yüzde 64,9’dan yüzde 70,7’ye, İstanbul’da ise yüzde 67,1’den yüzde 72,5’e yükseldi. Bir çalışma gereği yapılan hesaplama sonucunda ise Türkiye’de obez ve yüksek kilolu oranının 2060 yılında yüzde 94,2’ye ulaşacağı, böylece Türkiye’nin, nüfusu 20 milyonu aşan ülkeler arasında dünyanın en yüksek obez ve yüksek kilolu oranına sahip ülke haline geleceği yorumunda bulunuluyordu.
Öneriler:
Bu konularla ilgilenenler bu tür olumsuzlukların ülke genelinde yaşandığını ancak bu durumdan en çok etkilenenlerin en kırılgan kesim olan çocuklar olduğunu vurgulamaktadırlar. Oysa çocuklarımız, gelecekte ülkemizi ellerine teslim edeceğimiz değerli varlıklarımızdır. Bu yüzden sağlıklı bir gelecek nesil yetiştirmek için iyileştirmelere öncelikle onlardan başlanması gerekmektedir. Bu nedenle ivedilikle ailelere bu konuda yardım eli uzatılmalı, ana okulları ve eğitimin diğer aşamalarındaki okullarda beslenme programları aracılığıyla çocuklara yemek verilmesi sağlanmalıdır. Keza üniversitelerde yemek ücretlerinin öğrencilerin durumları göz önüne alınarak düzenlenmesine özen gösterilmelidir.
Tanık olduğumuz faiz ve dövizdeki artışlar, akaryakıt fiyatlarının sürekli artması bunların ardından gelen hayat pahalılığı ve açlık, şanslı bir kesim(!) dışında ülke genelinde hissedilen bir sorun olmakla birlikte bunun en çok çocukları etkilediği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Değerli varlıklarımıza borcumuz olan sağlıklı yaşam sunmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Amacı geleceğe sağlıklı nesiller yetiştirmek olan bu çabaların diğer yararı da gelecekte kendilerine teslim edilecek koltukların liyakat ve sorumluluk sahibi görevlileri hazırlamak olacaktır.
Her ne kadar enflasyonla ilgili önerilerde bulunmayı konunun uzmanlarına bırakmanın daha doğru olacağına inansam da bir vatandaş ve insan odaklı bir meslek sahibi olarak düşündüklerimi yazma cesareti gösterdim. Çünkü enflasyonun meydana gelmesinde insanın yanlış ekonomik politikaları, yetersiz önlemleri, ürünleri üreten ve tüketenlerin katkısı çoktur. Bu yüzden bilinçli bir tüketici toplum yaratmak amacıyla insanlar, enflasyonun, bir ülkenin para biriminin değerinin düşmesi anlamına geldiği ve ülkede mal ve hizmetlerin fiyatlarının ortalama olarak yükselmesine neden olduğu konularında bilgilendirilir. Enflasyonun çok yüksek seviyelerde olması, ülkelerin ekonomik büyümesini yavaşlatabileceği ve halkın tasarruf gücünü azaltabilileceği de insanlara açıklanır.
Bilinçli tüketim toplumu:
Üretimin azalmasına neden olan betonlaşma, doğal ve insan kaynaklı afetler, döviz girdsinde azalma ve çıktısında artma tüketici toplum haline gelme lüks hayata özenti , özentinin hakim olduğu bir tavırla giysi ve ev eşyası tüketimine büyük paralar ödenmesi, ömkü çok kısa eletronik çıhazlarının üretilmesi, bunların kısa sürede bozulmsı ve üretici tarafından sürekli geliştirilen cıhazların piyasaya sürülerek tüketiciyi bunları kısa sürelerder dğiştirmeye özendirmesi gibi konularda tükrticinin bilinçlendirilmesi de yine öneriler arasındadır.
Enflasyon ve Çocuklarda Yetersiz Beslenme ve Geleceğimiz!
Enflasyon günden güne artan hızıyla gündemdeki yerini korumaya devam etmekte ve yoksulluk, yoksunluk, alım gücünün azalması ve açlık gibi olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Siyasetçiler, bilim insanları, ekonomistler ve iktisatçılar çeşitli etkinliklerde konuyu sürekli ele almakta ve toplumu bu konuda sürekli bilgilendirmektedirler. Ayrıca günden güne değişen enflasyon değerleri yazılı ve sözlü medya aracılığıyla topluma anında duyurulmaktadır.
Özellikle son zamanlarda motorin, benzin ve diğer yakıt maddelerinin fiyatlarının neredeyse her gün artması, enflasyonun değerlerinin de yükselmesine neden olmaktadır. Çünkü ürünlerin yetiştirildikleri sera, bahçe, tarla ve benzeri alanlardan satışa sunulduğu hal ve pazarlara, oralardan da marketlere, bakkallara en sonunda toplumun eline ulaşıncaya kadar geçirdikleri yolculuklar ürünün fiyatını ikiye hatta üçe katlamaktadır. Bunun üzerine alım gücü doğal afetler gibi pek çok nedenlerle de giderek azalan insan kendisi ve ailesi için temel yaşamsal insan gereksinimlerini karşılayamaz duruma düşmekte, yani açlık çekmekte ve bunu her vesileyle dile getirmektedir.
Açlığın nedenlerinden biri de barınak maliyetinin artık karşılanamaz derecede artmasıdır. İnsan gereksinimleri sıralamasında güvenli bir barınak, besin kadar önemlidir. Bu yüzden insanlar satın alacakları ya da kiralayacakları evlere, evin niteliği ile bağdaşmayacak kadar fazla para ödemeyi göze almaktadırlar. Çünkü insanlar güven ve mahremiyet gereksinimlerini üstün tuttuklarından, açlığı göze alarak açıkta kalmamaya özen göstermektedirler.
Geçmiş yıllara göre ev fiyat artışları örneklerle ele alınırsa; 1950’li yılların başında Ankara Bahçelievler 1. Caddede üç artı bir daire, banka kredisiyle 50 bin liraya satın alınabilir ve o zamanın modasına uyularak yerler bin liraya marley ile kaplatılabilirdi. Daha sonra bu daire satılarak, Ankara Çankaya’da yine 3+1 ve yerler tamamen parke kaplı, Cinnah caddesi ve Köşke yakın, nezih bir yerde bulunan daire 83 bin liraya satın alınabilirdi. Şu anda Çankaya’daki dairelerin fiyatları yanına yaklaşılamaz duruma gelmiştir.
İşte bu durumlarla baş edemeyen enflasyon mağduru insan, artık sağlıklı düşünemez, güvenilir kararlar alamaz ve kendisinden başkasının gereksinimlerine ilgi gösteremez , başkalarına empati yapamaz, sabırsız ve örneklerini izlediğimiz gibi saldırgan bir varlık durumuna gelebilmektedir. Bunlara ek evlerdeki huzursuzluk ve boşanmaların arttığı da bir gerçektir.
Bu durumda en çok zarar görenler ise gelişme çağındaki çocuklardır. Birleşmiş Milletler Açlık Haritasına göre Türkiye’de 3 milyondan fazla çocuk yetersiz beslendiği için gelişememektedir. Enflasyon ve hayat pahalılığı ile baş etmeye çalışan 50 milyon kişi ise açlık sınırındadır. Yine haritada Türkiye’de yeterli gıda tüketemeyenlerin sayısının yakın bir geçmişte 420 bin olduğu ortaya konulurken, kısa bir zaman sonra bu sayıya 60 bin kişinin daha eklendiği belirtilmektedir. Günümüzde hızla artan enflasyon nedeniyle bu sayıların bugün güncelliğini yitirdiği düşünülürse, bunların şu anda çok fazla arttığı yorumunda bulunmanın yanlış olmayacağı düşünülmektedir.
Yoksulluk nedeniyle, yetersiz ve dengesiz beslenme her yaş gurubu için tehlikeli olmakla birlikte, bu durum; gelişme çağında olan çocuklar için geriye dönüşü olmayan sorunlar yaratmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenmenin, dünyada beş yaşından küçük çocuk ölümlerinin üçte birinden daha fazlasına neden olması, durumun vahametini açıkça ortaya sermektedir.
Yine yetersiz ve dengesiz beslenme; küçük çocuklarda bodurluk, obezite, motor ve bilişsel gelişim geriliği ve öğrenme güçlüğü gibi önemli sorunları da beraberinde getirmektedir.
1979 yılından bugüne bakıldığında ise enflasyonun ilk kez yüzde100’ün üzerine çıkmış olduğu görülür. İstanbul Yaşam Maliyeti araştırması da 1921 yılının Aralık ayında yüzde 55’ten yüzde102’ye çıktığını belirtmiştir.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı tarafından hazırlanan Açlık Haritasına göre ise 2022 yılının Haziran ayında Türkiye’de 14,8 milyon kişi yetersiz beslenmekteydi. Dünya Gıda Programının(WFP, 2022) yine Haziran ayı verilerine göre Türkiye’de 100 bin çocukta akut yetersiz beslenme ve yaklaşık 350 bin çocukta ise yetersiz beslenme kaynaklı bodurluk görülüyordu. Yetersiz beslenmenin bir diğer göstergesi olan yüksek kilo ve obezite oranlarında ise Türkiye’nin Avrupa’nın zirvesinde yer aldığı dikkati çekmekteydi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) en güncel yorumuna göre ise Türkiye 2016 yılında yüzde 66,8 obez ve yüksek kilolu oranına sahipti(WHO, 2022). Bu oran 2010 – 17 yılları arasında yüzde 64,9’dan yüzde 70,7’ye, İstanbul’da ise yüzde 67,1’den yüzde 72,5’e yükseldi. Bir çalışma gereği yapılan hesaplama sonucunda ise Türkiye’de obez ve yüksek kilolu oranının 2060 yılında yüzde 94,2’ye ulaşacağı, böylece Türkiye’nin, nüfusu 20 milyonu aşan ülkeler arasında dünyanın en yüksek obez ve yüksek kilolu oranına sahip ülke haline geleceği yorumunda bulunuluyordu.
Öneriler:
Bu konularla ilgilenenler bu tür olumsuzlukların ülke genelinde yaşandığını ancak bu durumdan en çok etkilenenlerin en kırılgan kesim olan çocuklar olduğunu vurgulamaktadırlar. Oysa çocuklarımız, gelecekte ülkemizi ellerine teslim edeceğimiz değerli varlıklarımızdır. Bu yüzden sağlıklı bir gelecek nesil yetiştirmek için iyileştirmelere öncelikle onlardan başlanması gerekmektedir. Bu nedenle ivedilikle ailelere bu konuda yardım eli uzatılmalı, ana okulları ve eğitimin diğer aşamalarındaki okullarda beslenme programları aracılığıyla çocuklara yemek verilmesi sağlanmalıdır. Keza üniversitelerde yemek ücretlerinin öğrencilerin durumları göz önüne alınarak düzenlenmesine özen gösterilmelidir.
Tanık olduğumuz faiz ve dövizdeki artışlar, akaryakıt fiyatlarının sürekli artması bunların ardından gelen hayat pahalılığı ve açlık, şanslı bir kesim(!) dışında ülke genelinde hissedilen bir sorun olmakla birlikte bunun en çok çocukları etkilediği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Değerli varlıklarımıza borcumuz olan sağlıklı yaşam sunmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir. Amacı geleceğe sağlıklı nesiller yetiştirmek olan bu çabaların diğer yararı da gelecekte kendilerine teslim edilecek koltukların liyakat ve sorumluluk sahibi görevlileri hazırlamak olacaktır.
Her ne kadar enflasyonla ilgili önerilerde bulunmayı konunun uzmanlarına bırakmanın daha doğru olacağına inansam da bir vatandaş ve insan odaklı bir meslek sahibi olarak düşündüklerimi yazma cesareti gösterdim. Çünkü enflasyonun meydana gelmesinde insanın yanlış ekonomik politikaları, yetersiz önlemleri, ürünleri üreten ve tüketenlerin katkısı çoktur. Bu yüzden bilinçli bir tüketici toplum yaratmak amacıyla insanlar, enflasyonun, bir ülkenin para biriminin değerinin düşmesi anlamına geldiği ve ülkede mal ve hizmetlerin fiyatlarının ortalama olarak yükselmesine neden olduğu konularında bilgilendirilir. Enflasyonun çok yüksek seviyelerde olması, ülkelerin ekonomik büyümesini yavaşlatabileceği ve halkın tasarruf gücünü azaltabilileceği de insanlara açıklanır.
Bilinçli tüketim toplumu:
Üretimin azalmasına neden olan betonlaşma, doğal ve insan kaynaklı afetler, döviz girdsinde azalma ve çıktısında artma tüketici toplum haline gelme lüks hayata özenti , özentinin hakim olduğu bir tavırla giysi ve ev eşyası tüketimine büyük paralar ödenmesi, ömkü çok kısa eletronik çıhazlarının üretilmesi, bunların kısa sürede bozulmsı ve üretici tarafından sürekli geliştirilen cıhazların piyasaya sürülerek tüketiciyi bunları kısa sürelerder dğiştirmeye özendirmesi gibi konularda tükrticinin bilinçlendirilmesi de yine öneriler arasındadır.
1 yorum
İnsan İster istemez bu hale geldiğimiz için fazlasıyla üzülüyor. Yeni doğan çocukların suçu ne ki , ülkenin bu hale gelmesinden dolayı doğarken sıkıntıya girmeye başlıyorlar. Umarım herşey daha iyi günlere doğru gider. bu Teknoloji çağında hala yetersiz beslenme gibi yokluklarla uğraşmak zorunda kalmaz kimse inşallah