Adalet tarihin hemen her döneminde en önde gelen bir toplumsal istek ve adaletin çok eksik olduğun dönemlerde ise çok önemli bir dilek olmuştur. Adalet bir kurum olarak düşünülürken adil olmak erdemli bir davranış olarak algılanmış ve insanlardan erdemli davranış beklenir olmuş veya olagelmiştir. Eşitlik aslında benzerler arasında olmalıdır. Bu nedenle eşitlikten her zaman ve durumda adalet beklenmemelidir. Her ne kadar eşit olma isteği insanlığın en çok arzuladığı ve uğruna nice çabaların, kavgaların ve hatta savaşların yapıldığı yüce bir erek olmuşsa da toplumsal yaşamda insanlar arasında bu Kaf dağı efsanesine erişmek hiçbir zaman mümkün olamamıştır. Habil ve Kabil’den günümüze eşit olma, eşit kalma kavgası arkasında iyi ve kötünün mücadelesi şeklinde günümüze kadar devam etmiş ve bundan sonra da insanlık var oldukça edeceği açıktır.
Her şeyden önce adalet kavramı üzerinde tam bir mutabakat ve anlaşma sağlanmış değildir. Adaleti sadece “Adalet Saraylarında” aramanın toplumsal barış ve insanlığın huzuru için yeterli olmadığı ve olmayacağı açıktır. Adalet soyut bir kavram şeklinde toplumda kurumsal bir üst çatı olarak düşünülmelidir. Halbuki adil olmak insanla ilişkili olup toplum içinde yer alan fertlerin davranış karakteristiği niteliğindedir. Adalet ruh gibidir ve topluma hayatiyet kazandırır, hava gibidir varlığı dikkat çekmez ancak yokluğunda hayati öneme sahip olduğu hemen anlaşılır. İnsanlara has adil olma dürtüsü doğuştan kazanılmış veya insanlara bahşedilmiş önemli bir özelliktir. Bu hassa insana özgüdür ve insanın yaşadığı ortam, toplumsal dinamikler, yakın çevresi, eğitim seviyesi, insan-toplum ilişkileri gibi pek çok faktörden etkilenmektedir. İnsana has bu özellik artar veya azalabilir. Adil olma insanların günlük yaşantısında süreklilik gösteren bir davranış modeli olmalıdır. Toplumsal yaşamda bir kuyrukta başkalarının hakkına saygı duymak adil olmayı gerektirir. Trafikte saldırgan davranmamak, hakkına razı olmak, başkalarına rahatsızlık vermemek bile keza adil olmayı gerektirir bir davranıştır, günlük bir rutindir. Bir öğretmenin sınıfta öğrencilerine yaklaşımından tutalım not vermeye kadar her işin adil olmayı ve adil davranmayı gerektirdiği açıktır.
Adalet ve adil olma kavramlarına kısaca değindikten sonra soyuttan somuta geçmeye, örneklerle konuyu işlemeye devam edelim. Bu konuda verilecek ilk örnek, en yüce uygulamayı İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (S.A.V.) hayatında görüyoruz. Hz. Aişe tarafından rivayet edilen bir hadisten gerçek bir adil davranışın nasıl olması gerektiği anlatılmaktadır. Mekke’nin fethi zamanında Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Üsâme İbni Zeyd aracı yapılarak suçlunun affedilmesi veya diyet ödeyerek kurtulması için konuyu Peygamberimize arz etmesi istenir ve bu istek Peygamberimize arz edilir. Bunun üzerine Peygamberimiz “Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” diyerekadaletin önemini, adil olmanın erdemini, adil davranılmaması halinde toplumsal huzurun ortadan kalkacağını, toplumunhelâkine yol açacağını vurgulayarak uygulamalı göstermiştir (1).
Bir başka örnek ise 1943 Temmuz ayında olduğu belirtilen bir kayırmama, bir başka ifade ile adil davranma uygulaması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ülkenin yetişmiş insana olan ihtiyaçlarını karşılamak üzere yurt dışına az sayıda seçerek öğrenci gönderildiği yıllardır. Ancak kaynaklar oldukça sınırlıdır. Bu nedenle seçilecek öğrencilerin en iyiler olması istenmektedir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir. Yurt dışına gönderilecek adaylar arasında bakanın oğlu da vardır. Bakan eğer oğlu gönderilirse “torpil yapıldı” denileceğini düşünerek oğlunun yurt dışına burslu gönderilmesine razı olmaz. Bakan oğlunun yurt dışında eğitim almak üzere gönderileceğini ancak kendi imkanlarıyla bu eğitimi almasını istediğini belirterek adil davrandığını, oğlu Can Yücel edebiyat konusunda oldukça başarılı olmasına rağmen, oğlunu başkalarına değil, burs almaya daha fazla ihtiyacı olduklarını düşündüğü diğer adayların gönderilmesini tercih ederek örnek bir davranış sergilemiştir. Her ne kadar bu burs konusunun nasıl geliştiğine dair çelişkili bilgiler ve iddialar varsa da (2) olayın olduğu kesindir.
Söz eğitimden açılmışken en büyük kızımın orta okulda yaşadığı bir anekdotu anlatarak daha lokal ve her yerde olabilecek bir örnek daha vermek istiyorum. Doksanlı yıllarda kızım ilk okulu bitirdikten sonra İmam Hatip orta kısmına sınavla girdi ve birinci sınıfa başladı. Aile olarak işim gereği Konya merkezde yaşamakta olduğumuzdan bahsi geçen okula burada başlamıştı. Konya’da genel bir alışkanlık olan ilk okuldan sonra bir yıl kadar Kur’an kursuna gidip ondan sonra İmam Hatip orta kısmına kaydolmak rutinine biz uymamıştık. Kızım bu nedenle biraz sıkıntı çekmekteydi. Esas sıkıntı ilk yazılı sınavları zamanında kendisini gösterdi. Arapça dersine giren meslek dersleri öğretmeni sınav sorularını fotokopi yöntemiyle çoğaltarak sınavda sınıftaki öğrencilerine dağıtmış ve sınavı başlatmış. Ancak kâğıdın alt kısımlarının tam çıkmadığı ve okunamadığı için kızım bunu öğretmenine söylemek gafletinde (!) bulunmuş. “Öğretmenim sorular okunmuyor” diyerek hakkını aramaya çalışmış. Öğretmen ise “otur yerine, Arapça okumasını bilmiyorsun mazeret üretiyorsun, ahmak..” gibi ifadelerle sınıf içinde rencide etmiş henüz 10 yaşındaki öğrencisini. Kızım bunun üzerine tepki olarak hemen cevap kağıdını vermiş ve sınavdan çıkmış. Eve geldiğinde bunu anlatarak öğretmeninin adil olmadığından, bir meslek dersleri hocasından böylesine bir davranış beklenmediğinden bahsederek kırgınlığını ve kızgınlığını ifade etmişti. Bu basit ve küçük olaydan sonra kızım hiçbir zaman Arapça dersine çalışamadı. Neden çalışmadığını sorduğumuzda Arapça kitabını her eline aldığında aklına öğretmeninin sınav esnasındaki sözlerinin ve davranışının geldiğini söyleyerek çalışmaya bir türlü ikna olmadı. Bir süre sonra veli toplantısı için rutin bir okul toplantısına gittim. Kızımın sınıf öğretmeniyle görüşmek için sıraya girdim. Sıra bana geldiğinde sınıf öğretmeni kızımın notlarına baktı ve “kızımızın diğer dersleri çok iyi ancak Arapça dersinde bir problem var. Arapça öğretmeni arkadaşımız karşıdaki sınıfta isterseniz bir görüşün” dedi. Ben de o sınıfa giderek öğretmene kızımın notlarını göstererek “hocam notlara bir bakar mısınız?” dediğimde Arapça öğretmeni tüm derslere ait notlara bakarak ve kendi adını söyleyerek “M. Y. ayıp etmiş, biraz kızımız çalışsın biraz da ben yardım ederek bu ayıbı ortadan kaldıralım” dedi. Nitekim dediği gibi de oldu kızım Arapçadan 5/10 alarak geçti ama halen bu yaşında bile Arapçaya karşı çok soğuktur ve severek Arapça konuşmaz ve okumaz. İşte çok küçük bir davranış yanlışlığı veya adil olmayan bir davranıştan kaynaklanan küçük bir olay bir kişinin hayat boyu hislerini değiştirmiştir. Evet kızım kursa gitmemiş ve arkadaşlarından o konuda biraz geride olabilir. Ancak öğretmenimiz kendi öğrencisi olan kızıma her öğrenci kursa gitmek zorundaymış gibi davranarak eşitlik uygulamaya çalışmış ancak adil olamamıştır. Evet hepimizde olan bu tür eksiklik ve yanlışlıklar az veya çok olabilir. Buna rağmen insan olarak yaşamımızın her dakikasında adil olmak zorunda olduğumuz bilinci ile hareket etmeliyiz. Bu konuyu işleyen kendi yazdığım “Yollarına Gül Dökmek” (3) adlı şiirimden bir bölümünü aşağıya alıyorum. Belki hislerimizi anlatmanın bir başka unsuru olan şiir, kısacık dizelerle anlatmak istediğimizi açıklamaya bir parça yardımcı olacağını zannediyorum.
Yollarına gül dökülmese de gel;
Bilemezsin, belki gül dökmeye imkân yok.
Sana gel denilmese de gel;
Bilemezsin, belki gel demeye mecal yok.……
Vicdanının sesini dinle, vicdansız davranılsa da
Bilemezsin, belki vicdanı olanların sesleri yok.
Adaletten ayrılma adalet olmasa da oralarda;
Bilemezsin, belki adalet öksüz, adillere yer yok.
Yukarıda verilen örneklerin elle sayılacak kadar az olması yerine çok yaygın olması, adil insanlardan oluşan bir toplum ve adaletin hüküm sürdüğü bir dünyada hep beraber yaşamak dileklerimle.
- Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9.
- https://www.malumatfurus.org/can-yucel-ile-gazi-yasargilin-burs-hikayesi-ve-kose-yazarlarimiz/
- Varol, R., 2021, “Nefesin Anadolu Kokuyor Bugün”, Tilki Kitap, s.50.
2 yorum
Dinimizin temelji adalettir. Medenitinin temelji adalettir. Hayatlarimizin temelji adalettir.
İbrahim çok teşekkür ederim katkıların için. Evet bir cümle ile özetlemişsin yazıyı. Eline sağlık. Almanya’ya selamlarımla.