Hekimler ve sağlık kurumları arasındaki eşitsizlikleri artıran yaptırımlar ve sağlığımızın güvenli olmayan ellere teslim planları gerçekleşmeyi bekliyor. Ancak ilgili yöneticiler, halkımızın iyiliğine olacağı düşüncesinden hareketle yasa tasarıları hazırladıklarını ve bunlarla ilgili hiçbir değişiklik yapmayacaklarını biraz inatçı tutumlarıyla belirtmeye devam ediyorlar.
Hekimler arasındaki eşitsizlikler ve hekimlerin kazanılmış haklarının ihlalleri eskilerden beri hep yaşandı. Örneğin zorunlu hizmet yasasına bakalım. Kanunun sözü bile daha ortada yokken tıp fakültelerini kazanmış olan hekim adayları, okullarını bitirmeden bu yasa ile karşılaştılar ve hepsi de zorunlu hizmete gönderildiler. Sonradan bu yasa sakız gibi çiğnendi atıldı, çekildi uzatıldı! Ne olduğunu bile anlayamayan hekimler oradan oraya koşuşturdular ve insan haklarına aykırı dayatmalara karşılık yine de görevlerini en iyi şekillerde yerine getirmeye çalıştılar. Halen zorunlu hizmet kavramı büyük bir soru işareti olarak orta yerde durmaktadır. Ne iyi ki (!) yeni çıkacak yasayla ithal edilecek hekimler, ülkemizde doktor gereksinimi olan yerlerde değil de özel sağlık sektöründe ucuzca çalıştırılacaklar. Bu doktorların Türkçe bilmelerine bile gerek olmayacak. Kaliteli doktora ne hacet! Doktorun iyi mi kötü mü olduğunu anlamak doğrusu zordur. Ortalık zaten şarlatan kaynıyor. Bir de bunlara Uzak Doğu’nun kalkınmamış ülkelerinden gelecek olan ve çoğu “biyoenerjici” doktorlar eklense kaç yazar? Kimse merak buyurmasın yapılan hilelerle başı dönmüş halkımız bunlara da tam inançla giderler.
Bu arada Sağlık Bakanımız Türk doktorlarının da yurt dışında serbestçe çalışabildiklerini söylüyor. Sayın Bakanım, çağdaş ülkelerde çalışmak için Türk doktorlarının hangi şartları yerine getirmeleri gerektiğini sizler bizlerden daha iyi bilirsiniz. Hangi sınavlardan geçmek gerektiğini, o ülkenin dilini ana dili gibi bilmek zorunluluğu bulunduğunu neden belirtmiyorsunuz? Bunları söylemeyince kamuoyu yanlış bilgilenmiş olmuyor mu? Avrupa Birliği görüşmelerinde serbest dolaşım sözünün bile edilemediği, üstelik kalifiye olmayan Türk işçilerinin dahi artık kabul görmediği bir zamanda, Avrupa ülkeleri doktorlarımızı kolayca kendi ülkelerinde çalıştırıyorlar mı?
Her gün yeni bir “düstur” yayınlanmaya devam ediliyor. Yapılan değişikliklerin çoğu mahkemelik oluyor ve sonra da işler sarpa sarıyor. Hızlıca çıkarılan bir yasa ertesi gün mahkemeden geri dönüyor. Yapılan onca değişiklik tam olarak öğrenilemeden ve bin bir zahmetle uygulanmaya çalışılırken, bir de bakıyorsunuz mahkeme işlemi durduruveriyor. Örneğin son “paket ödeme” konusu. Danıştay paket ödemeyi kaldırınca şimdi ne yapılacak belli değil. Herkes birbirine bakıyor! Bildiğim kadarı ile henüz Sağlık Bakanlığından da bir açıklama yok.
Üniversite hastaneleri, Devlet hastaneleri ve özel sağlık kuruluşları arasında da tam bir eşitsizlik ve karmaşa yaşanmaya devam ediyor. Çıkacak yasa ile durum daha da derinleşecek. Eşitsizliğe küçük bir örnek verelim. Bizim kliniğimizde çalışan ve çok değer verdiğimiz bir teknisyenimiz emekli oldu. Şu andaki kurallar gereği bu teknisyenimizi döner sermayeden tekrar işe alarak çalıştırmamız olanaklı değil. Çünkü eğer çalışırsa, mevcut mevzuata göre bu teknisyenimiz emekli maaşını alamıyor. Ancak aynı teknisyenimiz özel sektörde çalışırsa maaş kesintisi olmuyor. Gerekçesi “gençlerin” kamuda çalışmalarının sağlanmasıymış! Hani özelle kamu arasında fark olmamalı deniyordu? Çok tecrübeli, bilgili ve çalışmaktan asla usanmayan, hastalarımıza olağanüstü yararlılığı bulunan böyle bir değeri kaybetmenin kime yararı oluyor?
Bir başka sıkıntı da askeri hekimlerle ilgili. Askeri hekimlerin yeni çıkacak yasa ile muayenehaneleri kapatılmıyor. İyi de bu durum askeri hekimlere soruldu mu? Yurt çapında askeri hekimlerin mağduriyetinden haberdar mıyız? Yoksa onları çok “âlâ” durumlarda mı sanıyoruz? Askeri hekimler döner sermaye, performans alamazlar. Maaşları da son derece yetersizdir. Muayenehanelerinde çok mu hasta var? Çıkacak yasada bu eşitsizlik neden? Yok muayenehane iyidir deniyorsa o zaman sivil hekimler neden muayenehanelerinden oluyorlar? Buradaki eşitsizlik mahkemeye gitmeyecek mi? Gidecekse neden bu hır gür? Üniversite öğretim üyeleri arasında da eşitsizlik mi isteniyor? Tıp fakültesi dışındaki öğretim üyeleri danışmanlık yaparak katkı payı sağlayabiliyorlarken tıp fakültesi öğretim üyeleri bu haklarından yoksun edilmeye çalışılıyor. Tıp fakültesi öğretim üyesinin danışmanlığı nasıl olur? Baraj projesinde, inşaat işlerinde danışmanlık yaparak değil herhalde. Hastalık konusunda danışmanlık yapma hakkımızı niçin yok etmek istiyorlar? Olası sebepler arasında lokomotif olarak çalışan tıp fakültelerini yok ederek üniversiteleri özelleştirmek ve/veya özel sağlık sektörünün önünü açmak sıralanabilir mi? Kastettiğim “özel sektör” çok yakında yabancı büyük sermayeler ile oluşacak ve ucuza ithal hekim çalıştıracak “tröst”lerdir. Yoksa yıllarca alın teri dökerek bir araya gelmiş ve etik olarak çalışan özel merkezler vb. sağlık kuruluşları değildir.
Tüm Türk hekimleri ve halkımız aynı geminin içindedir. Öncelikle bunun farkında olmamız gerekir. Büyük tehlike ise artık sağlığın Türk doktorlarına değil yabancılara ve şarlatanlara emanet edilmesi sürecinde olduğumuzu görememektir. Umarım bu oyunlar karşısında kanun hazırlayıcılar, tüm meslektaşlarımız ve kamuoyu bir araya gelerek gerekli dayanışmayı gösterebilirler. Aksi durumda ülkemizdeki sağlık sektörü yavaş yavaş yabancıların ellerine geçecektir.