Şimdi vermeye çalışıyoruz. Eskiden Acil Tıp Ana Bilim Dalıydık, şimdi acil servis olduk.
Eski dediğim daha birkaç yıl öncesi. Acil servise gelen hastayı öğretim üyeleri olarak asistanlar ve öğrenciler ile yatak başında değerlendirip hastanın belirti ve bulgularını konuştuğumuz, ayırıcı tanısını yaptığımız, uygun tetkik ve tedavi seçeneklerini tartıştığımız günler geride kaldı. Şimdi triyajda yığılan hasta yoğunluğunu nasıl eritebiliriz, diye uğraşıyoruz. Aciliyetini ve klinik durumunu göz ardı etmeden eksiksiz tıbbi bakım vermek temel hedefimiz, ama triyajda beklemek istemeyen klinik durumu daha iyi olan hastalar huzursuzluk çıkartmıyor da değiller.
İki hafta önce acil sağlık hizmetlerinin tartışıldığı sempozyumda Sağlık Bakanlığından bir yetkili, üniversite acil servislerinin çok az sayıda hastaya hizmet verdiğini söyledi. Hasta sayılarını karşılaştırınca yanlış görünmüyor. Ancak toplam hastane sayısı, çalışan personel sayısı, bakılan hastaların klinik durumlarının ciddiyeti, yatış oranları, acil serviste kalış süreleri, dosya doldurmak gibi kriterleri dikkate almanın gerekliliği hiç söylenmedi.
Sempozyumda ayrıca, ikinci ve üçüncü basamak devlet hastanelerinin acil servislerinde bakılan yıllık hasta sayısının 65 milyon olduğu belirtildi. Bu sayının toplam poliklinik sayısının yüzde 25’i olduğu belirtildi. Yani poliklinik hizmeti alan dört hastadan biri acil servise başvuruyor. Bunun nasıl bir sağlık hizmeti sunumu ve tıbbi bakıma ulaşılabilirlik olduğunu ayrıca tartışmak gerekir.
Eğitim ve araştırma hastanelerinin acil servisleri ikinci basamak hastanelere göre çok daha yoğun. Bu hastanelerin hemen hepsine acil tıp asistanları alındı; acil tıp uzmanlık eğitimi veriliyor! Sormak gerekmez mi? Acaba, doğru olan günde bin hastaya hizmet vererek mi eğitim yapmak, yoksa eğitimi kabul edilebilir koşullarda mı vermek? Artık, üniversite acil servislerinden de beklenenin bu olduğunu görmek gerçekten çok üzücü. Hekim ve uzman yetiştirmenin arka plana itilerek önceliğin hizmet olması amacı ters yüz ediyor.
Mevcut politikalar ile hangi seviyede olursa olsun, acil servislerin işleyişinin daha iyiye gidemeyeceği açık. Üniversiteler için daha vahim olanı, eğitimin giderek aksaması. Yarın bize, ailemize bakacak olan hekimlerin, sürümden kazanma mantığı ile yetiştirilmeye zorlanması bu mesleğin eğitiminde ne kadar doğru? Eğitimcisi olmadan verilen bir tıp eğitimi yöntemi şimdiye kadar tanımlanmış mı? Deneme yanılma yöntemi ile tıbbi bilginin ve girişim becerisinin kazanılabileceği savunulabilir mi?
Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünün ve YÖK’ün web sitelerini inceledim. Hiçbir yerde tıp eğitimine ve branşlara özgü eğitimin kuralları ve standartları ile ilgili bir tanımlama yok. Eğitim ve eğitim ile beraber sağlık hizmetinin sunumu hakkında iki kurumun da politikaları deklare edilmiş değil. Eğitimin kurallarını ve standartlarını belirleyelim. Eğitim kurumlarının önemini arka plana itmeden hak ettikleri değeri verelim. Yoksa bu gidişattan en büyük zararı kendi sağlığımız ve toplumumuzun sağlığı görecek.