Bütün dünyadaki üniversiteler genellikle ya eğitim ağırlıklı ya da araştırma ağırlıklı fonksiyon yaparlar. Daha fazla araştırmaya yönelik faaliyet gösteren üniversitelerin eğitimden, öğrenci yetiştirmekten ve lisans eğitimi vermekten daha çok, plan ve proje geliştirerek, ilgili alanlarda araştırmalar yaparak bilim ve teknolojiye katkıda bulunması gerekmektedir. Bir başka deyişle, bu üniversitelerin olmazsa olmazı, araştırma faaliyetleridir.
Tıp fakültelerinin farklı bir durumu söz konusudur. Zira hekim ihtiyacını karşılayıcı kaliteli tabipler mezun etmek, uzmanlık eğitimi vermek, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunmak ve bilim adamı yetiştirmek gibi esas görevinin yanında, bu amaçlarına yönelik faaliyetlerini destekleyici mahiyette olmak üzere, topluma ve hastalara değişik tedavi modaliteleri sunmak gibi farklı bir görevi daha vardır. Bütün bunlar için araştırma, deney, inceleme ve yayın faaliyetleri asla taviz verilmemesi gereken hususlardır.
Bu araştırmalar için, gerek tıp fakülteleri ve gerekse Üniversiteler bünyesinde, çeşitli branşların temsilcilerinden teşkil edilen ETİK KURULLAR, sunulan araştırma projelerini inceler, bilimsel veriler ışığında kabul eder, ret eder, ya da değiştirilip yeniden düzenlenmesine karar verirdi. Bu etik kurullar bir anlamda fakültelerin, dolayısıyla üniversitelerin bilimsel haysiyet, onur ve şahsiyetini temsil ederdi.
Yaklaşık bir yıl kadar önce, özellikle tıp fakültelerindeki araştırmaların da değerlendirilip karara bağlanacağı, Sağlık Bakanlığı talimatı ile sağlık müdürlükleri bünyesinde "İL KLİNİK ARAŞTIRMA ETİK KURULLARI" oluşturulmuştu. Yargının yürütmeyi durdurma kararının ardından, Sağlık Bakanlığının yayınladığı "Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" çerçevesinde, Bakanlık nezdinde "İlaç Klinik Araştırmaları Etik Danışma Kurulu" ve "İlaç Dışı Klinik Araştırmalar Etik Danışma Kurulu" tesis edilmiştir. Aynı Yönetmelik’in amir hükümleriyle, basit klinik tarama, hemşirelik faaliyetleri, antropometrik ölçüm, inceleme ve araştırmalar gibi invaziv olmayan çalışmalar dışındaki, bütün yeni tekniklerle, girişimsel klinik araştırmalar ve tedavi alternatifleri ile ilgili olan projeler için Bakanlık bünyesindeki etik kurulların izni istenmiştir. Yani, uzun sözün kısası, üniversiteler ve tıp fakülteleri Sağlık Bakanlığının izni olmadan her araştırmayı gerçekleştiremeyecektir.
Üniversitelerin ve tıp fakültelerinin ilmi şahsiyetlerinin bir anlamda mümessili olan etik kurullarının, her nedense, yeterince güvenilir, bilimsel ve insani olamayabileceği! endişesi hâkim olmalı ki, böyle bir yola gidilmiş olsun! Acaba üniversiteler, İslami ve teolojik araştırmalar için Diyanet İşleri Başkanlığından; iktisadi araştırmalar için Maliye Bakanlığından ve hukuki araştırmalar için Adalet Bakanlığından izin alsalar! daha mı iyi olur diye, şeytan insanın aklını çelmiyor değil! Bu arada, güvenini! yitirmiş olan tıp fakültelerini kapatsak nasıl olur?
Böyle bir uygulama, idare-i maslahat, formaliter, iş ve zaman kaybının yanında, araştırmacıları daha ciddi araştırmalardan ziyade, adı geçen kurulun görüşüne ihtiyaç göstermeyecek çerçevede basit, daha kolay, öncekilerin tekrarı, yasak savma! ve "İş olsun torba dolsun" gibi bilimsellikten uzak ve hamaliyesi fazla, ama insanlık adına ortak mirasımız olan bilim ve teknolojiye pek katkısı bulunmayan çalışmalara yönlendirecektir. Umarım, üniversiteler ve tıp fakülteleri, bu husustaki bilimsel onur ve haysiyetleri için gerekli gayret ve girişimlerde bulunurlar.
Hayranı olduğum Büyük Şair Yusuf Nabi, sanki de bizim için, yüzyıllar önce bakın ne söylemiş:
"Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz,
Biz neş’atın da gamın da rüzgarın görmüşüz.
Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde,
Bir hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz."