Bütün hastalık tablolarında olduğu gibi, sosyal rahatsızlıkların da bir tür hastalık olabileceği yönündeki fikirlerimin geliştiğini söyleyebilirim. Hangi nedenlerle olursa olsun, ahlaki zayıflıkların tesirleri toplumlar ve dolaylı olarak bireyler üzerinedir. Bugün yaşanan sosyal sıkıntıların ve bireysel taleplerin artması özgeci tutumların azalmasına, etik değerler ve ilkeler sisteminin etki gücünün anlamını yitirmesine sebep olmaktadır. 2011 yılından beri yürüttüğüm Her Şeye Rağmen Etik aktivasyonuyla, toplumda etik farkındalık ve bilinçlenme oluşturma çalışmalarımda fark ettiğim dünyadaki etik düzlem kırılmasının tamamlanmış olduğuna ilişkin öngörüm bugün halen geçerliliğini korumaktadır.
Hastalıklı bir çağın içinde, tıbbi ve sosyal bulguların ağırlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu altüst oluşların zaman içinde yeni bir doğumun habercisi olma ihtimali vardır. Bu doğum, etik ve ahlaki bir dönemin varlığı ile sonuçlanacaktır. Etik ve ahlaki zayıflıklar için mucize bir reçete olmamasına karşın, yine de bireylerin akıl ve vicdanlarında yer edecek, doğru düşünmeyi ve doğruyu yüceltecek formüller üzerinde çalışılması ve teoriden pratiğe yönelecek çabaların sarf edilmesi gerekmektedir. Lacan’ın “öteki” diye ifade ettiği bu yeni durum, etik ve ahlak dışı haline dönüşmüş görüşlerin ve yaşam biçimlerinin kendi içinde farklı bir yere oturmasına ve varlığını sürdürmesine sebep olmaktadır.
Etik ve ahlaki zayıflıklar için mucize bir reçete olmamasına karşın, yine de bireylerin akıl ve vicdanlarında yer edecek, doğru düşünmeyi ve doğruyu yüceltecek formüller üzerinde çalışılması, teoriden pratiğe yönelecek çabaların sarf edilmesi gerekmektedir.
Tüm dünyanın aksine, ülkemizde etik ve ahlaki çözüm modellerinin geliştirilmesi için felsefe ve etik uzmanlarının beraberce yorum yaparak öneriler geliştirmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda başvurulacak temel kavram elbette ki eğitimdir. Eğitimin yadsınamayacak ölçüdeki önemi, zamanın getirdiği aşındırıcı etkilere karşı koruyucu bir rol üstlenecektir.
İnsanın sinir sisteminde yaklaşık 100 milyar olan nöronun doğru bir işlevle hareket ederek yeni, özgün ve örnek olanın ortaya çıkmasında katkısı olacağını düşünüyorum. Bilinç ve irade ile desteklenmiş yeni koşullar bizlerin omuzlarında bir yük oluşturmayacaktır. Kabul edilebilir ile kabul edilemez ayrımını yaparak vicdanı ahlakın merkezine yerleştirmek için bu şansı kullanmak gerekmektedir. Toplum dinamiğinin bir vücut gibi olduğunu varsayarak, sosyal bozulmalardan etkilenen ve hastalanan her alana müdahale etmemizin tek haklı gerekçesi, daha iyi bir dünya geleceği ülküsüne duyulan özlemdir. Tarihte ütopyalarla sınırlı kalmış bu gerçeğin, buna inanan ve arzulayan kişiler tarafından bir gün yeniden gündeme taşınması beklenen bir sonuç olacaktır.