Çoktandır bu soruyu kendimize sorup duruyoruz. Uzun zamandır biz etikçilerin, özellikle de tıp etiği alanı uzmanları olan bizlerin arasındaki anlaşmazlıklar ve tartışmalar insanları derinden üzen bir duruma geldi. Esefle söylemeliyim ki, tıp etiği dersleri veren bizler saygıyı, empatiyi, vicdanı öğrencilere öğretirken kendimizde bu ögeleri barındırmayı unuttuk.
Bu tip öğreticiler bu dersleri öğrencilerine verirken anlattıklarında ne derece samimidirler? Doğaldır ki, ben bunu genellemiyorum. Ancak sayı bakımından az da olsa, bütün bu karmaşıklıklar bizim camiamıza esefle bakılmasına neden oluyor. Çünkü etik camiasındaki meslektaşlar, herkesten çok daha fazla ahlak öğretilerini kendilerinde uygulamış ve bunları daha çok küçük yaşlardan itibaren içlerinde zaten doğal olarak taşıyan ve bu nedenle gayet doğal olarak tıp etikçisi olmuş ve bu branşı hem yaşamlarında hem de öğretilerinde büyük bir samimiyetle ve içtenlikle yaşayan ve yaşatan kişilerdir.
Bazı meslektaşlarımız, zamanın değiştiğini ve insanlardan eskisi gibi saygı ve sevgi bekleyemeyeceğimizi belirtiyorlar. Ancak ben buna asla katılmıyorum. Bizim öğrencilerimize öğrettiğimiz hekim-hasta ilişkilerindeki ahlaki doneler, etikçiler arasında da geçerlidir.
Burada eski hocalara saygı ve sevgi, meslektaşlar arasında güven, kıskançlıktan uzak olma ve sevgi çok çok önemlidir. İnternetle, cep telefonu ile bayram tebriğinin atıldığı günümüzde manevi değerler oldukça azalmıştır. Biz etikçiler, bu değerleri tıp öğrencilerine anlatıyoruz. Ancak onlardan beklediklerimizi birbirimizde göremiyoruz.
Etik, diğer bilimler gibi teknik bir dal değildir. Bütün ilimlerin içinde manevi değerleri en fazla taşıyan ve makineleşmeden tamamen uzak ve hangi dönemde olursa olsun bu değerleri yaşatacak bir branştır. Etiğin dayandığı, hatta dayanmak durumunda olduğu temel koşul, “iyi niyet”tir. İyi niyet, burada, kişinin argümanları kabullenmeye ilkesel olarak hazır olmasının ötesinde, iyi olarak kabul edileni fiilen kendi eylemlerinin ilkesi haline getirmesi anlamına gelmektedir. Bakış açısını sorgulamayı daha en baştan istemeyen kişide, farklı nedenlerden dolayı iyiyi isteme iradesi, yani iyi niyet eksik olabilir. Bütün davranışlarımızda iyi niyeti esas almak gerekir. Bu bağlamda etikçiler arasında küçüğün büyüğe saygısı, büyüğün de küçüğe sevgisi önemlidir.
Bilindiği gibi, hocaların ana görevi bilimde insan yetiştirmektir. İşte bu görevini ifa eden hoca doğaldır ki, yetiştirdiği kişiden saygı ve sevgi beklemektedir. “Hoca, ana-baba yarısıdır.” sözü, yüzyıllardır kullanılagelen bir deyim olup, bu mealde sözler hadislerimizde de vardır. Ancak, hocaların da yetiştirdikleri insanları sevgilerinden ve desteklerinden yoksun bırakmamaları gerekmektedir.
Bir zamanlar tıp tarihi ve etik alanında yetişmekte olan iki üç kişi iken, alanımızın gelişmesi babında daha kalabalık olmamızı ister dururduk. Ancak, bugün çoğalmakta olan camiamızdaki ufak tefek de olsa çıkan pürüz ve tartışmalar hepimizi üzmektedir.
Bu bağlamda bu konuyu incelemek, kargaşanın, negatif olmanın ve saygısızlığın kimseye yarar getirmeyeceğini bilerek sağduyulu olmaya çalışmak biz tıp etikçilerinin görevi olmalıdır. Bunları en kısa zamanda düzeltmek çok önemli ve gereklidir.
Böylece teknik bir dal olmayan ve hangi yüzyılda olursa olsun manevi değerleri inceleyen etiğin modasının hiçbir zaman geçmeyeceğini bilmemiz önemlidir. Çünkü insanlar ruhi değerlerle yaşarlar. Kıskançlığın, sevgisizliğin, sadakatin, güvenin ve empatinin olmadığı yerde de etikten söz etmek çok mantıksızdır ve iyi niyetle ruhi değerleri içtenlikle taşıyanların bu işin hocalığını hakkıyla yapacaklarından hiç şüphemiz yoktur.