BUGÜNÜN TIP ETİĞİNDE HEKİM-HASTA İLİŞKİLERİNDEKİ ZAYIFLAMALAR VE SONUÇLAR
Bugün görülüyor ki modern tıbbi tanı araç ve gereçlerinin devreye girmesiyle hekimin hastayı Hipokrat yeminindeki gibi muayenesi tam anlamıyla olamamaktadır. Performansın uygulanması ve bir hastaya muayenede tanınan sürenin çok az oluşu, hastayı tanımayı zorlaştırmakta ve böylece hekim-hasta ilişkileri zayıflamaktadır. Bir gerçektir ki tanı araçlarının çoğalması ve bunlarla hastalığın tam anlaşılması önemlidir. Ancak, burada, özellikle dâhili branşlarda âdeta araç-gereçler kişinin hekimi olmaktadır. Eğer gerekliyse bunlara başvurulacaktır. Ancak, önce hasta sıkı bir şekilde muayene edilerek dinlenmelidir. Bu yapılmazsa etik ilkeler zedelenir ve zararlı sonuçlar doğabilir.
Hekimin mesleki bilgisi, hastanın hastalığı konusundaki bilgisizliği ve çaresizliği, hasta-hekim ilişkisini güvene dayanan bir ilişki şekline sokar. Böyle bir ilişki ile doktor, hastalık ve tedavisi ile ilgili tüm gerçekleri hastasına açıklama ödevini yüklenir. Aydınlatılmış onam öğretisinin dayandığı ikinci ilke ise bireyin kendi hakkında karar verme hakkıdır. Yasaca yeterli olan bir kişi, bedenine ne yapılacağına karar verme hakkına sahiptir ve onun isteği dışında hiçbir girişim için zorlanmamalıdır. Çünkü özerkliğe saygı ilkesine göre kararını özgürce verebilmelidir. Tıbbi uygulamalar kişilik hakkını (yaşam ve beden bütünlüğü) ilgilendirdiğinden ve her an tehlike yaratma olanağı bulunduğundan, bunların gerçekleşmesine karar verme yetkisi hekime değil, uygulama yapılacak olan hastaya aittir.
Hasta onayının verilmesiyle doktorun iradesi ortadan kalkmakta, hastanın iradesi onun iradesi yerine geçmekte ve gerçekte doktor değil, hasta hareket etmektedir. Daha kısa bir anlatımla, “Tedavi iradesi hastaya aittir.” Hasta bunu kullanması için doktora vekâlet (rıza-izin-onam) vermektedir. Aydınlatılmış onamda beş nokta önemlidir: 1. Yeterlilik, 2. Açıklık, 3. Anlama, 4. İsteklilik, 5. Onay. Bu beş nokta aydınlatılmış onamın yapı taşlarıdırlar. Yani bir kişi, yapılacak tıbbi uygulamayı anlamada yeterli ise kendisine açıklananlar yeteri kadar açık ise ve bu anlaşılıyorsa, ayrıca kabul etmede istekli ise hekime onayını verecektir.
Hekim hastasını şu konularda aydınlatmak durumundadır;
Hastanın şimdiki sağlık durumu ve konulan tanı, b) Önerilen tedavi yönteminin türü, c) Amaçlanan tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, d) Amaçlanan tedavi yönteminin hastanın sağlığı için gösterdiği riskler, e) Verilen ilaçların kullanılışı ve olası aksi etkileri, f) Hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar.
Hasta ile hekim arasındaki ilişkilerin tıp etiği açısından incelenmesi çok önemlidir. Hekimin hasta ile iletişiminin yalnızca onun tedavisi ve uygulanan bütün klinik işlemlerden ibaret olarak bilinmesi doğru bir olgu değildir. Çünkü hekimin, hastanın aydınlatılmış onamını da alsa onunla yumuşak, insancıl, sert ses tonu bulunmayan, baştan savmacı olmayan ve asık yüzlü görünmeyen samimi ilişkiler içinde olması gerekir. Yani hasta onun bir dostu gibi olmalıdır. Eğer böyle bir ilişki durumu yoksa klinikteki tedavi bitse bile hastada bir moral bozukluğu ve hoşnutsuzluk vardır. Yine hekime olan güvensizlik, tedaviye uymamayı ve böylece iyileşmenin uzun sürmesini doğurur. Nitekim hastalar klinikte ilk karşılaşmada hekimin sert ya da ciddi tutumu ve ilgisizliği ile karşılaşabilirler. Ayrıca, kullanılan tıbbi deyimler kişilerin kültür düzeylerine göre verilmezse anlaşılamaz ve soru sormaları için de çok az bir süre verilir. Hastaların hoşnutsuzluğu, tedaviye uymama, yanlış tedavi için dava açma, hastalara kişi olarak daha çok ilgi gösteren akupunktur yapan, masajcı, aktar vb. gibi şifa dağıtıcı olarak bilinen kişilere gitme olarak kendini gösterir. Hekimler son yıllarda hastaların sorunlarıyla çok fazla ilgilenerek hastanın kendisini unutmaktadırlar. Bu durum, özellikle onulmaz hastalıklarda böyledir.
Yine hekim-hasta ilişkilerinde, klinikte hekimin hasta ile görüşmelerinde yalnız çok az bir süre hastalara bilgi verilmektedir. Sonuçta hasta, hekimin kendisinin soru sormayı istemediğini anlamaktadır.
Bugün, hekim-hasta arasındaki iletişimin iyi olması ve bu konuda beceri sağlanması bazı metotların uygulanması ile olur. Hekim-hasta ilişkilerinin iyi yönde olması için değişik yollar kullanılmalıdır.
Bütün bu aydınlatmalar yapılmadan ve tam bir hasta-hekim görüşmesi olmadan bu ilişkilerde tıp etiği açısından zayıflamalar olmakta ve etik ilkeler zedelenmektedir.