Gülümseme, hekimin hastaya verdiği en önemli manevi davranıştır. Sevinci yüz hatlarında anlaşılır olmak, neşelenip sıkıntıdan kurtulmak, feraha kavuşmak gibi ifadelerle tanımlanan gülme ya da gülümseme, sağlığı yerinde olmayan bir hastada pozitif etki yapacak en önemli durumdur. Hekim ne durumda olursa olsun hastayı gülerek karşılamalıdır. Bu olumlu etki hasta ya da hasta adayının en özlediği şeydir. Böylece bir ağrı veya herhangi kötü bir tıbbi durumla hekime gelecek olan hasta daha bu ilk karşılaşmada olumlu ve manevi doneler alır.
Karşılıklı gülebilmek, ilişkinin güçlenmesini sağlarken olumlu duyguları tetikler ve duygusal bağın sağlamlaşmasına yol açar. Birbirimize gülümsediğimiz zaman aramızda bir bağ oluşur ve bu bağ yaşamın zor anlarında, umutsuzluğa düştüğümüz zamanlarda önemli bir destek güç olarak yanımızdadır.
Gülme her kültürde onaylanan ilkel, evrensel duygulardan biri olarak kabul edilir. Gülme, stresle ve hastalıklarla başa çıkmada yararlı olmasının yanı sıra bireyleri sosyal birlikteliklerde bir arada tutmaya da yarar.
Ünlü hekimlerimizden Prof. Dr. Besim Ömer Akalın da bir yazısında gülmenin önemine değinmiştir: “Gülmekle tedavi, maddi olmaktan ziyade manevi, ahlaki, dimağı ve ihtirası bir tedavidir.
Gülmenin hayat ve sıhhat üzerine etkisi eskiden beri bilinir. Eski yazarların bazılarının yazılarında neşe reçeteleri görülmektedir. Birçok vahim hastalıkların gülmekle tedavi edilerek şifa olduğuna dair pek çok bilgi vardır. Kahkaha nöbeti hareketi ile bir akciğer çıbanının açıldığına dair vaka beyan ediliyor.” diyerek bu konuda önemli bilgiler verir.
Hekimin gülümser olması hastaya moral verir. Hastalık ve sağlık herkes içindir. Hastalıkta insanın yaşamı ve dünyaya bakış açısı değişir. Öyle ki insan âdeta her şeyini unutur ve onun için artık dar çerçevedeki yaşamının umutları, hayalleri ve öfke dolu serzenişleri vardır. İşte böyle bir yaşam kavgasında hastanın tek tutunduğu dal hekimi olacaktır. Hekim için de hastası âdeta onun bütün dünyası, dostu ve yalnızca öğrenciliğinde değil, tüm yaşamı boyunca deneyim kazanacağı bir arkadaşıdır. Bu bakımdan böyle bir arkadaşlıkta hekimin en büyük amacının hastasına yardım etmek ve tüm yararlı olabileceği olanakları kullanarak bulunduğu dar ve kasvetli bir ortam olan hastalık alanından onu uzaklaştırmak olduğu unutulmamalıdır. Bu arkadaşlıkta en azından tebessümle konuşmak, onu dinlemek ve yanında olmak çok önemlidir.
Bazı kaynaklara göre Orta Çağ’da bir Avrupalı hekimde şu özelliklerin bulunması gerekirdi: 1. Hekim, zihinsel ve bedensel açıdan normal bir kişi olmalıdır, 2. Hekim, yaptığı işlerden yorulmalıdır, 3. Hekim, mesleğini seven ve ona bağlı olan bir kişi olmalıdır, 4. Hekimin dış görünüşü temiz ve düzgün olmalıdır, 5. Hekim, sabırlı ve güler yüzlü bir meslek mensubudur, 6. Hekim, hastalığın belirtilerini tanımaya çalışan, doğru tanı ve hastalığın kötü sonuçları karşısında şaşırmayan bir kişidir, 7. Bir hekim için en önemli bir durum meslek sırrını tutmaktır, 8. Hekimin ücreti normal ölçülerde olmalıdır.
Bu maddelerden beşincisi gülmenin önemine değinir. Bu arada ilk klinik görüşmede hekim-hasta iletişiminin ilk anlarında birbiriyle kaynaşma dönemi olan bir suskunluk dönemi olduğu belirtilmektedir. Bu dönemde hekimin hastada bıraktığı ilk izlenim, hastanın bu iş birliğine katılıp katılmayacağını belirler. Bu nedenle hekim, hastanın yakınına oturarak, dikkatini hasta üzerinde tutarak ve bant kaydı ya da ara sıra insanı sıkmadan not alarak ve bir gülümseme ile hastayla katılımcı bir iş birliğine girebilir. Birçok modern yazara göre, hastayı dinlemede en etkili yol, hekimin hastayı dikkatle dinlemesi ve daha sonra da hastanın anlattıklarını ya da sorulara yanıtlarını onun duygularını paylaşarak anlamasıdır. Burada hekim empatik bir davranış gösterir. Bu dinleme şeklinde hekim, hastanın yaşadığı şeyi kendisinde olmuş gibi anlarsa bu onun hastayı etkin olarak dinlediğini gösterir. Bu tip hasta dinleme şeklinde, hastaya güven verici konuşmalar yapılır, sorular sorulur ve böylece hastanın vereceği bilgi ve yanıtlarla hastalık tanısı rahatlıkla konulabilir.