Gün geçmiyor ki bazı hekimler tedavide hasta mı ya da hastalık mı konusunda bir karar veremiyorlar. Etik açıdan her ikisi de önemli. Ama alet dünyasının geliştiği ve yapay zekâ gibi bir kavramın olduğu dünyada insan kavramı âdeta bir kenara atılıyor. Her iki kavram da önemli ama insanın ele alındığı, dertlerinin önce dinlenip anamnezin alındığı bir hasta-hekim ilişkisinin olduğu bir ortamda gerekirse aletlere de başvurulacak ve hastalık kavramı da hasta ile birlikte ele alınacaktır.
Doğaldır ki önce hasta faktörü ele alınıp gerekirse onunla konuşulup dertleşilecektir. Hastalık ve sağlık herkes içindir. Hastalıkta insanın yaşamı ve dünyaya bakış açısı değişir. Öyle ki insan âdeta her şeyini unutur ve onun için artık dar çerçevedeki yaşamının umutları, hayalleri ve öfke dolu serzenişleri vardır. İşte böyle bir yaşam kavgasında hastanın tek tutunduğu dal hekimi olacaktır. Hekim için de hastası âdeta onun bütün dünyası, dostu ve yalnızca öğrenciliğinde değil, tüm yaşamı boyunca deneyim kazanacağı bir arkadaşıdır. Bu bakımdan böyle bir arkadaşlıkta hekimin en büyük amacının hastasına yardım etmek ve tüm yararlı olabileceği olanakları kullanarak bulunduğu dar ve kasvetli bir ortam olan hastalık alanından onu uzaklaştırmak olduğu unutulmamalıdır.
Hekim, hasta ile ilişkilerinde sadık bir dost olmalıdır. Bu bakımdan hastasının hastalığını sonuna kadar izlemeli ve onu her zaman onun duygularını kendi duygularıymış gibi kabul ederek empatik dinlemelidir. Eğer hekim, hastasının tedavisinde ve onun hastalığını izlemede verdiği sözleri tutar ve ona sadık kalırsa sadakat ilkesini yerine getirmiş olur.
Hekim-hasta ilişkisinde önemli bir ahlaki ilke olan sadakat, özellikle hasta bakımından önem kazanır. Sadakat ilkesi; özerkliğe saygı, adalet, yararlı olma ilkeleri ile bağlantılı bir ilkedir. Sadakat ilkesi, hastaya verilen sözlere bağlı kalmayı sağlar. Hekimin hastasına verdiği sözü uygulayacağını belirttiği ve hastanın da kabul ettiği tedavi yöntemlerine sadık kalmaması bu ilkeyi çiğneyen bir durumdur. Kısacası hekim-hasta ilişkisi sadakat üzerine dayanır. Yani bu tip ilişki güvene dayalı olup, hekim, hastanın iyileşmesi için gerekli her çabayı gösteren bir kimsedir. Hekimin fakülteyi bitirdiğinde bağlı kalacağını bildirdiği tıp andında da hastaya sadık olma işlenir. Burada çok önemli bir durum da hekimin hastanın ve yakınlarının onayı olmadan onu bırakmamasıdır. Böylece hekimin sonuna kadar hastaya sadık kalması gerekir. Bulaşıcı hastalıklarda hekimin hastaya sadık olması daha da önem kazanmaktadır. Bazan sadakat ilkesi hastaya ait olguyla ilgili tartışmaların ve değerlendirmelerin sonucu olarak zedelenebilir. Ancak, her durumda önemli olan, hastanın menfaatleri yönünde davranmak ve ona sadık kalmaktır. Sağlık kurumlarındaki kurallar, klinik araştırmalar, hemşirelik mesleğinin hekime bağlı bir meslek oluşu gibi durumlar günümüzde sadakat ilkesinde sapmalara neden olurlar.
Hasta ile hekim arasındaki ilişkilerin tıp etiği açısından incelenmesi çok önemlidir. Hekimin hasta ile iletişiminin yalnızca onun tedavisi ve uygulanan bütün klinik işlemlerden ibaret olarak bilinmesi doğru bir olgu değildir. Çünkü hekim, hastanın aydınlatılmış onamını da alsa onunla yumuşak, insancıl, sert ses tonu bulunmayan, baştan savmacı olmayan ve asık yüzlü görünmeyen samimi ilişkiler içinde olması gerekir. Yani hasta onun bir dostu gibi olmalıdır. Eğer böyle bir ilişki durumu yoksa klinikteki tedavi bitse bile hastada bir moral bozukluğu ve hoşnutsuzluk vardır. Yine hekime olan güvensizlik tedaviye uymamayı ve böylece iyileşmenin uzun sürmesini doğurur. Nitekim hastalar klinikte ilk karşılaşmada hekimin sert ya da ciddi tutumu ve ilgisizliği ile karşılaşabilirler.
Ayrıca, kullanılan tıbbi deyimler kişilerin kültür düzeylerine göre verilmezse anlaşılamaz ve soru sormaları için de çok az bir süre verilir. Hastaların hoşnutsuzluğu, tedaviye uymama, yanlış tedavi için dava açma, hastalara kişi olarak daha çok ilgi gösteren akupunktur yapan, masajcı, aktar vb. gibi şifa dağıtıcı olarak bilinen kişilere gitme olarak kendini gösterir.